Julie Garwood - Fidye | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Julie Garwood 
Kitap Adı: Fidye
Özgün Adı: Ransom
Seri Sıralaması: Highlands' Lairds  #2
Baskı Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 544
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Kitaba Puanım: 5/5
"Senin zayıf noktan nedir, Brodick?"
"Sen."

Bakın abartısız söylüyorum bir şeyden haz etmiyor ve ille de olmaz asla olmaz diye diretmeyin sakın, o olmaz diye kararla söylediğiniz ne varsa o olurken kendinizi bulmanız an meselasi. Brodick için de geçerli, İngilizlerden zerrece haz etmeyen beyimiz görür görmez gönlünü İngiliz bir leydiye kaptırdı ki, tam seyirlik. Highlanders' Laird serisi Sır ile başlayıp Fidye ile devam ederken, ilk kitaptan gözümüze çarpan iki cengaver yiğit yakışıklı korkusuz savaşçı Allah'ım böylesi bize de nasip et dedirten bey vardı. Heh, o ikiliyi tek kitapta harcayan (ne vardı Ramsey beycim için de uzun uzadıya şöyle 400 500 sayfalık kitap olaydı) canım yazar Julie Garwood'u esefle kınıyorum. (Bu cümlenin ing halini acil yazın bana, yazara trip atacağım!) En son bizim bitirim ikili çok sevdikleri dostlarının eşine benzer birini bulma umuduyla Ingiltere'ye gelin bulmaya gidip elleri boş dönmüşler! İşte aradıkları aşk hayat arkadaşlarını Ramsey burnunun ucunda bulurken, Brodick'e ise tıpış tıpış geldi. Şimdiye kadar olan gevezelikten anlaşılan şu, ben kitaba aşık oldum! Beni o zamanışınlayacak kimse yok mu?

Küçük bir kızken annesini kaybeder esas kızımız, yine gecenin bir yarısı uykusundan uyandırılan Gillian, babasının onu ve ablasını alel acele hazırlayıp güvendiği muhafızlar ile kaleden güvenle ayrılmasını sağlamaya çalışır. Henüz ne olduğunu anlamazken babası ablasına bir emaneti olur, zamanı gelince bunu asıl sahibine yani krala vermeyi öğütler. Sonra apar topar gizli geçit ile çıkışa gitmeye koyulurlar. Kale saldırıya uğramış ve babası evini ona bağlı olan insanları savunacaktır. Baskın zamansız olur ve kayıplar çoktur. Hikaye de böyle başlar. Yıllar geçer, akıllı ve güzel bir kadın olan Gillian büyümüştür. Ailesini dağıtan, babası hakkında asılsız iftiralar savurup adını kötüye çıkaran saf kötü acımasız Baron Alford'u alt etmek için yollar arıyordur. Hayat ona bir çıkış yolu sunar, hain bir iskoç ile iş birliği yapan baron yanlış bir çocuk kaçırmıştır ve bu işin sonu çetin bir mucadeleye çıkar.


İskoç beyleri Ramsey Sinclair ve Brodick Buchanan’ın yardımı sayesinde hem çocuğu güvenli olarak ailesine ulaştıracaktır hem de geçmişten kalan hesaplanmasında güçlü müttefikler ile eli yenilmez olacaktır. Tek hesava katmadığı aşk onu, terk edilmiş klisede yardım beklerken (gözümde canlandı sahne Allah'ım Allah'ım) bulacaktır.

Kitapta en çok güldüğüm detay çocuk karakter Alec'ti. Onun kim olduğunu kitabı bulur da okursunuz diye söylemeyeceğim. Öyle zıpır öyle zeki öyle sevimli bir hergele ki, onun olduğu sahnelerde gülmekten kitaba ara verdiğim de oldu. Hele ki Gillian'in ona Brodick'in görünüşü hakkında soru sorup, onun yanıltıcı cevapları ve bizim kızın hayal kırıklığına uğramasına kahkahalarla güldüm. Keşke kitabın sonlarına doğru da Alec'i görebilseydik, çok güzel olurdu. 

Onun haricinde en çok güldüğüm bir başka yer ise Brodick'in hilesi ile gerçekleşen evliliklerinde Gillian'ın hiçbir şeyden haberinin olmadığı, devamında gelen sahnelerde nişanlandıklarını düşünürken "hayır, nişanlanmadınız," karşılığını alıp bozulduğu hatta üzüldüğü sahneler çok güzeldi. Gillian'in gerçeği öğrendiğinde verdiği tepkisi ise durumu taçlandıran yerdi. O kadar keyif aldım ki kitaptan hani her şeyiyle çok çok iyiydi. Birbirlerini daha yeni yeni taniyorken güvenmeleri destek çıkmaları birbirini kollamaları öyle güzeldi ki açık ara bence serinin en en güzel kitabı diyenilirim. Tek hoşuma gitmeyen en başta dediğim gibi, Ramsey ve Bridgit'in hikayesinin kısa olmasıydı. Garwood'cuğum keşke onların aşkını başka bir kitapta daha uzun şekilde yazmış olsaydın.

Yorumuma kitapta en çok sevdiğim iki karakterle son vereyim, inanılmaz bir kitaptı. Şiddetle öneririm. 

"Amca, sen şeyi biliyor musun?"
Brodick Alec'e doğru döndü. "Hayır, neyi?"
"Ben boğulmadım."
Gillian, yakışıklı birer İskoç beyi olan Ramsey Sinclair ve Brodick Buchanan’ın yardımıyla geçmişini aydınlatabileceğini keşfeder. Genç kadın, bu iki İskoç beyinin cesaret ve kurnazlığı, yeni tanıştığı Bridgit’in de arkadaşlığı sayesinde, ailesini dağıtıp babasının adını kötüye çıkarmış olan vicdansız Baron Alford ile sıkı bir mücadeleye girişir.  

Fakat Sinclair ve Buchanan gibi iki güçlü savaşçıyı yanlarında bulan Gillian ve Bridgit, ihtirasın güçlü bir silah olabileceğini, tek bir ihanetin bile tüm güveni ortadan kaldırabileceğini ve en büyük riskin teslim olmak - özellikle de beklenmedik bir aşkın uyandırdığı güçlü hislere teslimiyet - olduğunu fark ederler.

“Harika... Fidye’de şüphe, tutku, özlem ve neşe bir arada.”
All About Romance

“Julie Garwood, aşk romanlarının en önemli ve tanınmış isimlerinden biri haline geldi.”
People
(Tanıtım Bülteninden)

☆☆☆

Highlanders' Laird Serisi;
#2 Fidye / Ransom
#3 Aşk Seni de Vurur / Shadow Music


Julie Garwood - Sır | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Julie Garwood 
Kitap Adı: Sır
Özgün Adı: The Secret
Seri Sıralaması: Highlands' Lairds  #1
Baskı Yılı: 2010
Sayfa Sayısı: 478
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Kitaba Puanım: 3,5-4/5
Türün hakkını veren yazarlardan biri Julie Garwood ve kalemini sevdiğim okurken en eğlendiğim yazarlardan da biri. Gelelim kitaba;

