İçten İnananlar - Rebecca Makkai | Kitap Yorumu


Özgün Adı : The Great Believers
Kitap Adı : İçten İnananlar 
Yazar Adı : Rebecca Makkal
Seri Bilgisi : *
Çevirmeni : Zeynep Eski 
Sayfa Sayısı : 512
Yayınevi : Salon Yayınları 
Baskı Yılı : 2023
Kitaba Puanım : 4/5

Çok yakında Amy Poelher tarafından uyarlanan büyük bir televizyon olayı olacak!

1980’lerin Chicago’sunda ve günümüzün Paris’inde geçen, trajedi ve kayıplar karşısında büyüleyici bir dostluk ve kefaret romanı.

1985 yılında, Chicago’daki bir sanat galerisinin geliştirme müdürü olan Yale Tishman, 1920’lerin tablolarından oluşan olağanüstü bir koleksiyonu galeriye hediye olarak getirerek harika bir iş başarmak üzeredir. Ancak, kariyeri yükselmeye başlarken, etrafında AİDS salgınının katliamı büyümektedir. Arkadaşları birer birer ölürken, dostu Nico’nun cenazesinden sonra virüs Yale’e giderek daha da yaklaşmaktadır. Kısa süre içinde, yanında sadece Fiona, Nico’nun küçük kız kardeşi kalır.

Otuz yıl sonra, Fiona, kendinden kopmuş ve bir tarikat içinde kaybolmuş kızının izini sürmek için Paris'te bulunmaktadır. Chicago krizini belgelendiren ünlü bir fotoğraf sanatçısı olan eski bir dostun yanında kalırken, sonunda kendini AİDS’in hayatını ve kız ile ilişkisini nasıl harap ettiğini kavrarken bulur. İç içe geçmiş iki hikâye, hem Yale hem de Fiona felaketin ortasında iyiliği bulmaya çalışırlarken, bizi seksenlerin kalp kırıklıklarına ve modern dünyanın kaosuna götürüyor.

Yazar bir geçmiş zamana götürüyor bizi, bir günümüze yıllara. İki zaman çizelgesini bir araya getiriyor ve kurgu dünyasının kapılarını açıyor. 1980'lerin Chicago'suna gidiyoruz başlarda, toplumsal sağlığı etkileyen ciddi bir hastalık var; AIDS. Salgından etkilenen bir grup eşcinsel erkek arkadaşı okuyoruz kitabın ilk bölümleriyle birlikte. Ardından daha günümüz zamanlarına geliyoruz, hikayenin başladığı zamandan 30 yıl sonrasına, 2015 yılında kızını arayan Fiona'yı okumaya devam ediyoruz. Fiona'nın erkek kardeşi de o eşcinsel grubun bir üyesiydi ve bu hastalık nedeniyle birçok arkadaşının hayatını kaybedişine de tanıklık etmiş karakterimiz. Kaybedişin acısı ve ağırlığını hayatı boyunca taşıyor oluyor Fiona.

Kitabın inişli çıkışlı temposunda biz okurlara aktarmayı umduğu duyguları yazarın iyi vermeue çalıştığını söyleyebilirim. AIDS'e, eşcinselleri ve onları önemseyen kişilerin hayatlarını nasıl mahvettiğine dair anlattığı hikaye çok kalp kırıcı.

Sayfalar boyunca Yale ve arkadaşlarının bakış açılarını en ilgi çekici buldum. Önleyici bakımın, tedavi seçeneklerinin ve HIV ve AIDS konusunda genel farkındalığının daha fazla ve fazla olması gerekiyor. Pek konuyla alakalı bilgi sahibi değilim esasen herkesin araştırıp öğrenmesi ve tedaviler konusunda da yeterliliğe sahip olması gerekiyor. Şunu anlıyorum gerek 50 sene öncesi gerekse 50 sene sonrası bir kesim bir başka kesime kendini kabul ettirmede özgürlüğünü göstermeye hak talep etmede gelişme hızının hiçbir zaman değişemeyeceğini görüyorum.

Rebecca Makkai, bu kitabıyla birlikte bir empati duygusu oluşturuyor. Eşcinsel insanların sağlık ihtiyaçlarını göz ardı eden ve bunun sonucunda çoğunu diri diri gömen yönetim sonuçlarını öne çıkarıyor ve farkındalık oluşturmaya çalışıyor.

Bunun başarıp başaramadığı ise okuyanların takdirine kalmış bir durum.


Cennet Gibi - Julia Quinn | Kitap Yorumu

 
Özgün Adı : Just Like Heaven
Kitap Adı : Cennet Gibi
Yazar Adı : Julia Quinn
Seri Bilgisi : Smythe-Smith Quartet #1
Çevirmeni : Nil Bosna
Sayfa Sayısı : 368
Yayınevi : Epsilon Yayınevi
Baskı Yılı : 2014
Kitaba Puanım : 5/5
Honoria Smythe-Smith:
A) Berbat keman çalıyor
B) Çocukken ona takılan ‘Böcek' isminden dolayı hala kırgın
C) Ağabeyinin en iyi arkadaşına kesinlikle aşık değil
D) Hepsi
Marcus Holroyd:
A) Chatteris Kontu
B) Üzücü şekilde ayağını burkmaya eğilimli
C) En iyi arkadaşının kız kardeşine kesinlikle aşık değil
D) Hepsi
İkisi beraber:
A) Bolca çikolatalı pasta yiyorlar
B) Korkunç bir hastalığı ve dünyanın en kötü müzik gösterisini atlatıyorlar
C) Çaresizce birbirlerine aşık oluyorlar
D) Hepsi
Bu bir Julia Quinn kitabı, bu yüzden cevapları biliyorsunuz değil mi?
Uzun yıllar önce tamamladığım seriye nihayet başlarken, yine bir süredir uzak kaldığımı fark ettiğim tarihi aşk kitaplarıma dönüş yaparak derin bir soluk doldurdum ciğerlerime. Quinn bebeyim bizi doyuruyor kalemiyle, kadının kaleminden kendinizi mahrum etmişseniz, teessüf ederim. Bir an önce yazarla tanışmaya, bu türe dahil olmaya davet ediyorum sizleri!
Cennet Gibi doyurucu hikayesiyle okurunu kendine hayran bırakan bir kitap. Öyle baştan çıkaran, çekici, sevimli ve romantikti ki, içimde tarifsiz bir heyecan, o heyecanın beraberinde getirdiği havai fişek patlamalarını hissettim. Kurguyu destekleyen yan tarafta ilerleyen çok sevimli ikinci karakterlerden oluşan kalabalık da bir grup vardı; pek çok kuzen, anne ve büyük büyük teyzeler hikayeyi destekleyen unsurlardı.
Esas kahramanlarımiz Honoria ve Marcus, gerçek olamayacak kadar tatlıydılar. Aralarında harika bir kimya vardı. Her birbirlerine  dokunduklarında sanki bir sihir varmış gibi hissettim, tam da olması gerektiği gibiydi her şey.


Fazla konuşmasının yanı sıra kendi tarzında mükemmel olan Honoria, ilginç ve son derece komik bir karakter.  İnatçı biri değil, bu özelliğini sevdim; en önemlisi de *bence* sakınmadan gösterdiği duygularına karşı dürüst.
Marcus ise *derin iç çekiş, kısa bir baygınlık* tatlı ve şefkatli bir adam. Yani gerçek dışı derken tam olarak bu adamı kast ediyorum. Öyle doğru bir adam ki! Kırılmasından korktuğu kalbini saklayarak mesafeli tavrıyla doğrudan kalbime doğru emin adımlarla ilerledi. Sert yanını da gördüğümüz Marcus, utangaç ve son derece mükemmel bir erkek! (Kendime not: okuduğun kitaplardaki erkek karakterler gerçek hayatta yok, hayal kurma!)

