Sonsuza Kadar - Natasha Boyd | Kitap Yorumu

 
Yazar Adı: Natasha Boyd
Kitap Adı: Sonsuza Kadar
Özgün Adı: Forever, Jack 
Seri Sıralaması: Butler Cove #2
Baskı Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 384
Yayınevi: Yabancı Yayınları 
Kitaba Puanım: 4/5
Aşka Var Mısın? kitabını ne kadar çok sevdiğimden burada bahsetmiştim. Seri giriş kitabı olarak baya iyiydi "bence". Okuyanların çoğunluğu ile de hemfikiriz. Devam kitabı olan Sonsuza Kadar'ı okuyup bitirdikten sonra sindirip öyle yorum yazmak istedim. Çünkü beni ikilemde bırakıp ya ama ilki gibi büyülemedi diye dövündüğüm bir kitap oldu. Yine de çok sevdim tabi.

Arkası yarın kitaplardan biriyle karşı karşıyayız aa dostlar. Aşka Var Mısın öyle heyecanla bitmişti ki devamında neler olacak diye bir kıpırtı oluşuyor içinizde. İşte onu biraz düşürün çünkü beklenti ve istek yüksek olunca tatmini düşük oluyor. Bazı kitaplarda, yazarlar okurun olay örgüsündeki önemini tam anlamıyla kavramasına izin vermek için biraz zaman aşımı yaratırlar. İşte öyle bir durum vardı karakterlerde... Sonu sizi uçurumdan itiyor, düşüp düşmemek size kalmış. Ben galiba gözüme kestirdiğim dala takılarak düşemedim, sory Natasha.

Gelelim kitabımıza;
Jack'in Keri Ann'i hayatından çıkarıp gitmesinin  üzerinden beş ay geçer. Bu beş ay boyunca bizim kız içinden taşan öfkesini yatıştırmaya, kırık kalbini onarmaya ve aşık olduğu adam tarafından bırakılmasını unutmaya çalışır.  Kendi hayatına bakar ve kendisi için bir şeyler yapmaya başlar. Kim olduğunu ya da ne olmak istediğini sorgularken çok uzun süre önce hayallerinden vazgeçtiğini fark eder. Jack'le ayrılığının ezici acısından sıyrılmak, zihnini dağıtmak ve kendi hayatında seyirci olmayı bırakmak için harekete geçmeye karar verir. Kararı kesindir ancak yarına dair yeni bakış açısı ya da onu heyecanlandiran yeni fırsatlar Jack'i düşünmekten onu uzaklaştıramaz, her düşündüğünde ise kalbindeki acıyı hafifletemez.

Tam her şeyi oturtmaya başlamış, bir şeyleri düzene koymuşken ansızın Jack'in geri dönesi tutar. Dönüşüyle beraberinde gelen cevaplanması gereken bir dolu soru ve bu soruların cevapları da göz önünde duruyor. Sevdiği ve geri istediği kadın için tüm gücüyle savaşır Jack Eversea. Peki kendine inandırabilecek midir?

İkisinin de kalbindeki acıları, geçmişte verdikleri  kararların günümüzdeki yansımalarının ağırlığını okurken içinizde hissediyorsunuz. Ben keyifle okudum, size de tavsiye ederim.

"Jack ve Keri Ann'in hikâyesi devam ediyor…"

Nicholas Sparks'ın Not Defteri sayesinde Noah Calhoun ile tanıştınız. Jamie McGuire sizlere Travis Maddox'u sundu. Ve şimdi sıra Jack Eversea'de, ayaklarınızın yerden kesilmesine hazır olun…

"Boyd, bir kere daha sizi büyülüyor."
- A Bookish Escape-

"Kayıpların, kalp kırıklığının ve aşkta ikinci şansın etkileyici hikâyesi."
-Tome Tender Book Blog

"Acının, öfkenin ve saf aşkın enfes karışımı."
-All Romance Reviews

"Kesinlikle 5 yıldızı hak ediyor."
-Sizzling Pages Reviews-

Hollywood yıldızı Jack Eversea, Carolina sahilindeki küçük kasabaya adım attığında, Keri Ann Butler'ın masum kalbine bir anda girmiş ve yedi ay sonra kasabadan ayrıldığında, geride kanayan bir yara bırakmıştı.