Yakın arkadaşının bebek beklediği haberini alan Judith, arkadışının yanına İskoçya'ya gidecektir. Henüz bir çocukken bir söz vermiştir, büyüdüklerinde arkadaşı doğum yaparken yanında olacaktır. Kocasına diller döken Frances Catherine, Judith'i sağ salim getirmesi için söz ister. Fakat bir pürüz vardır, bizim kız hem yabancı hem de nefret ettikleri bir İngiliz olduğu için aralarına almakta sorun çıkar. Tam o sırada -hazır olun, esas adamımız geliyor- Maitland beyi Iain devreye girer. Bir karar verir, yanına güvendiği üç savaşçısını alarak misafirlerini karşılamak için İngiltere’ye doğru yola koyulurlar. Judith verilen sözü tutacağını göstererek, onlarla İskoçya'ya gitmek için sabırsızlanır. Bu beklenmedik hareket Iain'ı şaşırtır, ona göre İngilizler güvenilmez insanlardır; kadını da erkeği de. Tabi bu yolculuk ta onları bekleyen birçok macera vardır ve her bir olayla Iain ve Judith görünmez halatlarla birbirlerine bağlanır. Iain Maitland, ayartıcı bir cazibeye sahiptir,  iri yarı korkutucu kasları olan ve kahretsin çok yakışıklı adama karşı Judith'in kazanacağı bir savaş yoktur, çoktan çekimine kapılmıştır. Güven konusunda problemi olan Judith, ilk karşılaştıkları andan itibaren garip bir şekilde adama güveniyordur. Yabancılardan hoşlanmayan dış dünya ile sınırlı sayıda irtibar kuran beylik aralarına bir İngiliz gelince kabullenmesi bir hayli zaman alır fakat kibar alımlı güzel kızımız tüm sevecenliği ile herkesi kendine hayran bırakmayı başarırken Iain'ın da kalbini fark ettirmeden çalar. Kader onları bir araya gerirmek için türlü uğraşlar edinir ve Judith'ın yapacağı masumane ziyaretin onun hayatını köklü bir şekilde değiştirdiğinden haberi henüz yoktur. 
Seri başlangıçlarında genelde çıtayı yükselten ivme göze çarpacak karakrerlerle verilir. Evet, bana öyle bakmayınız şaşırarak, bunu ben uydurmadım. Gizli bir kural bu! 🤭 Kitapta sevdiğim çok şey olduğu gibi gözüme batan tutarsız yerler de vardı fakat en çok iki karakrerden söz etmek istiyorum. Brodick ve Ramsey; damarlarında akan kanın en deli çağladığı zamanlardalar. Judith'e olan hayranlıklarından -daha sonraları iyi arkadaş oluyorlar- İngiltere'ye kendi gelinlerini bulmaya yola koyuluyorlar. Tanrıya şükür ki bulamadan eli boş dönmüşler, çok şükür. Karakterlerin yer yer tutarsız davranış ve tutum sergilemeleri beni bir miktar "ne yapıyor yahu bu" şeklinde şaşırtmış olasa da keyif alarak okuduğum bir kitaptı Sır.

Aralarında ciddi hükümet olan beylikleri ilgilendiren sır onların evliliklerinin önünde engel olacak mıdır? Peki aşka inanmayan Maitland Beyi Iain, kardeşinin karısı için “Cehennem ateşlerinde yürümesini” dinleyip gülerken kendini aşkın kollarında bulduğunda cehennem ateşlerinde yürümeye hevesli olacak mıdır?

Hepsi ve daha fazlası kitabın içinde saklı. Türü seviyor ve kitabın baskısını bulacak kadar şanslıysanız, okumanızı öneririm.


New York Times çok satanlar yazarı Julie Garwood Epsilon okurlarının çok sevdiği Gelin, Düğün, Sen de Yanarsın ve Gölgede Danstan sonra nefes kesici bir aşk hikâyesiyle sizleri bir kez daha büyüleyecek.

Tüm zamanların en sevilen romanlarından birini okumaya hazır olun!

Olağanüstü Duygu yüklü, sevgi dolu bir aşk hikâyesi.

-Romantic Times-

Garwood her zaman olduğu gibi bu eseriyle de kendini kanıtlıyor. Sakın kaçırmayın! -Rendezvous-

Judith Hampton gururlu olduğu kadar güzel de bir kadındır. Çok sevdiği İskoç çocukluk arkadaşı doğum yapmak üzeredir, bu yüzden Judith yanında olacağına dair ona söz verir. Fakat İngiltereden İskoçyaya gitmesinin özel bir sebebi daha vardır: Hiç tanımadığı babası Maclean Beyini görmek. İskoç topraklarına giderken kendisine eşlik eden Maitland Beyi, Iain Maitland gibi ilgi uyandıran bir adamla daha önce hiç karşılaşmamıştır.

Judith Maitlandların geleneklerine ve kurallarına uyum sağlamaya çalışırken, Iainin ilgisinden ve özeninden keyif almaya başlar. Yaşadığı tüm zorluklara karşın aşkın sıcaklığını ruhunda hisseder. Ancak geçmişe dayanan o yıkıcı sır gerçek aşkı etkileyecek midir?
(Tanıtım Bülteninden)


Büşra Şahin - Göldeki Ev | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Büşra Şahin 
Kitap Adı: Göldeki Ev
Özgün Adı: *
Seri Sıralaması: *
Baskı Yılı: 2021
Sayfa Sayısı: 392
Yayınevi: Otantik Kitap
Kitaba Puanım: 5/5
Kırmızı, pembe değil!

Normal şartlar altında korku ile benim yan yana gelemeyeceğimi, beni tanıyanlar biliyor. Arada çeşitlilik olsun diye okuduğum birkac kitap elbette var fakat fazla tercih etmem. Tercihim ise konunun hakkını veren, esaslı yazılan kitaplar olur genelde. Göldeki Ev kitabı ise kesinlikle onlardan biri. Büşra Şahin'i Wattpad'de ismen duyduğum ama cesaret edip okuyamadığım biriydi, keşke daha öncesinde de okumuş olsaydım dediğim bir kalem şu anda.
Kitap her anlamda zengin içeriğe sahipti. Temelinde olan korkusuyla, kendini unutturmayan gerilimiyle, gizemli olayların çözümü esnasında ortaya çıkan macerasiyla, kıyısından bucağından tadımlık olarak yer alan aşkıyla doyurucu bir kitaptı. Ve benim en takdir ettiğim nokta ise içeriğinde işlenen Türk mitolojisiydi. Mitolojiye merakı olanlar bilirler aslında Türk mitolojisinde de ilgi çeken karakterler vardır. İsmini ele vermek istemediğim bir karakter var ki tüyler ürpertiyor. Bundan söz etmeyeceğim elbette, spoiler olur zira. Sadece nereden geldiğini bilmek ve kitabın önemli yerinin olduğunu ve bunun işlenmiş olmasını sevdiğimi dile getirmek istedim.

İzlenimi iyi olan şeylerin gerisinde mutlaka bir şeyler dönüyordur, görünürde olmasa da arka planda kalan bir şeyler mutlaka vardır. Esas kızımız Baria, bir avukattır. Geçmişinde kalan ve üzerinde travma bırakan büyük bir olayla yaşamaya çalışıyordur. Hayatında değişikliğe ve yeni bir başlangıca ihtiyacı vardır. Taşındığı yer sakin ve evinin göle bakan güzel bir manzarası vardır. Göl Evleri'ne adapte olup yerleşmesi sırasında kedisi Foxi soluk pembe renginde bir tasma bulur ve her şeyi tetikleyen anda o andır. Baria ve arkadaşlarının gördüğü şekilsiz gölgelerle başlayan macera onları bilinmezliğe mi sürükleyecektir? Hepsi ve daha fazlası kitapta!
Kızların dostluklarını çok sevdim ben. Her ne olursa olsun yan yana olmaları , her şeyin üstesinden gelecek cesaretleri kendilerinde bulmaları koşulsuz güvenleri çok güzel ve özeldi. Kitapta favorim budur diyeceğim bir karakter yok ama nefret ettiğim tek bir karakter (belki iki) var. Damla, bencil ve kötücül Damla. Kitabı okuyanlar anlar neden nefret ediyor oluşumu. Empati kurayım diyorum ama olmuyor, yaşadığı akran zorbalığı hayata karşı negatif bakışı herkese olan nefreti onu kötülüğün kucağına er geç atacaktı. Yaşadığı son beni tatmin etmedi, bin beter bir sonu hak ediyordu. Ona karşı öfkem çok fazla, çok. Baria, Rüzgar, Kayla, Deniz, Rüya, Ömer her biri için duygularım yüksekte ama en çok Rüya beni içine çekti, canım Rüya...