Çok fazla detay verip de tadınızı kaçırmak istemiyorum o yüzden kitabi, hayır SERİYİ SİZE ŞİDDETLE ÖNERİYORUM. Tabi baskısını bulabilirseniz... Tekrara düşeceğim belki ama okuduğum süre boyunca yüzümde gülümsemeyi eksik etmeyen bu eğlenceli ve bağımlılık yapıcı kitabı herkesin okumasını isterim. Türe aşina olanlar çoktan okumuştur bile fakat yeni başlayacak olanlar için sahane bir başlangıç olur.

Eh tavsiye etmesi benden, okuması sizden. 💋


Başarının Üç Ustasından Hayat Değiştiren Sırlar - Napoleon Hill, Joseph Murphy, Dale Carnegie | Kitap Yorumu


Özgün Adı : Life Changing Secrets From the Three Masters of Success: 3 Habits to Achieve Abundance in Your Finances, Your Health and Your Life
Kitap Adı : Başarının Üç Ustasından Hayat Değiştiren Sırlar
Yazar Adı : Napoleon Hill, Joseph Murphy, Dale Carnegie
Seri Bilgisi : *
Çevirmeni : İbrahim Şener
Sayfa Sayısı : 432
Yayınevi : Salon Yayınları 
Baskı Yılı : 2023 (2. Baskı)
Kitaba Puanım : 3/5
Zamanımızın en etkili üç yazarı hayatın her alanında bereketi arttıran, kanıtlanmış ve tutarlı bir planı sunmak üzere şimdi ilk kez bir arada

Bu kitap kişisel başarınız için bir plandan daha fazlası. Bu kitap dünyanın işleyişinin bir tasviri. Ve bu üç yazarın temel ilkelerini tek ciltte sunmak yıllar içinde çeviride kaybolan büyük resme dikkat çekmek için bildiğimiz en iyi yol. Hiçbir uzman aradığınız gerçek cevaplara sahip değil. Cevaplar “orada” bir yerlerde değil, hâlihazırda içinizde. Arzularımızın gerçekliğimize çevrimini yöneten görünmez ilkeler sizin kontrolünüzde ve burada bir araya topladığımız kitaplar bunları açıkça ve doğrudan gözler önüne seriyor: süreci takip edin ve başarı sizin olacak.
Başarının üç ustası olarak biliniyor Napoleon Hill, Joseph Murphy ve Dale Carnegie. Ve Hayatı Degiştiren Sırlar kitabı ise bir derleme. Bu üç usta yazarın birleşimi bir kitap.

Daha önce Joseph Murphy'nin Bilinçaltının Gücü kitabını okumuştum, bu okumamda sadece bu kısma göz gezdirdim. Zira yazarı severim, diğer kitaplarını da edinerek okuyacağım kişisel gelişim yazarlarından biri. Diğer iki yazarın kalemiyle bu kitapta tanıştım.

Kısa gözlemlerimi sizlere ileteceğim.
Düşün ve Zengin Ol; Tümden zihin durumuyla alakalıdır, zengin olmak. Kararlı bir amaçla, çok az çalışmayla ve de azimle her şey başlar. Kişinin öncelikli olarak kendine, fikrine ve son olarak da çalışmasına inanmalıdır. İnanç ile başlar her şey. Başarmanın önemli noktası inançtır. Bilgi ise potansiyel güçtür, ancak belirli eylem planları halinde organize edildiğinde ve belirli bir amaca doğru yönlendirildiğinde güç halini alır. Temel olarak kitapta bu vermeye odaklanmış Hill. Eh bu bildikti bir yerde, ekleme yapmam gerekirse inanç için de istek ve kararlılık gerekiyor. İçinde bunlar varsa kitabı okuyup sürtüsüne kapılıp hedefinize ulaşabilirsiniz.

Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı; 

Kitapta arkadaş edinmek kazanmak sadece atılan bir başlık olarak gözlemliyorum. Şöyle ki bulunduğunuz ortama uyum sağlamak ya da insanları olaylar karşısında sizin açınızdan bakmaya nasıl ikna edeceğiniz ile ilgili daha çok. Bunu da bence olduğunuz kişiyi ortaya koyarak elde edebilirsiniz. Ve bencesi de olayın dürüst olmak kendinizden ödün vermemek. Olduğun gibi görünmek ya da göründüğün gibi olmak önemli bir noktadır. Görünüşte harika olmak, iyi davranan biri olmak, parlak gülümsemelere sahip olmaktan ziyade gerçek olunmalı ki kazanan kişi sen ol.

Genel olarak her kişisel gelişim kitabı gibi, verilen tavsiyelerin çoğu, her duruma uymaz ya da herkese hitap etmez. Onun ince bir ayarı vardır, tutturursanız tatmin olur olursunuz.


Yalanın Cazibesi - Rina Kent | Kitap Yorumu


Özgün Adı : Tempted by Deception
Kitap Adı : Yalanın Cazibesi
Yazar Adı : Rina Kent
Seri Bilgisi : Deception Trilogy #2
Çevirmeni : Deniz Metin
Sayfa Sayısı : 400
Yayınevi : Ren Kitap
Baskı Yılı : 2023
Kitaba Puanım : 5/5
KOCAM. HAYATIMDAKİ KÖTÜ ADAM.

Bizim hikâyemiz ölümle, kanla başladı. Hikâyemiz oyunlarla, şehvetli zevklerle başladı. Adrian ve ben birlikte olmamalıydık. O yanlıştı. Ben yanlıştım. İlişkimiz bir felaket timsaliydi. Fakat durmak imkânsızdı. Ya kocam beni yok edecekti ya da ben onu.
Aklım başımdan gitti.
Hislerimi sanırım bu cümle ile aktarabilirim.

Sanki büyük bir fırtına ortasındaymışım da Adrian Volkov harici tutunacak dal yokmuş gibi hissettim okuma boyunca. Hani ilk kitap bitiminde yaşadığım şaşkınlık vardı ya, hah o hiçbir şey ikincisine bakınca...

Neler olacağı ya da neyi okuyacağımız hakkında az çok araştırıp eş dost arkadaş derken edindiğim bilgilerle başıma nelerin geleceğini biliyordum fakat şu var ki kalbim fazlasıyla kırıldı. İnanılmaz içim acıdı. Sevgiye muhtaç küçük Adrian ile hikayeye başlamak dumura uğrattı beni. Hayata karşı bu kadar sert olmasının sebebini okurken ilk bölümden içimden ağlamak geldi. Sonrasında zaten yetişkin bir adamdı ve Lia ile tanıştı. Ama anladığımı hissediyorum onu, bu kadar katı olmasının sebebibi, soğuk bakışlarını içindeki eksikliği kavrayabiliyorum. Ama aşkı, kelimelere dökmeden hissettirmek için gözünün içine bakıp aldatmaya çalıştığı aşk bir başka güzeldi.

