Yazar Röportajı #10 Fırtına Hamide - Günahkar Serisi


Satırlar aracılığıyla avegi taşımak, uzanıp yüreğe dokunmak kolay iş değil. Başaran nice güzel yazarlar var. Ve onlardan biriyle daha röportaj yapma şansım oldu! ❤
Yazar olmak kolay değildir, işin içinde duyguları eğip bükmek kalemine mürekkep yapmak maharet ister. Yeni bir röportajda severek takip ettiğim Fırtına Hamide’yi konuk edeyim dedim. Uzun yıllar süren okuryazar ilişkisi harici iki yakın dostuz da. Her yazdığı kitapta farklı konuları farklı karakterlere can veriyor ve başarılı bir çizgiye de sahip.
Onu yakından tanımaya var mısınız?
⭐⭐

Yazarın Basılmış Kitapları;
#1 Günahkâr
#2 Günahkâr 2


Fırtına Hamide 1993 yılının Ocak ayında Kuzey Almanya da doğdu, büyüdü ve hâlâ orada yaşıyor. 
Yazım hayatına 2011 de başlayan yazar, sosyal medyadan yayınladığı hikâyelerini Fırtına adıyla okurlarına ulaştırdı. İlk kitabı Günahkâr 2015 yılında Postiga Yayınları farkı ile raflardaki yerini aldı. 
Yazar Facebook ve Wattpad’de aktif olarak yazmaya devam ediyor. 
✒ Bilen biliyor fakat daha yakından tanımak isteyenler için; Fırtına Hamide kimdir diye sormak istiyorum. Nelerden hoşlanır, neler yapar, seni tanımak isteriz.

Fırtına Hamide 26’sına günler kalan, okuyan, yazan ve gülleri çok seven biri. Kara Kışta doğmasına rağmen tam bir ilkbahar aşığı.

✒ Tam olarak ne zaman yazmaya başladın? Yazma kararını almakta seni etkileyen faktör neydi?

Tam olarak 2011 yılında yazmaya başladım. Bir gün facebook da dolanırken bir sayfaya denk geldim. Sayfada bir sürü hikâye vardı. O zamanlar bir kore furyası esiyordu, sen de bilirsin. SS501’ler, Oppalar :D Hikâyeler de bunun üzerineydi. Heves ettim, ben de başladım. İlk hikâyem FIRTINA adlı bir FanFiction’dı.

✒ Bir kitabı yazmaktaki zor olan kısım, kurgu oluşturmak mı? Yoksa kitabı yazmak mı?

Her şey. :D Kurgu oluşturmak çok çaba isteyen bir iş. Ön araştırmalar falan derken insanı baya uğraştırabiliyor ama şikâyetçi değilim, bu da işin tuzu biberi. Zor olan kısmıysa okuduğunu, okuru sıkmayacak şekilde kurguna uyarlamak. Tam anlamıyla kurguyu oluştursan bile bazen karakterler zorlayabiliyor. Nokta atışı diyaloglar, sürükleyici sahneler… İnce iş. Nakış gibi ilmek ilmek işlemek gerekiyor, yıllardır yazmanın bana öğrettiği şeylerden biri de bu. İyi olmasını istiyorsan çok zaman ayırman gerekiyor.

✒ Yazacağınız kitapta, kurguyu oluştururken dikkat edilmesi gereken unsurlar nelerdir?

Önce bir konu bulmak gerek tabii. Ve konuya göre de karakterler oluşturmak lazım. Karakterlerin ne istediğini bilmek gerekiyor, çünkü bu yazar için adeta bir harita konumunda bana kalırsa. Karakterlerim ne istiyor? Başta nasıl davranmalı, hikâye gelişirken nasıl davranmalı ve sonuç olarak ne yapmalı? Bu kurgun için inanılmaz sağlam bir köprü. Buna göre diyaloglar oluşturup, buna göre kurgunu geliştiriyorsun. Ama en önemlisi duygulardır. Bunu ister betimlemeyle, ister diyaloglarla aktar okura ama mutlaka aktar. Bir karakterin duygularını ne kadar yoğun hissedersek o karakteri ve davranışını o kadar iyi anlarız ve kurguyu da bi’ o kadar çok severiz.