Karakterler abartılarak önümüze sunulmamıştı kitapta,  her birinin kendine göre bir kusuru vardı. Zaten olayların ilerleyişi birbirleri ile bağlantısı bu kusurlardan geçiyordu. Gölgeler, değişen kişilikler, var olmaması gereken kötücül karanlık... Bir yap-bozun parçaları gibi bir araya gelerek bütünlük oluşturuyor resmin genelini veriyordu. Göldeki Ev dinamik kurgusu bitmeyen heyecanı ve akıcı anlatımı ile elinizden bırakamayacağınız bir kitap. Türk yazarlarımızın korku türünde hakkını vererek iyi eserler ortaya çıkarıyor olması büyük gurur kaynağı ve bunun için canım Büşra'ya teşekkür ediyorum.

Eğer ki korku türüne aşina ve seviyorsanız, Göldeki Ev'e bir şans vermelisiniz!

"Bizi izliyorlardı. Çarpık, orantısız ve şekilsiz gölgeler... İzliyor ve çoğalıyorlardı." 

Geçmişinde ciddi travmalar yaşayan Baria, yeni başlangıçlar için göl kenarında bir eve taşınır. Başta her şey yolunda ve sıradandır; hayatında kolilerden taşan eşyalar, sık sık ziyaret eden dostlar ve yoğun iş saatleri vardır. Derken gölgeler bir bir görünmeye başlar. Oyun hamurunu andıran biçimsiz bedenler, birbirine bağlanan eşyalar, geçmişle alay eden melodiler ve gittikçe güçlenen uğursuz bir karanlığın çemberinde Baria gün geçtikçe bocalar.

Tik tak tik tak.

Çember daralıyordur ve Baria'nın, gölün dipsiz sularından kendisini koruması hiç bu kadar zor olmamıştır. “Sana zannettiğinden de yakınım. Ben her yerdeyim. Küvetteki izlerde, donmuş anlarda, yuvarlak yüzeylerde, her yerdeyim.

Her yerde, her yerde, her yerde…
(Tanıtım Bülteninden)


Sylvain Reynard - Gabriel Arafta | Kitap Yorumu

 

Yazar Adı: Sylvain Reynard
Kitap Adı: Gabriel Arafta
Özgün Adı: Gabriel's Rapture
Seri Sıralaması: Gabriel's Inferno, #2
Baskı Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 474
Yayınevi: Optimum Kitap
Kitaba Puanım: 4/5
Zaman zaman canım çekiyor seriden bir kitap okumak. İlk kitabı yine yakın zamanda okuyup yorumunu paylaşmışken ikinci kitap içinde yazmam paylaşmam kitabın giybetini sizinle yeniden yapmam gerektiğini hissettim. 🤭 Ve işte, buradayım. Gabriel sever bir kişilik olarak seriyi kaç kere okumuş olsam da yine dönüp başa okuyabilirim.

Gabriel benim en sevdiğim erkek karakterler listemde ilk on içinde yer alan bir bey, ona olan sevgim bambaşkadır benim. Sadeve benim için olmadığına da eminim, iç dünyasındaki karanlığı çok da güzel kamufle ediyor profesör beyciğimiz. Kendinden emin, duruşu sağlam, istediği her neyse onu elde edecek kadar özgüvenli, yakışıklı, başarılı, çok güzel gülüyor bir de ve şey bakışları da çok iyi... öhhöm, ne diyordum. Evet, Gabriel, iyidir kendisi.
İlk kitap kadar sevmediğim Gabriel Arafta kitabında (elbette ki Julia'dan falan kıskanmıyorum adamı, o ne biçim yakıştırma.) tam olarak ismini koyamadığım bir şeyler eksik. İlkindeki o heyecan tam yoktu gibi. Aldığım keyif aynıydı ama heyecanım bir tık alttaydı. Belki de bu şeye benziyor, yemekten keyif aldığımız çok sevdiğimiz bir yemeği yerken, bir süre sonra tadında bir şeyler arar ama bulamayız. Belki de ben de o oluyordur, kim bilir.

Maceranın devamında çiftimizin birbirlerine olan bağları güçleniyor ama aşkları çetin bir sınava tabi tutuluyor. Birinin eğitmen bir diğerinin öğrenci olduğu okulda ilişkilerini saklamaları çok zor oluyor. Gizli görüşmeleri ortaya çıkar üniversite yönetiminin katı kurallarına karşı geldiklerinde ceza alıyorlar. Birbirlerine olan sorumlulukları ve aşkları sınanırken cezayı çeken kişinin kendi olması gerektiğini savunarak suçu üstlenmeleri onları daha zor durumda bırakırken, şans onlardan yana olarak paçayı kurtarıyorlar. Aralarına küçük küçük kara bulutlar girmesiyle ayrı kalıyorlar. Bu ayrılık çok sürmüyor, elbette barışıyorlar ama bir dizi sorun onları bekliyordur.

Yine söylüyorum ilk kitaptaki kadar heyecan hissedemedim ben, daha olmalıydı belki ama daha durağan işlemişti. Okuyanların büyük çoğunluğu bundan sebep sıkıcı bulmuştu. (Öyle tahmin ediyorum ben, ehe.) Bu kitaptaki artılardan biri Gabriel’i daha yakından tanıma şansını bulmamız. Adamı sevdiğimi söylemiş miydim? Birçok kere mi? Bir daha diyeyim o zaman. 🤭 Çok seviyorum...

Gelen olarak; aşk, sevgi, güven, bağlılık ve şefkat duyguları var kitapta, her birini hissedebiliyoruz, yani. Julia’nın da Gabriel’in de duygularına, bu ilişki için kendilerinden feda edebileceklerine şahit ederken sayfalar birbirini takip ederek bitiyor. Ek olarak kitapta bol bol Dante - Beatrice atıfları vardı, onlarla birlikte kahramanlarımızı okumak keyifliydi. Bir de etikete yapıştırıldığının aksine erotizim az seviyedeydi. Kitapta olması gerektiği kadar sahneler vardı, tabi o etiket de insanın kafasını karıştırmıyor değil.

Uzun lafın kısası, kitabını, ay yok, seriyi okumanızı tavsiye ederim. Bir şans vermelisiniz.
Uluslararası Bestseller yazarı olan Sylvain Reynard, birbirlerine en karanlık arzularıyla bağlı iki âşık olan Gabriel ve Julia’nın hikâyesini aktarmaya devam ediyor.

Fakat arzuları bu sefer onların sonu olabilir... Profesör Gabriel Emerson, eski öğrencisi Julia Mithchell ile aşırı tutkulu ancak bir o kadar da gizli bir ilişki yaşamaktadır. İtalya’daki romantik tatillerinde Gabriel ona, vücudunun en şehvetli zevklerini ve cinsel birleşmenin coşkusunu öğretir.