Hikayenin bu kısmında Adrian ve Lia'nın geçmişlerini okuyor, ilişkilerinin başladığı günlere dönüyoruz. Lia ile nasıl ve ne zaman tanıştıklarına şahitlik ediyoruz. Birbirlerini nasıl buldu ilişkileri devam ederken neler yaşandı, esasen Lia kimdi ve Adrian onu neden bu kadar çok istedi ipuçlarını takip ederek kitap boyu her bir kırıklarıyla parçaları birleştirip öğreniyoruz.  sonla birlikte üçüncü kitapta Lia'ı daha iyi anlayacağız diye umut ediyorum. Tabi Adrian da kendini anlatır da karısına aşkını inanırlarsa ve birbirlerini dinlerlerse mutlu sona kavuşurlar.
Lia'nın geçmişten kalma şeytanları var ve uzun yıllar bununla uğraşır. Adrian da buna çoğu anda şahitlik eder. Kariyerinin bitişi, hamileliği, evliliği, korkuları, kabusları her biri zerresine yapışır ve Lia'ı çekiştirir durur. Üstelik ölüm bile onları ayıramaz, Adrian öyle söylemiştir. Daha fazla detay hakkında konuşmak istemiyorum çünkü çenem düşecek ve de her şeyi bir bir dökerek anlatabilirim, bundan sebeple sizlere kitabı almanızı öğütleyeceğim.

Karakterlerin aradaki o enerji, birbirini tutan kimya, hissettikleri tutku ve diğer tüm duyguları fazla fazla okura geçirmiş Rina. Adrian ve Lia bir araya gelince ortalıkta çatırdama cızırdama oluşuyor ve alev alıyorlar resmen.

Adrian Lia'ya söylemese de okura anlattıkları kısımda hissettiği kaybetme korkusunu aşkını kendi lisanıyla rahatca ifade ediyor da duvar gibi düz durmak yerine keşke karısına da anlatabilse. Keza Lia da, Adrian'ın başına bir şey gelecek diye ödü kopuyor ama salak salak işler yapmadan durmuyor. Hatta bir ara Yasak Elma, Ender'e bağladı falan *Ümmü kankam seni unutmam @alittledreamland *

Kitabı merak ettiyseniz yapacağınız işlemler çok basit. Herhangi bir online kitap satış listesine girmek ve seriyi temin etmek adına satın almak kargo beklemek kitaplarla kavuştuktan sonra bir soğuk kahve yaparak seriye başlamak. O yüzden beklemeden başlayın derim ben. +18 olduğu detayı de ekleyeyim ama ben her türlü okurum Nur sen karışma derseniz keyifli okumalar dilerim.

Serinin sıradaki kitabı için çok heyecanlıyım. Finali eminim görkemli bir veda olacak. (Sudecim bizi fazla bekletmeyeceğini söyledi çiçeğim, teşekkürler 💋 @sudeiilter ) Bu arada atlamayayım, kitapta emeği geçen herkesin eline koluna sağlık 💐

Eee ne diyorduk?
Tavsiye etmesi benden okuması sizden! 💋



Kintsugi - Tomàs Navarro | Kitap Yorumu

 

Özgün Adı : Kintsugi
Kitap Adı : Kintsugi
Yazar Adı : Tomàs Navarro
Seri Bilgisi : *
Çevirmeni : Tutku Petek
Sayfa Sayısı : 320
Yayınevi : Salon Yayınları 
Baskı Yılı : 2018
Kitaba Puanım : 3/5
Kintsugi (Altın Doğrama) kırılmış olanı tamir eden antik Japon sanatıdır. Bir seramik parça kırıldığında, Kintsugi ustaları onu altın ile tamir eder. Yeniden yapılandırmayı oldukça görünür bırakır çünkü onlar için yeniden oluşturulan bir parça kırılganlığın, güzelliğin ve gücün bir sembolüdür. Chojiro 16. yüzyılda bilinen ilk Kintsugi ustasıdır ve Sokei ilk öğrencisidir.

Bu hikâye Chojiro’nun atölyesinde yeniden ayağa kalkılabileceğini anlatıyor. Seramikler kırılgan, güçlü ve güzeldir aynı zamanda insanlar gibi. Sadece hayatımız parçalanabilir ama nasıl yapılacağını bilirseniz, hayatınızı iyileştirebilirsiniz. Bu kitapta duygusal yaraları iyileştirmek, kırıldıktan sonra onarabilmek için bir yöntemin ayrıntılarını sunuyorum. Sıkıntıların yaşamımızdaki rolünü, sıkıntıya nasıl tepki gösterdiğimizi, yaşamımız ve sağlığımız için sonuçlarının ne olduğunu anlamak ile başlayacağız. Kitabın ikinci bölümünde, psikolojinin en titiz ve değerli katkılarının bir ürünü olan basit ve etkili bir yöntem ile aynı zamanda yirmi yıllık deneyime sahip insanın yaşamını onarma sanatının nelerden oluştuğunu anlatıyorum. Hayatlarını onarmak, duygusal yaralarını iyileştirmek ve izlerini süslemek zorunda kaldılar. Son olarak üçüncü bölümde, hayatın kendisi kadar doğru hikayeleri paylaşıyorum. Her bölüm hikâye ile başlıyor. Bunu takiben bu durumla başa çıkmak için ana sorunları ve kaynakları açıklıyorum. Gördüğünüz her bir resim için, üzerinde çalıştığımız yöntemi uygulayarak; uyguladığım süreci, uygulamanın ayrıntılarını pratik bir şekilde verdiğimi göreceksiniz. Böylece ihtiyaç duyduğunuzda okuduğunuz şeyi kendiniz de uygulayabilirsiniz. Kitap boyunca mesleki pratiğimde karşılaştığım farklı durumları anlatıyorum. Hepsi gerçek vakalar ve ne yazık ki hepsi çok yaygın. Hepsini derlemeye ve sizinle paylaşmaya karar verdim. Böylece kendinizi böyle bir pozisyonda bulursanız, bu durumu yaşıyorsanız veya hayatını tamir etmesi gereken birine yardım etmek istiyorsanız, burada size yol göstermek ve ilham vermek için bir rehber var.

(Tanıtım Bülteninden)
Sabrı emeği tevazuyu içine alıp ruh dinginliğini kendini dinlemeyi başaran bir sanata sahipler Japonlar. Kintsugi, kelimenin tam anlamıyla; " Kırık çömleklerin kırılmış yerlerini toz haline getirilmiş veya toz altın, gümüş ve de platin gibi değerli madenlerle karıştırılmış reçine yardımıyla onarma sanatı."

Yazar Kintsugi felsefesinden yola çıkmış. Anlattığı satırlardan yola çıkarak ulaşılmasını istediği ana fikri de çok güzel. Yara izlerimizi saklamamalıyız, barışık olmalıyım, onları daha güzel hâle getirmeliyiz. Tıpkı Japon Kintsugi sanatında olduğu gibi. Bir zanaatkar nasıl ki kırık seramikleri tekrar bir araya getirip güzel bir görünüm elde etmek için çatlakları onarıyorsa bunu kendi hayatımız için de yapmalıyız. 

Okuduğum satırlarda neyi yapmak gerektiği anlatırken ne yapılması gerektiği gözden kaçırmış yazar. Geçmişe takılı kalınmaması gerekiyor, güzel bir öğüt. Eski yaralardan kurtulurken hatırlıyoruz, evet bu da bir gerçek. Sorunları aşmanın yöntemi kimine göre yazmak gezmek olabilirken kimisinin de sorunun üzerine gitmek olduğunu düşünüyorum. Yazarın anlattıkları klasik kişisel gelişim kitaplarındaki karşılaşacağımız öğütler izlenimi verdi bana. Evet, öğütler güzeldi fakat ilk defa duyduğum ya da ilgimi çeken yeni bir öğüt maalesef ki değildi. Bazı noktalarda fikirlerimiz örtüşürken bazı noktalarda neden diye sorguladım okuma boyunca. Ve zamana yayarak okumamı bitirdim. 