Jack en yakınındakiler tarafından ihanete uğramış, aldatılmış ve tehdit edilmişti ve neredeyse kariyerinden olacaktı. Aynı zamanda, belki de hayatındaki tek "gerçek" şeyin de parmakları arasından kayıp gitmesine izin verdiğinin farkındaydı. Ama elleri bağlıydı; bunun olmasını engelleyememişti… En azından şimdiye kadar.

Şimdi Jack geri döndü ve gerçek aşkının kalbini kazanmaya kararlı. Peki, ama Keri Ann'i, hem Jack'e hem de istediği her şeye, sonsuza kadar sahip olabileceğine inandırabilecek miydi?
(Tanıtım Bülteninden)

Kimberley Freeman - Kır Çiçeği Tepesi | Kitap Yorumu

 

Yazar Adı: Kimberley Freeman
Kitap Adı: Kır Çiçeği Tepesi
Özgün Adı: Wildflower Hill
Seri Sıralaması: ☆
Baskı Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 536
Yayınevi: Arkadya Yayınları 
Kitaba Puanım: 5/5
Herkeste vardır eminim, kendini iyi hissetmek için sakladıkları ya da yeniden okudukları  kitaplar. Benim için o kitaplardan biri Kır Çiçeği Tepesi. Yazarın anlatımını, hikâyenin derinliğini, karakterlerin duruşlarını çok seviyorum. Kimberley Freeman benim en sevdiğim yazarlardan biri ve favorim de kendisi. Ne yazarsa yazsın diyenildiğim yazarlar arasında yerini koruyor.

Genel olarak kitaplarında geçmiş ile günümüzü paralel olarak anlatıyor, bir geçmişe gidiyoruz olayları öğreniyoruz bir günümüze geliyoruz ve o olayların bağlantılarını görüyoruz. Bu kitapta da yine aynı tema mevcut.

Londra'da yaşayan Emma'nın iyi giden bir ilişkisi, mükemmel bir dans kariyeri vardır Her şeyin rayından çıkıp yokuş aşağı yuvarlanana kadar kusursuz hayatında istediklerine sahiptir. Dengeler değişir ve hayatı tepetaklak olur. İlk Josh onu terk eder. Geçirdiği kaza sonrası bacağında kalıcı bir hasar kalır ve bir daha bale hayatına geri dönmeyecektir. Bu olay sonrasında ailesinin yanına temelli olacak şekilde döner. Avustralya'ya geri döndüğünde onu bekleyen ilginç bir sürpriz vardır. Büyükannesi Beattie çocuklarına hiçbir şey bırakmazken, torununa bir çiftlik bırakır. Kır Çiçeği Tepesi'ndeki çiftliğine giden Emma, hem etrafı düzenlemek hem de bu çiftliği satmak istiyordur. Ama onu bekleyen birçok mektup, fotoğraf ve kartlar vardır. Büyükannesi Beattie'nin gizemli geçmişi onu cezbeder ve geride bıraktıkları ile onun hakkında çok sayıda bilgiye erişmiş olur.

Büyükanne Beatie'nin hikayesi kitabın geçmiş olan kısmı. Yaşadığı zorlukları, işini kaybetmemek için verdiği mücadelesi, yaşandığı imkansız aşkı ve tutkusu ve birçok şey... Onun hayatıyla alakalı çok bir şey söylemek istemiyorum, zira merak edip kendiniz okuyun, öğrenin istiyorum.