Ama döndüklerinde, mutluluklarını öğrencilerin fesatlıkları, akademik çevrenin baskıları ve kıskanç bir eski sevgili tehdit eder. Gabriel üniversite yönetimiyle karşı karşıya gelince kendini Dante’nin kaderine mi mahkûm edecek yoksa Julia’yı, Beatrice’ini sonsuza kadar yanında tutmak için mi savaşacak?

Son zamanların en sürükleyici aşk hikâyesi olan Gabriel’in Cehennemi’nin ikinci kitabında Sylvain Reynard, okuyucularına akıllarında, vücutlarında ve ruhlarında kalıcı izler bırakacak bir dünyanın kapılarını aralıyor. 
(Tanıtım Bülteninden)

☆☆

Gabrielin Cehennemi Serisi;

#2 Camriel Arafta / Gabriel's Rapture 
#3 Gabriel'in Cenneti / Gabriel's Redemption



Amy Harmon - Tersyüz | Kitap Yorumu


 Yazar Adı: Amy Harmon
Kitap Adı: Tersyüz
Özgün Adı: Making Faces
Seri Sıralaması: -
Baskı Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 376
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Kitaba Puanım: 5/5
Bir kitaptan beklenen ve istenen ne varsa her şeyin fazlasını bulabileceğiniz bir kitap Tersyüz.❤

Fern kızıl saçlı, çilli, gözlüklü, dişlerinde telleri olan bir kızdır. Kolayca gözden kaçan, görmezden gelinen, hatta unutulabilir özelliklere sahip olduğuna inanıyordur. Çok fazla arkadaşı olmadığı için kitaplara bir başka bağlıdır. Kas hastalığı olan kuzeni Bailey ile günlerini geçirir. Bailey çok akıllı, tatlı ve yardımsever biridir. Bir de güzel arkadaşı Rita vardır, mavi gözlü sarışın arkadaşı dönüp bir daha bakılacak güzellikte bir kızdır. Fern on yaşında karşılaşıp aşık olduğu çocuğun, onu asla fark etmeyeceğinden çok emindir. Fakat durumları değiştiren bir şey olur. Ondan istenilen iyiliği yaparken Ambrose ile hiç olmadığı kadar yaklaşacaktır. Bir gün gerçekler ortaya dökülünce cesaretini toplayıp kafa tutar, aldığı tek yanıt koca sessizlik olur.

Ambrose ise güçlü Herkül. Yakışıklı, popüler ve şehrin yıldız güreşçisidir. Annesinin hüsranla biten gönül macerası sonrası dünyaya gelen, biyolojik babasına çok benzeyen Ambrose herkesin dikkatini çekebilecek yakışıklıkta biridir. Herkesin gözü onun üzerindedir. Fakat Ambrose kendini bilen bir genç adamdır, şımarık züppe ben oldum delisi biri asla değildir. Sorumluluklarına önem veren, derslerinde ve sporunda başarılı bir gençtir. Onun gözlerini açmasına neden olan olay sonrasındaysa Fern'ye karşı bakış açısı değişir. Söyleyecek bir şey bulamaz, sessizliğine gömülür ama aklına kazınan kahve gözler her an gözünün önündedir.

Hayatını sorguladığı bir döneme girer, matematik dersinde açık olan tv de duyduğu haberle her şey değişir. 12 Eylül saldırısı sonrasında kendini sorgular. Vatanını seven bir genç olarak kendi konumu nedir? Mezun olana kadar bu soru aklında dolaşır ve bir karar verir. Her zaman farklı bir kahraman olmayı isteyen Ambrose en yakın dört arkadaşını da kendisiyle birlikte askere gitmeye ikna eder. Askerlik hayal ettiklerinden daha çetin geçer ve maalesef geriye Ambrose haricî dönen olmaz.
Üç koca yıl, kolay geçmez. Aldıkları haberle koca kasaba yasa boğulur ve hayat artık eskisi gibi ilerlemez. Fern, Ambrose'u asla unutamaz ve onu sevmekten bir an olsun vazgeçmez. Şimdi tek bir isteği vardır, her zaman yüreğine sahip olan çocuğa yardım etmektir. Merak ettiniz mi? Güzel. Sonrası ve daha fazlası kitapta... 

Amy Harmon kalemiyle Tersyüz tanıştım ve iyi ki diyorum. Çünkü çok güzel, aldığı her övgüyü sonuna kadar hak eden bir yazar ve kitaplar. Tersyüz aradığım kitapmış. Dokunaklı kurgusu, içine çeken hikayesi, birbirinden çok sevilesi karakterleri ve verdiği mesajların hepsi tamamı çok çok iyiydi. Bir de çevirisi iyi olunca duraksatmadan okundu ve bitti kitap. Yüreğe dokunan gerçekler de var kitap içinde. Okurken kendinizi sorgulayacağınız bir hikaye...

O kadar sürükleyici, o kadar duygulu bir kitap ki ne desem az kalır. Her bir karakter içime oturdu. Gerçek sevgiyi arayan ama bulamayan Rita, hastalığından dolayı hayatla barışık olan Bailey, dostlukları şahane olan Jesse, Beans, Grant ve Paulie... "Bunu duydun mu?" Sanırım en unutamayacağım replik bu. 😢

Fern, başından beri aşık olacağınız bir kadın karakter. Arkadaş olmak isteyeceğiniz biri. Hayat, aile ve dostluk hakkında size hissettirecek ve düşündüreceklerini çok seveceksiniz. Ve Ambrose, mümkün olan her şekilde güçlü bir kahraman. Onun yolculuğu çok zordu. Kendini, yolunu, her şeyi kaybettiği zamanlar çoktu. Yalnızlığa, umutsuzluğa kendini bırakıp her şeyin sebebini kendinden bilip hissettiği suçluluğu çok yorucuydu. O dibi gördüğü karanlık döneminde yanına iyi ki Bailey ve Fern vardı.

Aslında her bir karakter hakkında çok şey söylemek istiyorum ama söyleyeceğim kelimler ya benden kaçıyor ya da boğazda düğüm bırakıp yukarı çıkmıyor. Sonuç olarak, Tersyüz verdiği mesajlarla çok çok iyi bir kitaptı. Sizi derinden etkileyecek dokunaklı bir hikayeydi. Mutlaka okuyun, ille de okuyun. Şiddetle öneririm.
"Tersyüz bize modern yasamin unutturdugu duygulari hatirlatiyor. Güzellik sadece yüzeysel olabilir ama bu hikâye ta içinize isleyecek ve uzun süre aklinizdan çikmayacak." -A Love Affair With Books-

"Zaman zaman sizi neye ugradiginizi sasirtan bir kitap okursunuz. Bu kitap benim için tam olarak böyleydi. Bugüne kadar okudugum en güçlü hikâyeydi ve bana inanin, çok çok fazla kitap okuyorum. " -Holly Kelly, Rising kitabinin yazarı.-

"Hiçbir Çirkin, Ambrose kadar yakisikli, hiçbir Güzel de Fern kadar naif olmamisti! Tersyüz sizi toplum yargilarinin ötesine götürerek, yarali ve genç kalplerin bir attigi bu duygusal hikâyeyle içine çekecek." –Romancekolik-

"Tersyüz, sevginin, arkadasligin, kaybetmenin ve hayata dair ikinci bir sansin, duygusal, yürek burkan ama ayni zamanda içinizi isitacak, kolay kolay unutamayacaginiz öyküsü." -Tugçe'nin Kitapligi-

Ambrose Young okulun en çekici çocuğu ve kasabanın yıldız güreşçisiydi. Uzun boylu ve yapılı bir vücudu, omuzlarına değen saçları ve yakıcı gözleriyle aşk romanlarının kapaklarını süsleyebilecek kadar yakışıklıydı. Fern Taylor bunun farkındaydı ve Ambrose Young'a âşıktı. Belki de bu kadar yakışıklı olduğu için Fern asla onunla birlikte olabileceğini düşünmemişti. Ta ki her şey tersyüz olana ve Ambrose'un eski yakışıklılığında eser kalmayana kadar?