Genel olaram çıkardığım sonuç, eğer onarmaya ve hayatın zorluklarını düşünmeye yeterince zaman ayırmazsak, kendimize acımaya devam ederiz oldu.

Okurken kendi düşüncelerinizi satırlarda somut hâlini bulacağınız, hak vereceğiniz, düşünüp ama diyeceğiniz, nede. diye sorguya gireceğiniz bir kitap yazmış yazar. Kendinizi denemek istiyorsanız okuyun derim ben.

Duvarların Ressamı - Gülnur Ermiş | Karakter Röportajı


Kendini bilmesi gerekir insanın, özüne dönüp kendini tanıması kendini görmesi. Bakar çoğu zaman insan, birçoklar yaşar... Baktığı yüzler olur, izler olur, renkler olur geçip giden zaman olur. Bakması gerekir elbette ama görmek de lazım olur.

Sanat.
Sanat ne içindir? Sanat yaşamın her zerresinde vardır. Göğü süsleyen bulutta güneşte, yerde yürüyen karıncada ya da kuşun kanadında. En önemli yeri sevgiyi taşıyan yürekte olmaz mı ama?

Bir Sanat Hikâyesi yazdı Gülnur Ermiş, Duvarların Ressamı ile birlikte daima hatırlanacak ve asla unutulmayacak karakterleri hayatımıza dahil etti. Bundan son derece mutluyum, keyifliyim.


☆☆☆

Bu röportajımızda çok değer verdiğim iki karakteri konuk edeceğim. İlki Ayşe, ikincisi Görkem. İkisini de başka severim, başkadır yerleri.

(Heyecandan kıpır kıpırdır Hayat, kameradaki bakışlarını konuklarına çevirir kocaman güler.)

Öncelikle hoşgeldiniz. Ne iyi ettiniz, huzurla geldiniz.

Ayşe: Hoşbuldum.
(Çapkınca gülümser.) Görkem: Hoşbuldum, hoşbuldum.

O hâlde sorulara geçeyim bende. (Saçını kulağının arkasına atar, göz süzer.)

Hayata karşı bir beklentin yoktu Ayşe, hatta çoğu zaman kırgındı bakışların. Bunun sebebi sevgiyi tanımamış olmandı, annendi. Sana anneni sorsam, sende uyandırdığı hisler ne olurdu?

Ayşe: Sevgiyi bildiğimi sanıyordum ama sonra doğru bildiğim şeylerin yanlış olduğunu öğrendim. Dağhan sayesinde oldu bu. Annem... Sırlarla dolu biri. Başta çok öfkelendim benden esirgediğini düşündüğüm anneliği için. İnsan büyüdükçe bazı şeyleri fark ediyor, o da sadece doğru bildiği yanlışlarla hareket ediyormuş. O da sevgiyi gösterdiğini sanıyormuş. Bende uyandırdığı tek his yaşanmamışlık.

Aslında bakarken görmediğimiz neler kaçırdıklarımızmış aslında değil mi? Dağhan, gelelim ona, çünkü sabırsızca sormak istediğim sorular var. Yolunuzun kesişmiş olması birbiriniz için önem sahibi olmanızı tarifsiz duygularla şahitlik ettik. Onun hayatındaki yeri ile alakalı biza anlatacakların var mı?

Ayşe: İnsan kalbinin işlevi bedeni hayatta tutmaktır ya, Dağhan'ı tanımak benim için yaşamanın kendisiydi. Beni ben yapan her şeydi.

Buradan anlaşılıyor ki bıraktığı izler paha biçilmez. Peki, Görkem, senin hayatında da bu denli iz bırakmış mıydı arkadaşın?

(Duraksar, gözlerine ulaşmayan bir gülümseme yayılır yüzüne. Ayşe de cevabı merakla beklerken ona bakar.)

Görkem: Beyaz atlı prens hangimizde iz bırakmamış? (Ayşe kısık sesle 'zevzek' diye mırıldanır.) Sizin içiniz fesat, ben kalpte iz bırakmaktan bahsetmiştim.

(Gülerek konuklarına bakar Hayat, gözü Görkem'in üzerinde daha fazla durur.)

Aynı düşünüyoruz bizler de, sorun yok. Sanat diyelim mi bu sefer? Sanata olan tutkunun kaynağı nedir? Bu kadar yetenekli duvar sanatçısı olmanın sebebi mutlaka vardır?

Görkem: Annem. 

Beni çizdi önce, annemin beni nasıl gördüğünü beni ne kadar sevdiğini o resimde gördüm. Elime boya kalemleri tutuşturdu. Sonra ben de annemin kalbini çizmeye çalıştım... Elindeki çiçekler yaşamdan kopmazdı, onun elinde canlanırdı.

O tuvali de Ayşe'ye hediye ettim, çünkü o da annem gibi düşünüyordu kendisini değil neyi nasıl gördüğünü anlatmak istiyordu. En iyi o anlardı.

Hatırlıyorum o tabloyu, çok değerli ve anlamlı bir hediyeydi. (Derin bir iç çeker.) Ne şanslı.

Şans demişken Ayşe, hayranı olduğun Alfabe'yi ararken onunla yer yer tanışmak harika hissettirmiş olmalı. O an peşine düşerken aklından geçenler nelerdi?

Ayşe: Aslında onunla bir ilgisi yoktu bu durumun, ben kendimden uzaklaşmak için başkalarıyla ilgileniyordum. O anlarda gizemli birini tanımaya çalışmak cesur ve girişken hissettirmişti.

Hayat cesur olanlar içindir. (Yandan Görkem'e bakar, karşılık olarak göz kırpma alır. Yanakları kızarır, boğazını temizler.) Hatırladığım kadarıyla, Alfabe ile ilk karşılaştığında iletişim kurarken seninle olan diyalogunda dikkatini çeken nokta konuşmaması olmuştu. Bu konu hakkında düşünceni de almak isterim.

Ayşe: O gün karşılaştığım kişinin aslında işitme engelli olduğunu sonradan öğrendim, beni duyarak cevap verdiğini düşünmüştüm ama sonra detaylara yeniden döndüğümde cevap vermeden önce beni dikkatle izlediğini anımsadım. 

Çok hayranlık uyandıran bir durumdu, sizi duyamayan biri bu engelini aşmak için kendince yollar aramış. Dudak okuyormuş aslında, söylemek istediği şeyler için de yapay zekayı hızlı kullanmayı öğrenmiş. Ee tabi işaret dili de var, onu öğrenmek ve dahası bana o gün ne söylemek istiyordu hatırlamak beni zorlamıştı.

İçine dönerek sana sormak istediğim bir başka soru var Ayşe. Annenin notlar aldığını hatırlıyorum daha sonra yakıp yok etse de bir şeyler karalıyordu. Hiç ondan sana somut şekilde bir hatıra kalmasını istediğin oldu mu?

Ayşe: Onu hep bir şeyler yazarken görüyordum ama ne yazdığını hiç bilemedim, hiçbir yerde not da bulamadım. Sadece fotoğraflar vardı, o fotoğraflarda mutlu ve gülümsüyorduk, annem Çağdaş ben. Önemli olan sadece bu sanırım. Hatırlanması gerekeni hatırlamak. Nasıl bir geçmişi var bana Sevin teyzenin anlattığı kadarını biliyorum. Ve öğrendiklerim de annemi anlamak için yeterli, çektiği acıyı bize anlatmayı hiç istemedi.