Benzer türde birçok kitap okumuş, benzer konusu olan film izlemiş olabilirsiniz. Bu kitabın iyi kitap olma özelliği güçlü kadın karakterlerin kendilerinden ödün vermeyerek hayatta kalma mücadeleleri. Baskısı, konuyla uyumlu kapağı her şeyiyle çok güzeldi. Kitabı şiddetle öneririm. 😍


Bazen kader, hayatımızdaki kişilerle sınar bizi.
Ki hayaller bu sınavı geçmek için yeterli değildir...

1929 yılında Glasgow'da yaşayan genç, güzel Beattie'nin büyük hayalleri vardır, ta ki evli sevgilisi Henry'den hamile kalana kadar... Çocuğunu evlatlık vermek üzere dünyaya getirmeden hemen önce Henry karısını terk edip Beattie ile birlikte Londra'ya kaçmaya karar verir. Orada kendilerine yeni bir hayat kuracaklardır.

Tam seksen sene sonra kader, Beattie'nin torunu Emma'ya oyununu oynayacaktır. Ünlü bir balerin olan Emma, geçirdiği sakatlık nedeniyle kariyerinden vazgeçerek aile bağlarının olduğu Avustralya'ya dönmek zorunda kalır. Büyükannesinden ona kalan çiftliğe vardığında, tek amacı oradaki eşyaları düzenlemektir. Ancak dört bir tarafı sararmış fotoğraflar ve eski mektuplarla çevrili olan Emma, geçmişin tozlu sayfalarında kalan bir aile sırrını çözmeye çalışırken bulur kendini. Emma attığı her adımda büyükannesiyle kaderlerinin nasıl da bir örüldüğünü keşfedecektir.

Kır Çiçeği Tepesi, yalnızca iki kadının hikâyesini barındıran yürek burkan bir roman değil, ayrıca insanın elindeki gücü ve bu gücü keşfettiğinde neler yapabileceğini ortaya koyan bir başyapıt.

"Romanın gücü, Freeman'ın oluşturduğu karakterlerin yanı sıra aşk, nefret ve utancı nasıl işlediğine de dayanıyor. Hem Beattie hem Emma kendilerini yeni bir hayata başlarken buluyor. Okuyucuları kâh neşelendiren kâh üzen de bu kadınların hikâyesidir."
-Publishers Weekly-
(Tanıtım Bülteninden)

O Yaz - Lisa Kleypas | Kitap Yorumu

Yazar Adı: Lisa Kleypas
Kitap Adı: O Yaz
Özgün Adı: Secrets of Summer Night
Seri Sıralaması: Wallflowers #1
Baskı Yılı: 2010
Sayfa Sayısı: 320
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Kitaba Puanım: 5/5
Tarihi aşk kitapları denince akla gelen ilk beş isimden birisir kuşkusuz Lisa Kleypas. Kalemini sevdiğim yazarlardan biridir, daha öncesinde serileri tamamladıktan sonra okuyayım modundayken şimdilerde kıyamamaktan okuyamıyordum. Wallflowers serisini de tamamlamışken artık okuma zamanımın geldiğini düşünerek O Yaz'ı gözüme kestirip okuyayım dedim.

Parasal konuda sıkıntıları olan Annabelle, Amerikalı zengin kardeşler Lillian ve Daisy, kekemeliği yüzünden zor bir hayata sahip olan Evie ile tanışıyoruz serinin ilk kitabında. Her biri güzel, her biri nahif karakterler ve mutlu bir evlilik yapmak için kararlı olan bekârlardır. Onları birbirine bağlayan sıcak bağ ise imrenilecek unsurdu kitapta.

Yan karakterleri bir yana bırakıp ana karakterlere dönersem, bir çeyizi olmadığı için talibi olmayıp evde kalan Annabelle'nin hikayesini okuyoruz. Ailesi beş parasız ve buna rağmen kızlarının rahat bir hayat geçirmesi için zengin bir koca arıyor. Katıldığı balo onun son sezonu ve bir koca bulması için de son şansı. Aksi durumda ya bir çiftçiyle evlenmek zorunda kalacak ya da zengin bir dükün metresi olacaktı. Bir diğer seçeneği mürebbiye olmak, tabi bu kısım o dönem kadınlar için yaşaması en zor seçenek.