Tersyüz, beş genç adamın küçük bir kasabadan kalkıp savaşa gidişinin ve içlerinden sadece birinin geri dönüsünün hikâyesi... Hayatı, benliği, güzelliği kaybetmenin hikayesi... Bir kızın, yıkılmış bir çocuğa ve yaralı savaşçının, sıradan bir kıza olan aşkının hikâyesi... Kalp kırıklığının üstesinden gelen bir arkadaşlığın ve bilinen kalıpların dışına çıkan bir kahramanın hikayesi... Tersyüz, hepimizin içinde biraz iyiligin biraz da kötülüğün olduğunu keşfettiğimiz modern çağın Güzel ve Çirkin'i...
(Tanıtım Bülteninden)










Karakter Röportajı #2 Laviniapiaf - Sevgili Juliet


Canım dostlar,
Cehennem sıcaklarını geride bırakıp havaların serinlemesine sevinirken birbirinden önemli konuklarımı ağırlamaya devam ediyorum. Bugün bizlere eşlik edecek çiftimizi çok seveceksiniz. Sevgili Juliet dünyasında bizi kendilerine bağlayan, verdikleri mücadele ve sonsuz aşklarıyla hayranlığımızı kazanan Özgü Dağhan ve İbrahim Kayra Üstün sohbet konuğumuz.

Dağhan ismi size tanıdık gelebilir, Haziranda Sevelim Mi?'den tanıdığımız Şiir ve Ateş'in biricik kızları büyümüş de aşık olmuşlar. Oysa dün gibidir, anne ve babalarına şahitlik ettiğimiz günler.

(Yan gözle kapıdan içeri başını uzatıp öpücük atan Şiir Dağhan'a bakıyor, gülümsüyor ve çiftimize dönüyorum.)

☆☆☆


《Sevgili Juliet,
Sihirli değnek diye bir şey olmadığı gibi sihirli içecek diye bir şey de yok. Gerçek hayatta Demetrius Helena'yı bütün bağlılığıyla ve kalbiyle sevmiyor. Gözünün ondan başkasının görmeyeceği de gerçek değil. Birileri delirir, bir şeyler yıkılır, yeni masallar anlatılır ve sonra onlara da inanılır. Hayat böyledir. Sihirli geceler.》

☆ Öncelik olarak sizlerle konuşacak olduğum için inanılmaz mutluyum. Sohbetimize başlamadan önce hakkınızda biraz araştırmalar yaptım sizi köşeye de sıkıştırmak istiyorum ama onlara daha var. (Gülerek kalemi dudaklarına götürüp göz kırpar.) Zamanımız bol, bana ilk karşılaştığınızda aklınızdan birbiriniz hakkında neler geçti?

Özgü: Ben de kendi adıma bu röportaj için mutlu ve heyecanlıyım. Özellikle hakkımızda araştırma yaptığını duyduktan sonra. Soruna gelecek olursam... (Kayra’ya bakarak utangaç bir gülüş takınıyor.) İlk gördüğümde jüri koltuğunda oturuyordu ve diğer jüri üyelerinin aksine çok sert görünüyordu. Ondan onay almamın çok zor olduğunu düşündüm ki haklıymışım. Ve yani elbette o zaman da çok karizmatik olduğunu düşünmüştüm.

Kayra: (Cevap vermeden önce Özgü’nün kızarmış yanaklarına açıkça ve aşkla bakıyor.) Özgü en başta da olduğu gibiydi. Heyecanlı, samimi ve duru. Onu görür görmez önümdeki kağıtlara aldığım notlardan bazıları bunlardı. Beni yanıltmadı.


☆ İlk bakış ve ilk izlenim asla yanıltmaz yani. (Elini ağzına götürüp kıkırdar, iç geçirerek önündeki kağıtlara bakıp sıradaki soruya geçer.) Bu sorum biraz kişisel olacak, bu yüzden Kayra Bey için bir başka merak edilen soruya geçmeden önce vereceğin cevabı merak ederek sorumu yöneltiyorum. (Güler.) İkili ilişkileri birazda arkadaşlık kısmına değinelim. Arkadaşlıklar dostluklar önemlidir, tabi doğru kurulan dostlukların ömrü daha uzun olur. Bu konuda biraz dertli olduğunu biliyorum Özgü, bana hislerinden bahsetmek ister misin?

Özgü: Aslında geniş bir ailem olduğu için arkadaşlık kurmak pek aklıma gelmiyordu. İnsanlarla iyi anlaşıyordum ama onları hayatıma alacak kadar yakın bulmuyordum. Sonrasında işler biraz değişti. Herkesi kendim gibi zannetme hatasına ben de düştüm ve kötü bir deneyim yaşadım. Ama şu anda hiçbir önemi yok.

☆ Kayra Bey, sizi kaşları çatık kara kara bakar halde tanıyoruz. Şu an ise gözlerinizin içine kadar gülüyorsunuz. Size iyi gelen bir şeyler var anlaşılan. Özgü hayatınıza girdikten sonra mi edindiniz bu halinizi, bire ondan bahsetmek ister misiniz?

Kayra: (Başını sağ omzuna doğru eğerek dudaklarına tatlı bir gülüş yerleştirmeden edemiyor.) Çalışırken bu halimden eser yok gerçekten. Sahneyi, oyunu ve oyuncuları yönetirken hala çatık kaşlı adamın tekiyim. Ama haklısın, eskisi gibi olmam mümkün değil. Özgü beni değiştirmedi ama ben Özgü’ye layık biri olmak için kendimi törpüledim diyebiliriz. Bazı şeylere istesem de eskisi kadar keskin yaklaşamıyorum. Yani en azından Özgü oralarda bir yerlerdeyse... (Bu ikisini de güldürüyor.)

☆ Sizlerle karşılıklı oturup sohbet edercesine sorduğum sorulara yanıt almak inanılmaz bir duygu. Bir başka soruma geçiyorum. Tiyatro her ikiniz için de önemli bir yere sahip, sahnede olup verilen rolü yerine getirmek canlandırmak Özgü, en ince detayı sahnede gerçekleştirmek Kayra sizin için önemini bir kez daha ağzınızdan duymak isteriz.

Özgü: Tiyatro eşittir tutku demek benim için. Sahnede olmadığım bir işi yaparken kendimi hayal bile edemiyorum. Orada başka ruhlara bürünmek, onların üzüntüsünü ya da sevincini yaşamak beni arındırıyor. Her gün daha fazlasını öğreniyorum ve hatta her gün şaşırmaya devam ediyorum. Daha ne isterim?

Kayra: Sahnenin tamamını dışarıdan farklı bir gözle seyredebilmek başka bir iş tabii. Benim için bir zamanlar vazgeçmeye yakın olduğum bir hayaldi ama şu anda orada hiç var edilmemiş oyunlara yer vermek istiyorum. Bunu Özgü’yle beraber yapmak da işi daha şahane kılıyor benim için.

☆ Tiyatro tutkuyu diri tutarken, tutku aşkı size getirdi. (Gözleri parlayarak ikisinin arasında gidip geldi.) Aşk hakkında konuşmak isterim bir de ben. Bulması zor, kaybetmesi de kolay olan bu güçlü duyguya siz kapıldığınızda yaşadıklarınızı ilk elden şahitlik ettik. Bir başka pencereden bu soruma yanıt bekliyorum bu sefer sizden. Müzmin bir bekar olarak aşkı sizler sayasinde görüyoruz, peki yaşaması nasıl bir duygu?