✒ İlham kaynağınız?

En başta kitaplar olmakla birlikte her şey. Bir kelâm, bir resim, bir fotoğraf, bir şarkı, bir davranış, bir tartışma, bir insan, bir çiçek, mevsimler… Akla gelebilecek her şey ilham olabiliyor. Bazen bir kelime koskoca bir kitap yazdırtabiliyor. 

✒ Yazılarınızı hep aynı yerde mi yazarsınız? Parkta otururken aklınıza gelen betimleme tespit vs. hemen kaleme alır mısınız orada?

Evet, muhakkak odamda, dağınık masamın başında, hikâyelerim için not aldığım kâğıtların arasında laptopuma kalan o daracık alanda yazarım. Ve sadece o alanda yazarım. :D Yemek odasına geçtiğimde yazamam mesela. Olmaz, bu işin de rajonu bu galiba. :D İlhama gelince ister parkta, ister düğünde, ister yatakta… Nerede aklıma gelirse mutlaka ama mutlaka not alırım. Sınavda bile hikâyesine not almış insanım ben. :D Yanım, böğrüm hep not kâğıdı dolu ve tabii telefonumun notlar bölümü de.

✒ Son zamanlarda popüler platformu Wattpad'i nasıl ve ne zaman keşfettiğini merak ediyorum. Öncesini - Facebook da kendi sayfanda yazdığını - ben biliyorum ama bilmeyenler için bize hikâyeyi anlatır mısın?

Wattpad’i de furyaya katılanlar olarak keşfetmiştim. Baktım herkes bu uygulamaya hikâye yüklüyor, ben de yükleyeyim dedim ve inanılmaz sonuçlar elde ettim. Ancak itiraf etmem gerekiyor ki, orayı başlarda hiç benimseyemedim. Facebook’daki sıcak ortamı bulamadığımdan ötürü olsa gerek. Ancak şu an wattpad’i de çok seviyorum. İnsan her şeye alışıyor.
✒ Yazdığın kurgularını çeşitli platformlarda yayınlarken hiç aklından bir gün kitapların basılacağı ve olduğun bu konuma ulaşacağını düşündün mü?

Düşünmedim. Aklımın ucundan bile geçirmedim. Hâlâ yayınevleri nasıl ve neden teklif etti anlamış değilim. :D

✒ İlk kitabının çıkması her yazar için çok önemlidir. Bu senin gerçekleştirmek istediğin hayalin miydi?

Değildi. 
Tuhaf biliyorum ama hiçbir zaman, hele bundan birkaç yıl önce yazdıklarımı kitap olacak kalitede görmedim. Bu, kendini hor görmekten çok gerekli bir özeleştiri. İnternette yayınlamak iyi hoş ama şöyle bir eksisi de var; seni okuyanlar genelde pohpohlayıp, çok güzel yazıyorsun diyen kesim. Sana yol gösterecek, kalemine iyi gelecek eleştiriler bulmak neredeyse imkânsız çünkü yapılan eleştiriler de seni salt yermek için yapılıyor. Kalemini kırmak, hevesini kırmak için. Biliyorsun bir yazan, bir okuyan bir de ömründe hiç kitap okumamış eleştirmenler var ve bu üçüncü kesim, örneğin bir seri katili yazıyorsan seni katil sanan, tehlikeli kesim. Kitap hayali birinci kitaptan sonra yerleşti kalbime iyice. Meşakkatli ama çok güzel bir duyguymuş günlerini, gecelerini ve geri alamayacağın zamanını harcadığın o satırları elinde tutmak. Ondan beridir daha iyi yazmaya, daha iyi bir yazar olmaya çabalıyorum ve bu çabam asla bitmeyecek.

✒ Basılan iki kitabın var. Günahkâr 1 ve Günahkâr 2. Bıçak sırtı bir konuya sahip bu kitap. Sevilmeme korkusu hiç yaşadın mı?