Derken sahneye Simon giriyor. Belirlenen kriterte bir damat adayı değil, çünkü asil soydan gelmiyor. Kasap babasının ticari hamleleri ve sanayi alanında yaptığı yatırımlar sayesinde büyük bir servete sahip. Sosyeteye tam anlamıyla kabul edilemeyeceğinin de farkında, fakat Simon bunu hiç önemsemiyor. Sosyetede sözü geçen güçte dostu Lord Westcliff sayesinde onu dışlayan kişilerin karşısında durabiliyor.

Simon, Annebella'ya karşı güçlü duygular hissetmekte ve tek isteği halinde. Hayatında o olsun yeter gözüyle bakıyor. Annebella da Simon'a karşı boş değil ama Lady olma fikri ve ailesini kurtarma isteği belli süre ağır basıyor. Ailesini kurtarması ve sosyeteye dahil olmaya devam etmesi için asil bir lord ile evlenmesi gerekiyor. Simon'un parası olsa da asil olmayışı kafasında bir acabaya yer açıyor.

Kitapta en etkilendiğim bitmeyen sabrı ile Simon oldu. Katıldığı her baloda Annabella'nın karşısına çıkması dansa kaldırması aklına girmeye çalışması ve reddedilmesine rağmen bütün bunları iki sene boyunca bıkmadan yapması takdire şayan. Açık sözlülükle Annabella'yı arzuladığı için yaptıklarını dile getirmesindeki cesaretini de çok sevdim. Yapısı gereği Simon'in duygusallıkla bir kadının peşinden gidecek bir adam değil, tabi zamanda felek ona da bir tane vuruyor ve aşık oluyor. 🤭

Devamında ne oluyor dersenizo da kitapta saklı. Siz kitabı bulup okursanız kendiniz göreceksiniz. 🥰

Seri başlangıç kitabında, devam kitaplardaki karakterleri okumayı aşırı seviyorum. Bir sonraki kitapta olacaklar için meraklanırken karakterler hakkındaki ipuçlarını toplarken heyecana kapılıyorum. O Yaz kitabı da Wallflowers kızlarıyla tanışma kitabıydı. Kızların başlarına neler geleceğini, neler yaşayacaklarını kitabı okurken meraa düşüyorsunuz. Özellikle herkesçe daha çok sevilen serinin üçüncü kitabı Sevgim Sana Ait kitabını ayrı bir merak ediyorum.

Kısaca, eğlenceli bir tarihi romantizmdi. Okumaktan kesinlikle zevk aldım. O Yaz için diyeceğim şeylerden bir başkası da Simon kessinlikle kitabın yıldızıydı. Serinin geri kalanını okumak için sabırsızlanıyorum.

•••

Seri Sıralaması;

1. O Yaz (Secrets of Summer Night) – Annabelle Peyton ve Simon Hunt

2. Ben Böyleyim (It Happened One Autumn) – Lillian Bowman ve Lord Westcliff

3. Sevgim Sana Ait (Devil in Winter) – Evie ve Sebastian St. Vincent

4. Nisan Yağmurları (Scandal in Spring) – Daisy Bowman ve Matthew

5. A Wallflower Christmas – Hannah ve Rafe Bowman


Epsilon okurlarının Benimle Kal adlı romanıyla tanıştığı, dünyaca sevilen yazar Lisa Kleypas bu kez O Yaz ile okurlarına yeniden merhaba diyor.

Her şeyin bir yaz gecesi başladığı roman, tıpkı yazarın ilk romanı gibi bir solukta okunacak!