Özgü: Benim hiç çocukluk aşkım bile olmadı biliyor musun? (Gözlerini kaçırarak eğip büktüğü parmaklarını seyrediyor.) Bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum. Sonuçta insanlar her zaman aşık olduğu insanlarla devam edemiyorlar. Benim ufak tefek hoşlanmalar dışında yoğun hislerle kendimi kaybettiğim tek kişi oldu. O da Kayra. Dışarıdan nasıl görünüyor bilmiyorum ama biz birbirimizi keşfedene kadar epey yorulduk. Aşk hem yorucu hem de sizi bir şekilde dinç tutmayı başaran bir duygu bence.

Kayra: Ben aşkın her şey olabileceğini ve her şeyi yaptırabileceğini düşünürdüm fakat herkesi bulmak zorunda olmadığına inanırdım -ki böyle düşünüyorum. Şimdi bu duyguyu yaşarken daha da özgürleştiğimi hissediyorum. (Özgü’nün elini tutup eğip büktüğü parmaklarını kendi parmaklarıyla kenetliyor.) Bunu yaşamaya devam etmek için her şeyden vazgeçmek bana çok kolay görünüyor.

☆ Sizi böyle aşkla ve mutlu halde görmek her şeye değer dedirtiyor. Yaşadığınız tüm zorluklar sizi mutlu sona ulaştırdı. O mutly sona ulaşmak için epey badireler atlatmak durumunda da kaldınız. Kayra, bu sorum sana. Özgü'nün ailesinden onay almak senin için epey zor oldu. O anları yaşarken biraz acımasız gelecek ama biz epey eğlendik. Şahsen ben kahkahalarımı tutmakta başarılı olamadım. Sen yaşarken neler hissettin?

Kayra: Dışarıdan komik göründüğüne dair şüphem yok zaten. Yaşarken çok afallatıcıydı. Hem kalabalığa alışkın değildim hem de o kadar dükşmanca bakışın arasında ne yapacağımı bilmiyordum. Ama sonra her şey yavaşça yoluna girdi. Şu an hatırladıkça bazı şeyler sahiden komik geliyor.

☆ Aile demişken kalabalık bir aileye sahipsin Özgü ve bir de ikiz kardeşin var. İkiz olsanız da  farklı karakterlere sahipsiniz. Biriniz sessizken bir diğeriniz sıkı yumruklara sahip. (Kayra'ya doğru kaçamak bir bakış atıp güler. Gülüşünü saklamak için de eliyle burnuna dokunur.) Kayra'yı kabul etmeleri epey sancılı oldu, Özgü bu sefer bayılmadan o anları bize anlatmak ister misin?

(Kayra bu bakış ve gülüşle beraber gözlerini yukarı dikip dudağını dişler.)

Özgü: Bir daha bayılıyormuşum. Yok yok merak etmeyin bayılmadan duracağım, söz. Ne desem eksik kalacakmış gibi geliyor çünkü o anları yaşarken şoktaydım. Evet, ailemi tanıyorum ama böyle bir durumun içinde kalmamıştım hiç. Haliyle neye nasıl tepki vermem gerektiğini şaşırıyordum. İstediğim tek şey Kayra’yı benim gibi bütünüyle kabul etmeleriydi. Bir şekilde yoluna girdi sanırım bazı şeyler.

☆ Kalabalık bir aile parçası olmak da güzeldir. Kuzenler, amca ve teyze, yenge, enişte derken hem samimi hem de ayrılmaz parçalarsınız. Ama en çok Kartal beni eğlendirdi, bir de Ege. Onlarla da ilerde bir gün uzunca bir süre birlikte vakit geçireceğimiz zamanlarımız olacak. Özgü, seni en dehşete düşüren, şu an düşününce gülmeni sağlayan an hangisiydi? (Yan dönüp Kayra'ya muzipçe bakar.) Senden de böyle bir anı keyifle dinleriz.

Özgü: O üçlü felaket. (İç çekip başını sallıyor.) Yemin ederim Nil, Kartal ve Ege gibisini bulmanız mümkün değil. Yaşadığımız her şey olaya dönüşüyor çünkü bundan besleniyorlar. Açıkçası atlatamadığım durumlardan biri de büyükelçinin oğlunu rehin almalarıydı. İşte Kayra’nın ailemi tanımaya başladığı ilk gün o olabilir.

Kayra: Sonradan çok daha büyük vukuatları da oldu bence. O yüzden bu soruya asla spesifik cevap veremem.

☆ Üçlü felaketten bahsetmişken seslerini duyuyorum, onları da aramızda görmekten memnun olurum, hem bir iki soru da onlara yöneltmek isterim. Eh tabi, Öykü de dahil bu ekibe. Sahi, onun aşk hayatı herkesi şaşkına çevirmişti. Bunun üzerine sizde bıraktığı izlenimi sorsam.

Kartal: Yönetmen bizi bir salsa duyacaksın da işte.

Nilüfer: Kendini geliştirmiş insanlara soruluyor tabii bu sorular. Senin gibi kafayı yemiş kanatsızlara değil.

Ege: Söz hakkı verildiğinde konuşmayı bir borç bilirim. Bu arada nasılsınız.

Özgü: Şşt! (Üçlüye gözlerini belettikten sonra arkasına yaslanıyor ve soruyu düşünürcesine dudağını büküyor.) Öykü öz ikizim olmasına rağmen bazı şeyler benden bile sakladı. Gerçi o dönem kaos üstüne kaos yaşıyorduk. Anlatacak zaman da bulamamış olabilir. Valla biz Uraz’ı boş bulduğumuz her an tebrik ediyoruz çünkü Öykü’yü ikna edebilmek büyük mesele.

Kayra: Bir ara tüm aile üyelerinin sıraya girip elini sıktığını da gördük. Hak etmiyor denemez elbette.


☆ Ah Egeciğim sizinle bir arada olup da kötü olmak mümkün mü? Nilüferciğim Kartal'ı çok sıkma, bir dost tavsiyesi olsun bu. (Göz kırpar ama bu hareket öylesine yapılmış bir hareket değildir, altında yatan büyük bir ima vardır.) Her biriniz bambaşka kişilersiniz ve sizleri çok sevdik. Gerek anne babalarınız gerek siz, bizlere birkaç şey söylemek ister misiniz?

Ege: Özellikle benden bahsettiğini düşünerek kesinlikle değil diyorum.

Kartal: Bak da gör. (Bu sırada Nilüfer’i dirseğiyle dürtüyor.)

Nilüfer: Elbet bir gün ben de alkışlanacağım. İşte o günü hasretle bekliyorum. Söylemek istediklerim bu kadardı. Hoşça kalın.

Kayra: Gençler şovunuz bittiyse sözü alalım biz. (Özgü’ye bakıp göz kırpıyor ve birbirlerine kenetlenmiş ellerini kucağına çekiyor.) Beni tazeleyen bir röportaj oldu. Teşekkür ederim soruların için. Herkes sanatla ve aşkla kalsın.

Özgü: Harikaydın. Ben de çok teşekkür ederim. Son olarak herkesin inandığı şeyin peşinden gitmesini, sanatın her yere bulaşmasını ve iyileştirmesini diliyorum. Nasılsa sanat denen sonsuzluğun içinde aşk, özgürlük, bağlılık, heyecan ve daha bir sürüsü var.