Yaşamadım. Çünkü kurgumun altında kalacağımı hissetmedim. Ama Günahkâr ile çok önemli bir şey öğrendim; Kendin kabul edemediğin hiçbir şeyi yazamıyorsun. Zaten bu yüzden öyle bıçak sırtı bir konunun içinde dev bir manevra var. Gül’ün kabullenemeyişi, Yağız’ın rahatlığı ve Yağız beni çok zorladı… Tüm davranışlar bir amaç uğrunaydı, bilinçli yazıldı hepsi de. Ancak başlarda çok ağır eleştiriler aldım. Bir okurum özelden buna benzer bir şeyi yaşadığını yazdığında mahvolmuştum. Maalesef ki var böyle şeyler, ben sadece biraz daha yumuşatarak yazdığımı düşünüyorum. Kabullenemediğini yazamamak konusuna tekrar dönersek, asla sevdiği kadına tecavüz eden bir adamı yazamam mesela. Bu çok ağır, çok aşağılayıcı, affetmesi çok, çok zor bir konu benim için.

✒ Kitabı ikiye bölüp devam niteliğinde yazmak mı daha zor, bütün konuyu tek kitapta anlatmak mı?

Kitabı ikiye bölmek kesinlikle daha zahmetli. Üstelik kârlı da değil, konu lastik gibi sününce pek hoş olmuyor ama bazı kurguları tek kitapta bitirmek mümkün olmuyor. Yani hikâye bitmek istemiyor. Kıvıramadı. :D

✒ Tutsak kitabının kurgusu nasıl ortaya çıktı? Böyle bir kitabı yazmak aklına nasıl geldi?

Tutsak özgün bir kurguya sahip değil, geçmişinden kaçan bir kadını yazıyorum, bununla alakalı yüzlerce kitap ve film var, ama karakterlerimin özgün olduğunu düşünüyorum. Esasen bir konuyu özgünleştiren de bu zaten; Karakterlerin ve anlatımın.

✒ Yazılarını yazarken hayalgücü sınırlarını zorladığını hissedip bunun toplumsal yargılarla ters düşebileceğini hissettiğin oldu mu? Eğer hissettiysen, yazdığını hiç sildin mi?

Tartışma yaratacağını düşündüğüm hiçbir şeyi bilerek silmem. Bence okuru çeken de bu. Senin fikirlerine, hayat biçimine ters olan bir şeyi okuyup sevebiliyorsan eğer o hikâye iyi işlenmiştir. Bence işin heyecanı da burada; insanların bam teline dokunmak, sınırları aşmak ve toplumdaki değerleri eleştirmek. Muazzam bir haz yaşıyorum inan ki. :D

✒ Kaleme aldığın konuyu yazarken, bir toplumsal mesaj verme düşüncesiyle mi başlıyorsun?

Genelde öyle oluyor. Mesela Asi Gelin, oldukça tartışma yaratan bir hikâyeydi: D. Çünkü konu dindi. İslam’ın kusursuz olduğuna hemfikirim ama Müslümanlar değil. Asla da olamazlar. Nefs taşıyan hiçbir canlı kusursuz olamaz. Bir kere en büyük kusuru nefsidir. O hikâyemde göstermek istediğim sözde Müslümanlardı, erkektir yapar saçmalığını tiye almaktı, dinin arkasına sığınıp, bin türlü kötülüğü yapanları eleştirmekti. Belki de Batıda yaşadığım içindir. Burada birçok Müslüman haram diye asla domuz eti yemiyor ama su gibi alkol tüketiyor, sanki bu helal. :D Bu konuda kimseyi yargılamıyorum, kimse hesabını bana vermeyecek sonuçta, ancak dini kendine uyarlamak saçmalığını da onaylamıyorum.  En çok da Müslüman ülkelerde gördüğümüz, kadının toplum ve ailedeki rolü, ya da yokluğu veya yok sayılmasını eleştirmekti. Kadına o kadar değer veren bir dinimiz varken, kadın ve kız çocuklarının üzerine titreyen bir Peygamberimiz varken kadını hor gören Müslümanlar erkekler var. Çok acı. Müslümanlık, İslam diyince hepimiz hacı hocayız ama uyarlamaya gelince sınıfta kalıyoruz.
Tutsak adlı hikâyem desen yine öyle. Cesur bir konusu var, kabul ediyorum. Ama o cesurluğun nedenini de anlatıyorum. Psikolojik şiddetin, kadını hor görmenin o kadında ne gibi değişiklikleri meydana getirdiğini yazıyorum. Kadın olarak birini arzulamanın, birini istemenin de normal olduğunu anlatıyorum. Çünkü erkek isterse normal, kadın isterse ayıpmış gibi lanse ettiriliyor. İlişkisinde cesur olan ve isteklerini dillendiren bir kadın daha sonra fahişe olarak anılıyor. Oysa bu gibi durumlar iki kişilik yaşanan bir şey ve iki kişilik mesuliyet gerektiren durumlar. Kadını suçlamak, zevk aldı diye yermek nasıl bir mantık, anlamıyorum. Bu kafaları değiştirmek asla mümkün olmayacak galiba.