Sanırım kendince koruma yöntemi böyleydi. Çağdaş. Onunla ilişkin bağın da bir pamuk ipliği gibi narin bir çelik halat gibi güçlü. Bir arada olmayı sevdiğin biri. Onu da anmamak olmaz.

Ayşe: Kesinlikle, yaşayamadığımız kardeşliği şimdi doyasıya yaşıyoruz. Ben onun hayatımdaki yerini anlamakta zorlanıyordum, bulunca sıkı sıkı sarıldım.

Dilerim bir ömür boyu birbirinizden hiç kopmazsınız.

(Derin bir nefes alır.) Resimler... Neden genel olarak askeri resimler çizmeyi tercih ediyorsun diye bir soru sorayım Görkem'e. Sanırım bu tutkunun altında yatan güçlü bir istek var.

Görkem: Asker olmayı çok istiyordum, o yüzden asker resimleri çok yapıyordum, üniformanın felsefesi vardı benim için. 

Normal insanlar sabah uyandıkları vakit gün içinde neler yapacakları planlar, ama asker kelime-i şehadetle kalkar günü öyle geçirir. Ve bunu hiçbir karşılık beklemeden yapar. Bu büyüklük nereye giderseniz gidin kimsede yoktur.

Gönlünde yatanı yaşaması gerekir insanın, umarım hayallerin her neyse en iyi şekilde yasayabilirsin. Gönül demişken bir de bunun işi vardır, bilmem bir yerden tanıdık gelir mi? Ceren hakkında merak ettiğim bir nokta var, sanki sana karşı vardı bir şeyi ama neden görmedin ki?

Görkem: İkimizin arasındaki bağ düşünüldüğü gibi değil. Özeldi. (Gülerek göz kırpar.) Siz fesatlaşmadan detay vereyim, koruyucu meleğiydim. (Tekrar güler.) O da beni düşerken güç bela tuttuğu bir dal olarak görüyordu. (Sahte üzgün ifadeyle bakar.)

(Gelen cevapla tatmin olur Hayat, kocaman güler.)

 Kalbinizi ele geçirecek daha özel birileri olacaktır kuşkusuz, kısmet diyelim.

Güzel duygular bunlar unutulmaz hatırladıkça yüzde kocaman gülümsemelere yerini bırakırlar. Soruma her ikinizden de yanıt bekliyorum. Gelecek için planlarınız geler, istekleriniz arzularınız.

(Aynı anda cevap verirler.)

Ayşe: İyi bir dünya.

Görkem: İyi bir dünya.

(Yüzünde oluşan şaşkınlık sonrası gülümser Hayat, başının aşağı yukarı sallar.)

Beklediğim bir cevaptı, nice. Sizlere olan hayranlığım kat kat artıyor. Sizi tanımak görmek incelemek (tek kaşını kaldırır Görkem'e bakar.) bilmek ne güzel şey.

Evet, kısa sorulara geçmeden son övgüler olsun bunlar da. Güçlü kişilersiniz ne yaşarsanız yaşayın daima güçlü kalacaksınız, bunun için size karşı gururluyum da. Başka sevdim/sevdik sizleri.

Hızlı sorularım da şunlar;

1) Ne yapmaktan keyif alırsınız?

Ayşe: Bilgilerimi paylaşmaktan keyif alırım. Dinlemekten de.

Görkem: Koşmak.

2) Ne sizi hoşnutsuz kılar?

Ayşe: İnsanların anlaşamadığını görmek.

Görkem: İnsanlar.

3) Neyi çok sever ya da sevmezsiniz?

Ayşe: Dağhan'ı ziyaret etmeyi çok severim. Onu anlatmayı da. Sevmediğim bir şey pek yok açıkçası. Ayrımı daha çok, çok sevdiğim az sevdiğim şeklinde yapıyorum.

Görkem: Belayı sevmem, kedileri severim.

4) Son zamanlarda en çok dinlediğiniz şarkı?

Ayşe: Lucas King - Champion

Görkem: One Republic - Runaway

5) Geriye dönüp iyi ki dediğiniz en unutulmaz an hangisi?

Ayşe: Dağhan'ın yanıma gelip tanışması.

Görkem: Henüz 10 yaşlarımdayken, benimle yaşıt kahverengi gözlü bir çocuğun yanıma gelip yüzünde kara leke var deyip gülmesi. Dersin sonunda top oynamıştık birlikte, sonra birkaç çocukla kavga etmiştik ama güçsüzdü kavga etmeyi beceremiyordu. Tüm dayağı ben yemiştim. Ağlayan o olmuştu. Ama bunu ona hatırlatamazsınız çünkü güçsüz olmaktan utanır. (Güler. Sessizleşir. Gözleri dalar.)

Size (göz ucuyla adama bakar sonra güler.) veda etmesi de epey zor olacak benim için. Eminim ki bu röportajı okuyanlar için de. (Ayşe bıyık altı gülerek başını sallar, onaylar.) Keyifli bir sohbetti, ara sıra yeniden bir araya gelmeliyiz bence. Her şey için teşekkür ederim sizlere, iyi ki kalemden akıp hayallerimize dahil oldunuz.

Çıkışta bir kahve ısmarlasam size, kırk yıl hatrı olandan?

Ayşe: Biz teşekkür ederiz, çok keyifli bir gün oldu benim için. Bana ayrılan sürenin sonuna geldim. (Güler, dirseği ile Görkem'i dürter.) Siz içiverin kahvenizi.

Görkem: Evet, fena fikir değil. Bu arada 0533...

♡♡♡

Gülnur'a bu sefer sözüm, iyi ki eline kalemi almış, iyi ki hayallerinde ortaya çıkan gözünün önünde beliren karakterleri yazmış yoksa nereden tanıyacaktık sizleri.

Kalemi daim olsun yazarımızın, davamı da daim olsun, ben konuşacak çok şey buldum bulurum arkası yarın bekleyip görelim.

♡♡♡


Müziksiz olmazdı, ruhu doyurmaya devam. Sizlere şöyle playlist bıraktım.

Duvarların Ressamı - Gülnur Ermiş | Kitap Yorumu


Kitap Adı : Duvarların Ressamı
Yazar Adı : Gülnur Ermiş
Seri Bilgisi : ♡
Sayfa Sayısı : 320
Yayınevi : Efsus Yayınları
Baskı Yılı : 2023
Kitaba Puanım : 5/5 ⭐
#SokakSanatı

Doğayı gördün, cenneti istediğini keşfettin.
Kütüphaneye adım attın, ilim talep ettin.
Sonra sessizlik kırıldı bir gürültünün içinden.
Sen sanatı arıyordun, kendini buldun.

Ayşe Can, sokaklarda sanat olarak nitelendirilen duvar yazılarını ve resimlerini fotoğraflayan genç bir kızdır. Bunları Sokak Sanatı adındaki bir blogda yayınlayarak belli bir kitleye ulaşmıştır. Alfabe adında gizemli bir sanatçının da büyük hayranı olan genç kız, onun kim olduğunu merak etmekte ve sıkıca eserlerini takip etmektedir.

Bir gün Dağhan adında bir gençle karşılaşır ve bu genç adam ona Alfabe ile tanışabileceğini söyler. Başta güvenmek açısından tereddüt yaşasa da genç kız kendisine verilen
adrese gelir ve gizemli bir adamın sırlarla dolu olduğunu görür.