☆ Her biriniz ayrı değer de ve güzelliktesiniz. Bizlerin hayatına renk kattığınız için her birinize teşekkür ederim. Esas çiftimize son sorum. Sohbet güzeldi fakat veda zamanı geldi. Dönmeniz gereken bir yuvanız varken daha fazla sizi tutmayayım. Bizlerle buluşturan, sizlerin hayatına bizi şahit kılan sevgili Laviniapiaf için kısacık bir iki cümle ile size veda edelim. Çok keyifli bir sohbetti, sizleri özleyeceğim. Umarım hep mutlu olursunuz!

Bu arada, Öykü'nün de uzun uzun kendi yaşadıklarını anlattığı dunyaya konuk olmayı dilediğimizi de araya sıkıştırayım.

Özgü: Lavinia’nın anlamı ölüm çiçeğiymiş. Piaf da serçe demek. Ben yazarın sadece mahlasına bakarak uzun uzun iç geçirebilirim.

Kayra: İyi ki. Defalarca kez iyi ki ellerinde yoğuruldum Lavinia.


☆ Hangi kameraya bakıyorduk, ah evet. Ne yazık ki bize ayrılan sürenin sonuna gelirken bir röportaj macerasını da geride bırakmış bulunuyoruz. Bize bu güzel serüveni sunan sevgili Laviniapiaf'a da teşekkür ederim. ♡

Unutmayın ki sayfanın sonunda aşk varsa, sayfanın sonunda hayat da var.
Sevgilerle...







Laviniapiaf - Sevgili Juliet | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Laviniapiaf
Kitap Adı: Sevgili Juliet 
Özgün Adı: * 
Seri Sıralaması: *
Baskı Yılı: 2021
Sayfa Sayısı: 305
Yayınevi: Omca Yayıncılık 
Kitaba Puanım: 5/5
𝑫𝒊𝒌𝒌𝒂𝒕, 𝒃𝒖 𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎 𝒚𝒖𝒌𝒔𝒆𝒌 𝒔𝒆𝒗𝒈𝒊 𝒗𝒆 𝒃𝒐𝒍𝒄𝒂 𝒎𝒖𝒕𝒍𝒖𝒍𝒖𝒌 𝒊𝒄𝒆𝒓𝒊𝒓.

Sevgili dostlar, hayat her zaman bizim istediğimiz gibi gitmiyor. Bazen ekşi limon tadı veren kişilerin hayatımıza girmesiyle bir anda hayaller hayatlar klişesini yaşayabiliyoruz. Bunun en belirgin örneği Dağhan ikizleri. Haziranda Sevelim Mi? kitabından tanıdığımız Şiir ve Ateş'in ikizleri olmuş. Ayakları yere basan kendini bilen kadınlar ve öyle güzeller ki üf üf... Annesinin sanat aşkını alan Özgü Dağhan kitabımızın esas kahramanı. Babası gibi boks tutkunu Öykü de kendi yerini alıyor kitapta ama asıl rol Özgü'nün. Gönül isterdi Öykü için de uzun uzadıya yaşadıklarının anlatıldığı kitabı okuyalım ama canım yazarım bunu uygun görmüş.

Laviniapiaf'in kalemiyle Haziranda Sevelim Mi? kitabıyla tanışmış çok keyif almıştım. Şunu açık yüreklilikle diyebilirim ki, üzerine ekleyerek kendini geliştiren bir yazar ve bu beni inanılmaz heyecanlandırdı. Sevgili Juliet için elbette ki beklentim fazlaydı ve son sayfayı okuyup kapağı kapatınca beklentimi karşılayan enfes bir kitap okuduğum için çok mutlu oldum. Karakterler öyle bizden öyle içten ve öyle iyiydi ki ipin ucunu kaçırmadan size ben nasıl anlatacağıma karar veremiyorum.

Kitapta her şey dozunda verilmişti. Eksik olmayan macerası, bitmeyen romantizmi, ara ara belirip ortalığı tutuşturan tutkusu, arayış sonucunda değil de ansızın bulunan aşkı ve bir an olsun elimizi bırakmayan komedisiyle okuyanı mest eden hikayeye sahipti.

Akıcı ve oradaymış hissini üzerinde bırakan yazarın anlatımına ben bayıldım. Tasvirler, betimlemeler, eğlenceli benzetmeler her şey çok güzeldi. Hani olumsuz şurası bak bundan ötürü ıı-ıh denecek tek bir yer yoktu. Hani sevimsiz Y²(Yiğit&Yeşim)'i saymazsak kitapta olumsuz hava dahi yoktu. He bir de Esin vardı, neyse, tamam tamam odaklanıyorum.

Arkadaşlar, bir afeti devran vardı ki, Allah'ım böylesi beni bulsa karanlık dolu kulelere kapatır beni almasını beklerim. Dolunay Tiyatro Merkezi'nde oynanacak oyunun yönetmeni kendisi, İbrahim Kayra Üstün. Kızımızla da seçmeleri kazanıp oyundan rol kapması sonucu tanışıyor. Ama ne tanışma uhuuuu neler neler. Merak ettiniz mi? Güzel.



Bu kısım spoiler olabilir, dilerseniz atlayınız...

Bir yerde duymuştum ilk kalp çarpıntısı genelde ilk hayal kırıklığı olur diye, sanırım bunun gerçeklik payı var. Özgü tam birinden hoşlanıyor eli ayağı dolanıyor derken olmadık anda hançerledi. Hem de en yakın arkadaşı tarafından.  Arkadaşının da hoşlandığı çocuktan hoşlandığını gözüyle görmek tam bir şok etkisi oldu onun için. İçine kapandı ve kendi ile başbaşa kaldı. O esnada Öykü'ye yakınırken hayatını tümden değiştirecek tiyatro oyununun seçmeleri için arandı. Ve hayatı tümden değişti. Dolunay Tiyatro Merkezi onun için bir dönüm noktası. Bir de istenmeyen kişi Yiğit de oyunda olmasaydı iyiydi ama kader. 

Tam burada derin bir soluk çekiyoruz ciğerlere çünkü siyah Impala’sıyla yakışıklı prensimiz İbrahim Kayra Üstün kadraja giriyor. Efendim, adamda yok yok, o kadar yani. On parmak on marifet durumu onun için yazılmış. Canım Kayra bir yönetmen, bir senarist, bir fotoğraf sanatçısı ve sayılamayacak başarılara imza atmış deha. Tamam aşktan gözüm döndü, abartıyorum ama abarttığım kadarıyla var yani. Ehem, peki tutkulu aşık olduğundan da bahsettim mi? Okey okey.

Bir de bu kitap önceki basılan ve yazarımızın basılacağı sinyali veren karakterlerin tamamı buradaydı. Şiir, Şirin, Ateş, Melih Cevdet, Alaz, Yasemen çocukları çocukları curcunası henüz filizlenmeye yüz tutmuş taze aşıkları her biri dolu doluydu. Tüm karakterleri, her birini tek tek saatlerce övebilirim , o kadar çok sevdim. Ama benim aklım Öykü de kaldı. En çok onun yaptıklarına güldüm, bir de aşkla inatlaşmasına. Neyse ki karşısına Uraz gibi biri çıktı da sonları çok mutlu bitti.

Kitap çok güzeldi, çok!

Uzun lafın kısası, hayatın sıkıcılığını bir kenara bırakıp kafam dağılsın nefes alayım derseniz mutlaka okumanız gereken bir kitap. 
..