✒ Yazma ritüelinizden bahseder misin? Örneğin hangi ortamda, hangi materyallerle, hangi müzikle, nasıl bir ruh haliyle yazmayı tercih ediyorsun?

Odamda, genelde ortalık sakinken yazıyorum. Yazarken çıt çıkmaması gerekiyor, dolayısıyla müzik eşliğinde yazamıyorum. Müziği önceleri dinliyorum, sahneleri oluşturmak, dram yazıyorsam o havaya bürünmek için. Ruh halim de yazdığım hikâyeye göre değişiyor. Yazma ritüelim zamanla değişti. Önceleri haftada bir bölüm yazarken şimdi önceden yazmaya başlıyor, defalarca başa dönüp yeniden okuyup, düzenlemeler yapıyorum. Zor ama çok zevkli.

✒ Konularını nasıl seçiyorsun? Konu seçimi tesadüfî mi oluyor, yoksa hayatta karşılaştığınız olaylardan beslenerek mi yazıyorsun?

Durağan konular yerine heyecanı bol olan konular yazmayı tercih ediyorum. Feminist bir damarım var, bunu anlamışsındır zaten şimdiye kadar. :D Genelde bu düşünceye uygun yazıyorum. Yazdığım erkek karakterler güçlü oluyor ama kızlarım asla boyun eğmiyor. Kurgularımda toplumdaki değerleri eleştirmeyi seviyorum. Bu, bana boş yazmadığımı düşündürtüyor. Hayattaki olaylar ve etrafındaki insanların da katkısı büyük elbette. En azından daha gerçekçi yazmama yardımcı oluyorlar.

✒ Bir yazar için zaman ne demektir?

İhtiyaç, yazar için zaman elzem bir ihtiyaçtır. Çünkü zamanın varsa araştırabilir, zamanın varsa yazabilir ve zamanın varsa yayınlayabilirsin. Yazdığın her hikâye demlenmek istiyor, karakterleri kucaklamak, satırları sindirmek, kalbine oturtmak istiyor. Bu da zaman alıyor. Ve zaman alan her hikâye bence daha güzel oluyor, tıpkı demini almış çay gibi. 

✒ İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ derler. Sence herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Herkesin yazabileceğine inanmıyorum. Yazmak, kitap okuyarak ve yazarak geliştirebilinecek bir yetenek, diyor sevdiğim biri. Buna katılıyorum. Yazmak bence de bir beceridir. 
✒ Yazmak senin için hayat boyu sürecek bir serüven mi?

Evet, kesinlikle öyle. Eskisi kadar sık yazamasam bile yazmaktan vazgeçemiyorum. Daha iyi olmak, daha iyi yazmak, kendimi ama sadece kendimi aşmak için çabalıyorum ve çabalayacağım da. Beni kalben mutlu eden ender şeylerden biri çünkü yazmak. Dahası, düşüncelerini başkaları ile paylaşmanın verdiği o heyecan başka hiçbir şeyde yok. Çabanın karşılığını her zaman alamayabilirsin, olsun. Buna rağmen olsun deyip, devam edebiliyorsam yazmak benim ruhuma kazınmış demektir. Seviyorum hakim bey. :D

✒ Kimsenin okumayacağını bilseydin, buna rağmen yazar mıydın?

Yazardım. Dedim ya, gönül işi bu artık. Vazgeçemem. Okunmayı istemek çok doğal, çünkü beğenilmek, takdir edilmek insanın doğasında var. Ancak sadece buna bel bağlayan yazarlar salt popülarite uğruna yazan insanlardır. Ben kendim için, yazmayı sevdiğim için yazıyorum. Kimse okumasa bile sen okursun. :D O da yeter bana. Heyecanımı bir kişi ile paylaşsam da kâfi, yeter ki içimde kalmasın.