"Gerçekten yetenekli bir öykücü."
-Publishers Weekly

Londra sosyetesine giren dört genç kızın ortak bir amacı vardır. Tüm kadınsı yönlerini ve çekiciliklerini kullanarak kendilerine birer koca bulmak.

Annabelle Peyton ise ailesini felaketten kurtarmanın tek yolunun, soylu bir genç adamın kendisine evlenme teklif etmesini sağlamak olduğunu düşünmektedir. Bunun için güzelliğini ve zekasını sonuna kadar kullanmakta kararlıdır. Ancak Annabelle'nin en büyük hayranı, zengin ve güçlü Simon Hunt genç kızın aklını çelmekte ve onun duygularına karşı koymasını güçleştirmektedir.

Arkadaşları, Annabelle'i Simon'dan uzakta tutmak için uğraşırlar ve ona uygun gerçek bir beyefendi bulmaya çalışırlarken, bir yaz gecesi her şey değişir. Annabelle, aşkın en tehlikeli oyun olduğunu keşfeder.

Sırtımızdaki Hedef - J.M Darhower | Kitap Yorumu


Yazar Adı: J.M Darhower
Kitap Adı: Sırtımızdaki Hedef
Özgün Adı: Target on Our Backs
Seri Sıralaması: Monster In His Eyes #3
Baskı Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 368
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Kitaba Puanım: 4/5
Sırtımızdaki Hedef biter ve kitabın kapağını kapatırken güzel bir soluk oldu benim için diye düşünmeye başladım. Her ne kadar tasvip etmediğim birçok şey yaşanmış olsa da doyurucu bir şekilde bitti kitap.

Sesinin ikinci kitabı öyle bir bitti ki devamında neler olacak, olanları ve olayları kimin ağzından okuyacağız acaba diye kitaba yöneldim. Erken bitmesin diye epey yavaş okumuş olsam da sonuç olarak bitti. Sırtımızdaki Hedef kitabında yazar bize bir sürpriz yaparak her iki karakter ağzından da olanları anlatmış. Bende bir takıntı var, ya ilahi bakış ile yazılmış olsun ister ve beklerim ya da tek bir karakter. Bu kitapta ise beni rahatsız edecek bir anlatım yoktu. Tek olayı her iki karakter ağzından okumuyorduk en azından ve bu benim için iyiydi. İkinci kitapta Naz, aşkını seçerken bir şey oldu ve bu olayın sonucunda peşine düşeceklerle olan mucadelesini üçüncü kitapta okuyacaktık ve okuduk. Hani bazen deriz ya, "ben tek siz hepiniz" diye. Naz, beybisi tüm dünyayı karşısına alarak korkusuz bir kahraman gibi dikiliyor. Aşkı için. Buna ben inandım.

Naz ve Karissa'nın ağzından bölümleri okumak fikrini de sevdim, sonuçta final kitabı ve veda etmemiz gerekecek, onların hislerini son kez okumak hoşuma gitti.

Her şeye rağmen -mantığımı devre dışı bırakıyorum- Gözlerindeki Canavar serisinde hoşuma giden bir durum var, bu da en başından beri gerçek bir kötü olduğunu okuduğumuz  Naz'ın kendinin farkında olması, yaptıklarını kabul etmesi, bir şeylere sığınarak masum imzasının olmaması. Bunu sevdim. En azından ne kadar -kendi deyimiydi- bencil bir orospu çocuğu olduğu konusunda hemfikiriz. Yalnız ben demiyorum, kitabı okursanız onun ağzından bu sözü duyarsınız. Ben son kez dile getirendim sadece. 🤭

Toz pembe bir aşk yoktu kitapta, kartlar açık, kimin ne olduğu belli, amacı ne nasıl biri bilinir bir durumdaydı. Gerçekçilik kısmının güçlü olması olayı sonrasında ne olacak acaba diyerek kitapları merak ederek okumamı sağladı. J.M Darhower'ın kalemini beğendim. Yalın  bir anlatımı var, okuru yormuyor ve su gibi akıp gidiyor.