Merakı henüz bitmeyen Ayşe, sonraki zamanlarda Dağhan ve arkadaşları ile hiç beklenmedik bir bağ kurar ve bu bağ onu kendisini tanımasında uzun bir yola çıkarır.
(Tanıtım Bülteninden)
Bu zamana kadar okuduğum kitaplardan açık ara en farklı kurguya sahip kitaptı Bir Sanat Hikâyesi Duvarların Ressamı. Bakmayın isminin uzun oluşuna, yazar bir sanat hikâyesi yazdı. Ama öyle böyle değil. Hayal edin, genclerin bir araya gelerek sanata ilgi duymasına, kötü olayların karşısında iyilikle öğütler vermeaine ve bunu resimle müzikle şiirle duvar yazılarıyla cevap vermesine... Mesela kötü bir alışkanlık dahi yok öyle elde sigara, yumruklaşmalar. Hatta zorbalık yapana dahi aslında yaptığının yanlış olduğu öğüdü var. Sonra sokak hayvanlarına bir küçük yerde değinmiş. Korkuyor olabilirsiniz sevmiyor da olabilirsiniz diyor karaktin ağzıyla yazarımız, zarar verme yararın yoksa dahi zararın olmasın, uzak dur. Yaşama el sürme! Kimin haddine ki yaradanın verdiği cana başka biri kast etsin?

Bir başka anlam dolu gerçekliğe de ışık tutan noktası, aile içi şiddet hani annesinden ya da babasından şiddet gören nefrete bulanan sevgi nedir bilmeyen kimseler, karşılarına iyi birileri çıkmazsa sonları felaket oluyor. Onlardan biri Ayşe; annesinin sakladığı sırları, o sırlara dolanan korkuları yaşadığı kabusları var. Hıncını ister istemez kızından çıkarıyor. Bundan ötürü Ayşe sevgi nedir bilmiyor, tatmadığı duyguyu anı yaşayarak geçiştiriyor. Hayatta onun ilgisini çeken bir yerler var elbette, geleceğe dair hayalleri beklentileri olmasa da merak ettiği var. Duvarlara resim çizen anlamlı cümleler yazan o kişinin kim olduğunu merak ediyor. Hatta adına sanatla alakalı bir blogda yazılar yazıyor, duvarları susleyen o resimlerin fotoğrafını çekerek #sokaksanati etiketiyle paylaşıyor.

Derken bir gün onu izleyen biri sislerin arasından çıkıyor, Alfabe adını verdikleri duvar sanatçısını tanıdığını söylüyor. Dağhan. Gizemli, saygılı sevecen arkadaş canlısı sanata ve hakikate aşık o genç. Önce arkadaş çevresine dahil ediyor Ayşe'yi, yavaş yavaş ilmek ilmek işliyor kendini. Hayatta bir amacının olmasını öğütlüyor, onun ruhuna dokunarak hakikate yönelmesinde pay sahibi oluyor. İnancının güçlenmesine vesile, bir yandan da güzelce seviyor, sevgiyi de öğretiyor, kalbine işleniyor dantel gibi.

Bahsetmek istediğim birçok noktalar var fakat kitabı komple anlatmaktan çekiniyorum. Gülnur'un kalemi beklediğimden daha iyiydi, kurgu dünyası ise bambaşka bir lezzet. Üzerine konuşulması gereken önemli noktalara sahip, satır aralarında muazzam bir dünya sakladığı bu kitabı gönül rahatlığı ile öneriyorum sizlere. O kadar güzeller ki her yaştan okurun keyifle okuyacağı bir kitap. Kaleminin daim olmasını dilerken, beklediğim nice eserler olacak yazarımdan. Mutlaka bir şans verilmesi gerekiyor. 

Tavsiyesi benden, okuması sizden. 💋

Düşünce Gücü - James Allen | Kitap Yorumu


Özgün Adı : As a Man Thinketh
Kitap Adı : Düşünce Gücü
Yazar Adı : James Allen
Seri Bilgisi : *
Çevirmeni : Faruk Aral
Sayfa Sayısı : 178
Yayınevi : Salon Yayınları
Baskı Yılı : 2022
Kitaba Puanım : 4/5
Okuyucuların hayatlarını gerçekten geliştirmeye yol açacak harekete geçmeleri için ilham veren birçok kitap yazıldı. Yirminci yüzyılda, bu yazıların onlarcası çok satanlar haline geldi ve yazarlarını uluslararası üne kavuşturdu. Dale Carnegie, Norman Vincent Peale, Joshua Liebman, Tony Robbins ve diğerlerinin kitapları milyonlarca erkek ve kadının hayatını geliştirdi. Muhtemelen bu motivasyonel yazarlardan ilki olan, aslında şu anda insan potansiyelini harekete geçirmede kapıyı onun açtığı bildirilen, yazılarıyla bu felsefenin yaratılmasında güzel bir kaynak oluşturan adam James Allen’dı.

James Allen, 1864 yılında İngiltere’nin Leicester şehrinde doğdu. Küçük bir çocukken yetim kalan O kendini çalışmak ve eğitmek zorunda buldu ve yetişkin olarak büro ve idari işlerle uğraşarak hayatını kazandı. Hevesli bir okuyucuydu ve büyük Rus yazar Leo Tolstoy’un eserlerini, Charles Darwin’in bilim alanındaki yeni çalışmalarını ve neslinin diğer yazarlarını okuyup, inceledi. Keza dinler hakkında okumaktanda geri kalmadı-sadece kendi dinini ve diğerleriyle incelemekle kalmadı, aynı zamanda Doğu dinleri: Budizm, Hinduizm ve Konfüçyüsçülüğü de okuyup, inceledi. 1902’de tüm zamanını yazmaya ayırmak için işini bıraktı. Ne yazık ki, 1912’de 48 yaşlarında öldü. Onun kavramları bir yandan dinlerin öğretileriyle, diğer yandan Asya dinlerinin düşüncelerine olan inancından gelişti. Örneğin, en ünlü eseri Düşünce Gücü’nü, dini kitaplardan esinlendi, Buddha(Buda)’nın da yorumları ayı şekildeydi: “Biz düşündüğümüz şeyin bir sonucuyuzdur”

Allen’ın tüm eserlerinin teması, her birimizin kendi karakterimizi oluşturma ve kendi mutluluğumuzu yaratma gücüne sahip olduğumuzdur. Yaşam koşullarımız iç durumumuzla yakından ilişkilidir. Allen, okuyucularını olumlu düşünceler düşünmeye teşvik eder ve kaçınılmaz olarak olumlu adımlar atmaya yönlendirir. Allen’ın 19 kitabından ikisi bu ciltte yer alıyor. Düşünce Gücü onun en tanınmış eseridir. Okuması kolay, tarzı ilham verici olan Allen, daha iyi bir yaşamı başarmak ve onu elde etmek için eylem adımlarının bir formülünü sağlamaktadır. Düşünce Gücü bu temayı yeni bir boyuta taşıyor, hiçbirimizin şu an sahip olduğumuz hayatı yaşamaya mahkum olmadığı felsefesini kabul etmenin önemini vurgulamakla birlikte, kendi içimizi daha iyiye doğru değiştirme gücümüzün var olduğunu da belirtiyor. Bu kitabı açık bir zihinle okuyun. Her şeye katılmayabilirsiniz-ve aslında, onun ideallerinin bir kısmı modern zamanlarda gerçekleşmediği bilinmelidir, ancak kavramlarının çoğu yazdığı 100 yıl öncesi kadar bugünde anlamlıdır. Ama sadece bu cildi okuyup ve daha sonra toz kaplaması için kitap rafına koymayın. Bu, periyodik olarak yeniden okunması gereken bir kitaptır; size sürekli ilham verecek bu kitap, okuduklarınızı uyguladığınızda, hayatınızı büyük ölçüde zenginleştirecektir.