✒ Kitabını yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirliyorsun? Yoksa bütün olay örgüsü sen yazdıkça mı gelişir?

Kurgumu ana hatları ile önceden belirlerim. Balıklama dalmak pek sağlıklı bir yöntem değil benim için. Dokun Yüreğime adlı hikâyeme bu şekilde başlamış ama yarısından sonra tıkanmıştım. Neredeyse yedi yıldır da oturtmaya çalışıyorum.

✒ Gelecek ile ilgili projelerinden söz eder misin?

Bir polisiye yazmayı düşünüyorum, çok istiyorum hatta. Yazılmayı bekleyen diğer hikâyelerimi yazmayı planlıyorum. Günahkâr’ın yan karakterlerini bekleyenler var mesela. En önemlisi de Türkçe dışında başka bir dilde bir hikâye yazmak istiyorum. Bunu kesinlikle yapacağımı da biliyorum. Gerekli olan tek şey zaman. Ah zaman…

✒ Türk yazarlar içerisinde bu kişinin eserleri beni yazar olmak için çok iştahlandırdı diyebileceğiniz bir yazar var mı?

Olmaz mı? Şükrü Erbaş, aşığım satırlarına. Herkes kitap okurken kendisine ve kalbindekilere uyan cümlelerin altını çizer ama Şükrü Erbaş okuduğumda sadece kullandığı kelimelerin altını çiziyorum. O kadar güzel kelimeleri var ki, okudukça hayranlığım artıyor. Sonra Tarık Tufan, Reşat Nuri Güntekin, Sabahattin Ali, Didem Madak, Nazan Bekiroğlu, Tezer Özlü, Fatma Erdek ve yeni tanıdığım Karin Karakaşlı. Dahası da var ama ilk aklıma gelenler bunlar.

✒ Bir yazar olarak okuduğun ve beğendin yazarlar kimlerdir?

Reşat Nuri Güntekin, Şükrü Erbaş, Tarık Tufan, Karin Karakaşlı, Pepper Winters, L.J. Shen, Julie Garwood, Elizabeth Hoyt, Ezgi Durmuş ve aklıma gelmeyen bir sürü isim daha.

✒ En son hangi kitabı okudun?

L.J. Shen - Twisted Love. Bu seriyi şiddetle tavsiye ediyorum.

✒ Yeniden Wattpad'de gelecek olursam, son zamanlarda içeriğinde erotik sahnelerin olduğu çoğu kitap - yetişkin kategorisinde olsun olmasın - şikayet edilip silinmesi durumuna ne diyorsun?

Bir yandan güzel bir şey, çünkü salt porno yazanlar var. Yani karakterlerin tek amacı, kurgunun tek amacı cinsellik olan hikâyeler. Wattpad çoğunlukla çocuklardan oluşan bir platformdu ama son zamanlarda yelpaze baya genişledi. Diğer yandan birçok kurgunun bu yüzden harcandığı da bir gerçek. Cinselliği büyük bir felaket gibi gören bir kesim var ki kendileri mekik çekerek ürediler herhalde. Açıkçası bu silinme olayları bir yandan da rahatsız edici bir durum, çünkü bilinçli bir şekilde yazılan bu tür hikâyeler sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde okunuyor. Kabul edilse de edilmese de erotizm de romantizm, polisiye, gerilim gibi bir daldır. Neden birilerinin okuma zevkine karışacak kadar lüzumsuz olurlar hiç anlamam. O çocuk wattpad de bu tehlike arz eden hikâyeleri okumasa bile wattpad dışında internette illa ki erişecek böyle hikâyelere. Dolayısıyla sadece wattpad’i “temiz” tutma isteği saçma.

✒ İnsanların kitap okumadan yazma, yazar olma hayalleri konusunda fikrin nedir?

Boş hayaller bunlar diyorum. Bir yazar iyi bir okur olmak zorundadır. Bak olmalıdır demiyorum, zorunluluktur diyorum. Diğer türlü olmuyor, olmaz. Okumanın yanı sıra dizi/film seyretmek de çok önemlidir bence. Mimik ve jest tarifi için büyük bir yardımdır diye düşünüyorum. Karakteri okurken gözümüzde ne kadar iyi canlandırabilirsek, o kadar iyi.