Yalnız ve karanlık bir adam olan Naz'ı bu kitapta daha kalabalık bir aile içinde görmek beni mutlu etti.

(***Bu kısımda biraz iç döküş yaşayacağım, bu da bir miktar spoiler vermemi sağlayacak. Her ne kadar sansürleyerek bahsedecek olsam da bu kısma pek dikkat etmeyin. Naz karakteri baştan beri kötü bir karakterdi, adamın saf kötü olduğunu içinde iyileşmeye hazır -en azından birinin onu kurtarmasını bekeyecek durum- yer yoktu. Geçmişin intikamını almaya programlanmış ve ne yapıp edip intikamını alacaktı. Sevdiği kadını karnında bebeğiyle kaybedince bunun sorumlularını yok etmek tek gayesiyken yıllar sonra temiz bir intikam alacakken kendinden yaşça küçük birine aşık olaması... bu kısımda ben biraz bocalamış oldum. Hani evet inkitam uğruna birinin hayatını mahvederken yine o kişiye aşık olma durumu bilinir bir tema, bu kitapta da o var ama yaşadıkları beni epey sarstı. Naz sevecen biri Vitale ise ardına bakmadan kaçıp saklanman gereken biri. Böyle birinin hayatımda olmasından korkacağım biri. Her neyse ne kadar seviyor olsam da beni ikileme düşürdü. Alçak puşt!***)

Sevdiğim sahnelerin başında babasıyla olan sahneler var. Giuseppe ve Naz,  iki farklı adam ama birbirine çok benzeyen kişiler aslında. İkinci kitapta Giuseppe, henüz küçük bir çocukken Naz'ın iyi bir çocuk olduğunu, nasıl bu hale geldiği konusunda şaşırdığını,  nerede hata yaptığını bilmediğinden bahsediyordu. Sırtımızdaki Hedef kısmında ona da açıklık getirilmiş. Naz kitabın sonuna doğru onu anlattı. Şaşırdım, üzüldüm boğazım düğümlendi. Final ise tatmin ediciydi. Mantıklı ve güzel bitti, sonu güzel başlamıştı. Seriye uygundu en azından. Öyle pembe panjurlu evlerinde sonsuza kadar mutlu yaşadılar gibi bir final olmazdı, racona tersti. 🤭


Sözünü tutmanın en iyi yolu asla söz vermemektir.

Pek de uzun olmayan bir zaman önce, Vegas’ta bir şapelde, hayatımın geri kalanı boyunca Karissa’yı seveceğime dair yemin ettim. Fakat kimseye sonsuz yarınlar bahşedilmemişti. Kimseye sonsuzluk sözü verilmemişti. Bazen elimizde tek kalan bugündür.

Carpe Diem

Ânı yaşa.

Şimdiye dek her şey bitmiş olmalıydı, biz mutlu olmalıydık fakat insanlar huzur içinde yaşamamı güçleştiriyordu. Ellerimde öyle çok kişinin kanı vardı ki temizlenmesi asla mümkün değildi ve orada bir yerlerde, birisi yaptıklarımı bana ödetmeye kararlı gibiydi. Sonsuza dek mutlu, her zaman bir bedel ile birlikte gelirdi; her adamın ödemeye hazır olduğu bir bedel. Ancak bu olacakları oturup bekleyeceğim anlamına gelmiyordu.

Çünkü söz konusu sevdiğim kadın olduğunda… uğruna savaştığım yaşam olduğunda…

Kimse güvende değildi.

(Tanıtım Bülteninden)

•••

Gözlerindeki Canavar Serisi 
(Monster in His Eyes Series)

#1 Gözlerindeki Canavar / Monster in His Eyes
#2 Ruhumdaki Canavar / Torture to Her Soul
#3 Sırtımızdaki Canavar / Target on Our Backs