Sevgili Juliet,
Aşka küsme, aşk gerçekten var. Meziyet görmesini bilmek.
Sevgilerle...
Kocaman bir yapbozun, ufacık parçalarından bir tanesiyim. Size kalabalık, kaosu bol ve gürültüsü eksiksiz bir ailenin parçası olmayı romantik bir cümleyle özetlemek istedim. Fakat bundan daha fazlasına şahit olacaksınız. Muhterem arkadaşlarım, sonunu yanlış bildiğiniz masalları unutun. Size sahne üzerinde ve dışında oynanan birtakım küçük oyunlardan, bir oyun karakterine hitap edilerek yazılan günlüklerden, prensini ararken avcısını bulan çömez ajanlardan bahsedeceğim.

Sevgili Juliet,

Sihirli değnek diye bir şey olmadığı gibi sihirli içecek diye bir şey de yok. Gerçek hayatta Demetrius Helena'yı bütün bağlılığıyla ve kalbiyle sevmiyor. Gözünün ondan başkasını görmeyeceği de gerçek değil. Birileri delirir, bir şeyler yıkılır, yeni masallar anlatılır ve sonra onlara da inanılır. Hayat böyledir. Sihirli geceler.
(Tanıtım Bülteninden)


☆☆☆

Monica McCarty - İskoç Sürgünü | Kitap Yorumu

 

Yazar Adı: Monica McCarty
Kitap Adı: İskoç Sürgünü
Özgün Adı: Highland Outlaw
Seri Sıralaması: Campbell Trilogy #2
Baskı Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 412
Yayınevi: Nemesis Kitap
Kitaba Puanım: 5/5
Yazdığı türde hakkını veren ve en iyi kalemlerden biri Monica McCarty. En sevdiğim özelliği de gerçekte yaşanmış olaylardan beslenerek kitaplarına konu ediniyor oluşu. Kurgu içine yedirip bize bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor. Yazarın oluşturmuş olduğu kurgu dünyasındaki her bir olay okuyanı içine çekiyor her bir karakter de kendine bağlıyor. Hani ne yazda tereddüt etmem, sırf Monica McCarty yazdı diye alır okurum.

Ağırdan alarak okuduğum Campbell üçlemesi'nin ikinci kitabının yorumunu nihayet spoilersiz bir şekilde paylaşmış olacağım. Kaç kere yazdım sildim sayamadım ama çok fazla spoiler vermemek için kendimi epey kasmış olabilirim. Favori yazarımın en merak ettiğim kitaplarından biriydi İskoç Sürgünü, bundan belki hem uzun vadeye yayıp okudum hem de yorumu bu kadar geç paylaşmış oldum. Tabi havaların sıcaklığı da eklenince biraz tembellik de etmiş olabilirim.

Patrick MacGregor ve Elizabeth Campbell'in yaşayacağı aşk hikâyesine şahit oluyoruz bu kitapta. Karşılaşmaları ise biraz kalp kıran bir ana denk geliyor. Elizabeth güzel bir kadın olsa da kekeme oluşu onun hayatını zorlaştıran bir durum ve bundan dolayı evlenmek niyetiyle yan yana geleceği kişilerce aşağılayıp kalbi kırılmış. İşte öyle bir anda kahramanımız Patrick husumeti olan klanın varisi olan bu güzel kadına karşı kayıtsız kalamayarak yardımda bulunuyor. Daha sonra da yolları farklı bir zamanda birleşmek üzere ortadan kayboluyor.


Kızın çeyizi - ki o zamanlar kadının çeyizi çok önemli bir etkendi evlenmek için ve erkek unvanı olsun olmasın kadının çeyizi için evlenip kendi toprağını gelecek meblağ ile kalkındırabiliyordu.- hatırı sayılır bir büyüklükte parası ve topraga sahip. Bundan dolayı kusur sayılan kekemeleğini görmezden gelerek evlenmek isteyenler oluyor-du. Patrick de o kişilerden biri. Tabi ava giderken avlanma deyimi bu kitapta da var. Zaten etkilenmiş olduğu dilberi ayartmak ve evlenmeye ikna etmek zor olmadı. Yani, bir nevi. 🤭

MacGregorlar ve Campbell Klanı arasında husumet var. Bundan dolayı da uzun yıllar  kaçak olarak yaşamak zorunda kalıyorlar. Bizim esas eleman da bu duruma dur demek istiyor. Bunun için de fedakarlık yapmak zorunda kalacak olsa da... 😏 geri durmayarak kararını veriyor. Campbell varisi Elizabeth'in çeyizi aklına düşüyor, evlenme fikri cazip geliyor. Deyim yerindeyse, Midyat'a pirinç için gidecekken evdeki bulgurdan olacağını tahmin etmiyor. Elizabeth'in ona aşık olmasını beklerken kalbi ona bir ders vererek güzel duyguları yaşayacaktı.

Tabi her şey basit değildi elbette. İkilinim vereceği çetin mücadeleleri, önlerinde uzanan sınavları olacaktı. Her zorluk sonrasında bir adım daha birbirlerine yaklaşıyor olmaları ise kaderin - ya da yazarın diyelim biz ona- cilvesiydi. Elizabeth her durumda daha da güçlenerek kendine güveni artan bir karakter oldu, zira hayatındaki olan erkekler kendilerine koruyucu görev edinip onu kollamış olsalar da altından kalkamayacağı bir şey yoktu. Ehe aşk ile sınanmak da buna dahil. Ben Elizabeth'i sevdim, bana daha gerçekçi geldi. Kararları, duruşu, tavrı gerçek anlamda onu kendime yakın hissettirti.

Monica McCarty gerçek anlamda iyi yazarlardan biri. Bu öyle hava civa olsun diye söylediğim bir söylem değil. İlk okuduğum kitabından son okuduğum kitabına kadar beni asla şaşırtmıyor. Çok yükseldiğim zamanlarda bile beklentimi karşılıyor. Kurgusu, karakterleri, ortaya koymuş olduğu dünya sizi kendine hayran bırakıyor. Kitap hakkinda fazla gevezelik ermeyeceğim zira spoiler verip tadınızı kaçırmak istemem. Tansiyonu yüksek, macerası dinmeyen ve aşkı eksik olmayan bir kitaptı benim için. Türü seviyorsanız ya da denemek istiyorsanız yazarın kalemiyle mutlaka tanışmalısınız.

Yakışıklı ve tehlikeli Patrick MacGregor, aranan bir adamdır. Kanun tanımaz klanının sert ve inatçı ruhuna sahiptir. Halkını yoksulluktan kurtarana dek durmayacaktır; bu, en büyük düşmanının kızı olan Elizabeth Campbell ile evlenmesi anlamına gelse bile…

İpek saçlı güzellik Elizabeth ise onu en baştan etkisiz hale getirecektir. Kadının tatlı, el değmemiş zarafeti, Patrick’in perişan ruhunun soğuk derinliklerine kadar dokunacak ve intikamdan çok daha fazlasını istemesine neden olacaktır.

Utangaç ve itaatkâr olan Lizzie’nin içinde tutkulu ve özlemini çektiği aşk için hazır olan bir kadın yatmaktadır.  Genç kadın, keskin zümrüt yeşili gözleri olan adamın yakıcı öpücüğü içine umutsuz bir açlık kıvılcımı düşürdüğünde, Patrick’in cüretkâr baştan çıkarmasına karşı koyamaz. Ancak kurtuluş için tek şansı yakaladıklarının farkında değillerdir. Nefretten daha güçlü bir duygudur bu: aşk…

☆☆☆

Campbell Trilogy Serisi;

#1 İskoç Savaşçısı / Highland Warrior
#2 İskoç Sürgünü / Highland Outlaw
#3 İskoç Esareti / Highland Scoundrel