Arthur R. Pell, Ph.D.

(Tanıtım Bülteninden)
Kişisel gelişim kitaplarını pek sevmem, öyle arayıp tarayıp bulup okuyan bir okur da değilim. Genelde kendi düşüneceğimi ve bildiklerimi bana dikte eden cümlelere rast gelince en baştan koydum mesafemi.

Bu kitap ise farklı bir pencere sunarken dikte eden cümleler sunmadı bana. Öyle şunu şöyle yap şöyle etken gelecek minvalinde mesaj yoktu. Aksine düşüncelerin ne denli güçlü olduğu ve bu gücü fark ederek düşüncelerimizi olumlu yönde doğrulursak hayatımız da keyifli hâle gelecek öğüdü vardı. Çoğu yerde katılmadığım söylev olsa da sonuçta tatmin edici bir okuma oldu benim için.

Bu kitap, Hayatınızdan nihai olarak düşünceleriniz aracılığıyla siz sorumlusunuz, mesajını veriyor açık açık. James Allen'ın fikirlerini, yaşam için bahaneler üretmeyi bırakmak gerektiği hatırlatmasında bulunuyor, farkındalık oluştururken. Bahaneler bulmayı, şikayetler etmeyi ve gerekçeler sunarak yapmak isteyip de olumsuza sarılınca olmamasının sebebini gösteriyor. Aslına bakarsanız kelimelerin gücünü de vurgulamak gerekiyor. sarf ettiğimiz kelimelerle sarıldığımız düşünceler hayatımıza yön veriyor. Bunu isteyerek ya da istemeyerek yaparken buluyor insan kendini. Bundan sebep gerçekliğe ve istenen şeyin istek derecesine olumluyu ekleyerek düşünmek gerekiyor.

Cümleleri toparlayıp nihai sonuca yol alayım ben de değil mi? Zihnimizin gerçekte ne kadar güçlü olduğuna dair küçük bir düşünce derlemesi olan bu kitap için söylemem gereken cümle sanırım şöyle olurdu; kısa ama uzun soluklu ve olması gerektiğinden derin anlam içeren bir kitap. Ara ara içini karıştırıp, altını çizdiğiniz cümleleri tekrar okumak isteyeceksiniz.



Duman İzi - Payelll | Karakter Röportajı


Hissetmesi güzel duygudur aşk, fakat zor olanı da yaşamasıdır kimi zamanlar... Sıra sıra dizilen aşılması zorlu yollar önlerinde uzanırken kalplerindeyse birbirlerine duydukları sevgi bakidir. Hikayeleri hüzünlü onların, kavuşmaları sancılı bir arada olmaları ise şöyle bir bakınca imkansız. Ama işin içinde aşk olunca imkansızı da olduruyor insan.


Duman İzi ile hayatımıza dahil olan, sevdiğim dört eşsiz karakteri konuk alırken sayfama, iki lafın belini kırarak yapacağız röportajımızı. Roza Polat ile uğraşırken, Duman Leyla diyecek, Leyla da Duman. Birbirlerine yara olup da nasıl yaraya merhem olduklarını bizlere anlatacak ve bizler de dinleyeceğiz.

☆☆☆

Öncelikle hoş geldiniz, sizinle sohbet edecek olmak benim için büyük heyecan verici. Sohbetimize başlamadan önce elbette ki bir araştırmacı olarak sizler hakkında bilgiler topladım. Sizleri zorlamayacağını düşündüğüm sorular soracağım. Vereceğiniz yanıtlar için sabırsızım. 
(Elindeki kağıdı karıştırıp soracağı sorulara göz atar, gülümser ve konuklarına döner.)


(Her bir konuk teker teker gülümseyerek “hoş bulduk.” Der.)


☆ Başlangıç olarak güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. Çocuklarınızla mutlu evliliğinizi kutlarım Duman ve Leyla. Sorum iki çılgın aşık olan Roza ve Polat çiftine, ilk önce mutlu birliktelikleri için tebrik ederim. Evlilik hayatı güzel geçiyor sizin, çocuklarınızla mutlu ve mesutsunuz. Geleceğe dair hakkında birlere güzel şeylerden söz eder misiniz?

Roza: Merhaba ben Roza, Polat’ın kıskanç eşi.

(Yandan bakar, sırıtır. Polat yerinde kıpırdanır, göz devirip gülümser.)

Gelecek için belirli bir planımız yok çünkü hayat kendi planlarını bize uygulanmakla meşgul. Kızımızı büyütüp kardeş yapmayı düşünüyoruz tabii. Hayalimdeki matematik okulunu açmak istiyorum ama Polat öğrenci kaybedeceği için bunu yapamıyorum çünkü kocamın tek rakibi benim.

Polat: Rakip değil de işime de ömrüme de ortak ettim, daha ne olsun.

☆ Mutlu mesut ilerleyen ilişkinize imrendik açıkçası ve eşine hak da vermiyor değilim, hem uzak durmamak da sana yarar diyelim Roza. Efendim keyifli anılarınıza da şahitlik etmekten memnun kaldım. BU arada, peşinen söyleyeyim de sonradan aman taraflı duruyorsunuz denmesin. Ben hanımlardan yanayım beyler, ne yaşarlarsa yaşasınlar kendilerini bilen ayakları yere sağlam basan güçlü kadınlara dönüşmesine saygı duydum. Elbette ki her kadın güçlüdür, Leyla ve Roza durumunda olup kendilerini iyileştirirken bir yandan da gelecek için kariyer sahibi olmaları takdire şayan bir durum. Beyler sizlere de sevgi besliyoruz fakat hanımların yeri bir başka.

Yurtdışında yaşıyordunuz, elinizde olmayan sebeplerle çıktığınız yolun sonunda, yolculuk sizi başladığınız noktaya 15 yıl sonra vatana getirdiğinde, aklınızdan geçenler nelerdi?

Leyla: Bunu düşünmedim hiç, yaşayacağım her neyse kader bana onu yaşattı. Ortalığın biraz karışması gerekti, akışına bıraktım. 

☆ Yıllar sonraki ilk karşılaşmayı nasıl hayal etmiştiniz?

(Derin bir nefes alıp kocasına bakar ardından önüne döner tebessüm eder.)

Leyla: Etmemiştim. Geri döndüğümde veya sonrasında bir gün karşılaşacağımızı düşünüyordum ama bariz bir hayalim olmamıştı.

Duman: Şöyle olsun diye düşündüğüm bir hayal olmadı benim. Ne olduysa ne olacaksa yaşadık gördük.

☆ Omuzlarında taşınan yük ağır olur, senin de taşıdığın yük ağırdı Leyla, tüm olana bitene rağmen kalbinden silmeye kıyamadığın Duman'a ilk ne zaman aşık olmuştun, bize ve kendisine bu itirafı bir kez daha eder misin?

(Gözlerini sağa sola çevirip bir süre düşünür Leyla. Dalıp giden bakışları onu eskiye, çok eskiye götürür, başını iki yana sallar.)

Leyla: Ona ne zaman aşık olduğumu hatırlamıyorum. Üzerinden çok uzun yıllar geçti.

☆ Duman Bey, Leyla'nın yurtdışına gidişi sonrası kendinizi epey harap ettiniz. O anlardaki hislerinizi birkaç kelime ile tekrar duymak isteriz. Yaşadığınız kayıp sonrası Leyla'nın da hayatınızda olmama gerçeği size kendinizi nasıl hissettirmişti?

(Derin derin solur, gözlerini anlık kapatıp açar, yüzünde yarım bir gülümseme belirir.)

Duman: Leyla gittiğinde kalan hayatımın da onunla birlikte gittiğini düşündüm. Geriye bir şey kalmamıştı. Yaşamak anlamsız geliyordu. Bir çaba bir emek vereceğim amacımı kaybetmiştim.

☆ Polat Bey, peki siz gerçek aşkı bulacağınızı böyle bir durumda hiç düşünmüş müydünüz?

Polat: Aşk ve ben, Roza gelinceye kadar aklımın ucundan bile geçmeyen bir kelimeydi. Kalbime hiç uğramamış bir duyguydu aşk. Her şey Roza ile güzel.

(Polat karısına dönüp göz kırpar, Roza cilveyle gülümser.)

☆ Sizi incitmek en son isteyeceğim şeydir, fakat merak ettiğim bir soruyu var ki sormam gerek. O karanlık gece yaşanmamış olsaydı hayatınız hakkında ‘ne olurdu’yu düşündünüz mü hiç?

(Duman iç çeker, Layla ise buruk bir tebessümle kocasına bakar.)

Duman: O gece yaşanmamış olsa Leyla ile çok uzun yıllar önce evlenmiş olurduk. Annem hala yanımda ve Leyla’nın ailesi yaşıyor olurdu. Gizlice bir nikahla değil dillere destan bir düğünle evlenirdik. Acı çekmemiş hiç ayrılmamış olurduk. 

☆ Bir toprak mevzusu sonucunda değişen hayatlar. Leyla, geri dönmenin ardından senden saklananlar sonrasında kendi hesaplaşması yapıp defteri kapatmıştın. O anlardaki dik duruşun içine artıkların hislerin, bir yerden sonra patlak verip yeniden kabuğuna çekilmen. Bir iki cümle dahi olsa, bize o anlarda aklından geçenleri aktarmak ister misin?

(Polat gözlerini tavana diker, dudaklarını büzer. Roza çatık kaşlarla kocasına bakar. Duman uzanıp Leyla'nın elini tutup sıkar, ona bakan karısına gülümser. Leyla derin bir nefes alıp gülümser.)

Leyla: Uyumak istedim, unutuncaya kadar uyumak. Uyumak kendim için geliştirdiğim rahatlama durumu. 

☆ Roza, hislerinin olduğunu herkes fark ederken kendini bunun tersine ikna etmeye çalışıyor gibiydin. Kendine itirafın ilk hangi anda oldu?

(Polat duyduğu soruyla gülümser, Roza gözlerini devirir ardından o da gülümser.)

Roza: Polat gibi çapkın birine aşık olmak korkutucuydu. İnanmak istemedim, doğru. Hastanede, elimi tuttuğunda… 

☆ Birbirinizi kaybetmenin eşiğinde ecel ensenizdeyken ve savaşı kazanıp tekrar nefes alırken birbirinize karşı aydınlanan düşüncelerinizi Polat Bey sizden de Roza için bir şeyler duymak isteriz.

Polat: Vurulduğumuz gece Roza benden önce kendini kaybetti. Ben belki bir dakika kadar kendimdeydim. Ne kıpırdıyor ne ses veriyordu. Onun bu hayattan koptuğunu düşünmek ölüyor olduğumdan daha acıydı. O acıyla kendimden geçtiğimi anımsıyorum. 

(Roza saçını geriye atar, gülümser.)

Roza: Beni çok seviyor, buna bayılıyorum.

(Polat dönüp karısına aşkla bakar.)

Polat: Elbette öyle, çok seviyorum.

☆ Aşk güçlü bir duygu, beraberinde kıskançlığı da getiriyor. Hanginiz daha kıskanç?
Poyraz: Ben karımın eline su dökemem bu konuda, havadaki dişi sinek için bile hain planları var.

Roza: Abart sevgili kocacığım abart, röportajın sonunda eve gideceğimizi unutma.

(Gözleri kocaman olur Hayat'ın, sorudan pişman oour, boğazını temizler, hedefini değiştirip diğer sorusuna geçer.)

☆ Duman'ı kaybetme eşiğine geldiğinizde, yaşadığın korkuyu hissettik Leyla. Yeniden gözünü hayata açması ile rahatlamana da şahitlik ettik. Pek kelimelere dökülmeyen hisler vardı o kısımlarda. Mesela sevincini gösteremedin biraz, şimdi burada bizlerin de huzurunda söylemek ister misin?

Leyla: Ameliyat sonrası sedye üzerinde ağlarken sevincimi gösterdiğimi düşünüyorum. Herkesin havalara zıplamasını bekleyemeyiz, öyle değil mi? Onsuz bir hayatı düşünemiyorum. O her zaman hayallerimde ve sonrasında benimle oldu. Çok uzun yıllar boyunca da benimle kalacak. 

☆ İki ailenin arasındaki başlayacak husumeti çözecek bir karar vardı. Bu kararı yıllar önce öğrenmiş olsaydın vereceğin tepkiyi çok merak ediyorum ben Leyla, zira siz birbirinizi çok önceden beri seviyordunuz. Tabi yaşananlar korkunç, atlatmak iyileşmek durumunda kaldığınız gerçeklik de ağır yük. Ben, bunca yıl kaybetmenizi düşünüp düşünmediğinizi merak ettim.

Leyla: Nişan kararını yıllar önce duysaydım da elimden gelen bir şey olmazdı. Ama duygusal açıdan bugün olduğum sağlıklı Leyla olamazdım. Duman da bu adam olamazdı. O da gençti, ben ise çocuktum denecek yaştaydım. Zaman bazı şeyleri iyileştirir. 

☆ Bizlere, hayata dair ya da hissettiğiniz aşkı baz alarak, söylemek istediğiniz benim unuttuğum ama sizin dile getirmek istediğiniz bir şey varsa lütfen çekinmeyin.

Leyla: Hiçbir şey için acele etmeyin. Olduğunuz zamanı değerlendirin ve unutmayın; sizin olan size geri döner.

Duman: Eşime katılmakla birlikte gerçekse aşk nerede ve ne zaman olursa olsun dönüp dolaşıp sizi bulur.

Roza: Hiç beklemediğiniz zaman sizi bulur aşk, siz bekleyin ya da beklemeyin.

(Derin bir iç çeker Polat, herkesin yüzüne bakıp döner karısına doğrudan gözlerinin içine bakar.)

Polat: Aşk size gelir, siz bekleyin ve görmeyi deneyin.

☆ Her birinize bayılıyorum, uzun yıllar mutlu yaşayın birlikte kalın ve hiç ayrılmayın.

☆☆☆

Bir arada olmaktan, sizi daha yakından tanımaktan büyük keyif aldım. Geriye dönüp bakınca iyi ki yolumuz kesişmiş de hayatımıza dahil oldunuz diyebiliyorum. Bana ayırdığınız vakit için önce size, sizi kelimelere dökerek unutulmayacak karakterler yazarak Payelll'e çok teşekkür ederim. Sizleri okumak, aşkınıza şahit olmak keyifliydi.

Payelll: Benim içinde keyifli bir sohbetti. İyi ki… Daima daha iyi karakterler yazmaya çalışacağım.

☆☆☆
Bu keyifli röportaja bir de güzel şarkılar eşlik etmeli. 🖤