✒ Son olarak okurlarına, takipçilerimize söylemek istediğin ya da benim unutup senin eklemek istediğin bir şey var mı?

Yazmak çok güzel, okunmak ise paha biçilemez bir değer. Her defasında iyi ki diyorum. İyi ki benimlesiniz. İyi ki yazmaya başlamışım ve iyi ki bu ortamı tanımışım, kocaman sevgiler hepsine. Umarım bir gün sarılabiliriz. Bana ve fikirlerime değer verip, benimle röportaj yaptığın için çok teşekkür ederim, cancanım. Sarılmak istediğim en çok insanlardan birisin. Bir gün mutlaka duası ile. Günün de kalbin gibi güzel geçsin. <3
Vakit ayırıp sorularıma yanıtlar verdiğin, röportajıma katılma nezaketi gösterdiğin için teşekkürler Firtiha Hamide ❤❤

Aramızda - Cora Carmack | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Aramızda
Özgün Adı: Finding It
Seri Sıralaması: Losing It #3
Yazar Adı: Cora Carmack
Çeviri: İmge Tan
Yayınevi: Pena Yayınları
Baskı Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 320
Kitaba Puanım: 2/5
İlk iki kitap sonrasında serinin bizde çıkan son kitabını da okudum. Hislerimde yanılmadığımı görmek beni şaşırtmadı. Kelsey karakteri en başından beri beni iten bir karakter oldu, ona karşı hoş şeyler hissetmiyorum. Bu hisler kitabı okurken de değişmedi. Kitabı beğenmedim. Aslında başlarında biraz olsun içim ısınsın diye bekledim, okurken beğenip beğenmeme konusunda da kararsız kalırım diye umudum ama nanay, olmadı yani. Yok arkadaş konudan mı kurgudan mi yoksa karakterden mi bilmem ben sevmedim. Bir heyecan yok, bir atraksiyon yok, bir yerden sonra sıkılmaya başladım. Sayfaların sonu bir türlü gelmiyor beni içine çekemiyordu, kopukluk hat safhada. Bir de kısır döngü gibi başa sarıp duruyor aynı şeyler dönüyor hissi çok kuvvetli. Kelsey ile Hunt karşılaştı karşılaşalı birbirlerini yanlış anlamak için yer arıyor sürmeli larak kavga ediyor v akabinde barışıyorlardı? Bizdeki gündüz kuşağı Türk dizileri gibi, hani sonu gelmeyecekmiş gibi olup bin küsur bölümleri olan ama aynı konuyu sil baştan yeniden işleyen dizilerden. İşte ondandı, net. Yazarın anlatımına alıştım, sanırım. Anlatımı beğendim, sanırım. Beni itmeyen tek nokta orası. Güzeldi yani, ama kurgu basit. Bu da kitabın ilerlemesini önlüyor. Yani klişe ve basit kurtularak çok daha iyi işler çıkaran yazarları okudum. Çok sevdiğim beğendiğim basit kurgusu olan klişe kitaplarım da var ama bu kitap olmamış, zorlama şekilde ilerliyor. Kitabın en heyecan pompalanmaya çalışılan aksiyon sahneleri sona saklanmış. Bitmeye yakın elli sayfada küçük de olsa aksiyon vardı. Kitapta dikkatimi çekmeyi beceren Hunt karakreriydi ve geçmiş hikayesini merak etmemi başardı. Dediğim gibi kitap genel olarak sıkıcıydı.

Kelsey’in aksine aklı başında ne istediğini bilen kendinden emin ve kararlı bir karakterdi Hunt ve kendini bana sevdirmeyi başardı. Aferin sana çocuk! Gizemli hâli cezbetti yalan yok ama Kelsey, yok anam sevmedim seni hem de hiç sevmedim! Neden sevmediğime gelecek olursam ben kendini bir halt sanan tipleri sevmem, özellikle dünyanın merkezinde olduğunu düşünen, parası olup nerede akşam orada sabah takılan, şımarık tiplerden biriydi ve onu sevmemem için yeterli bir sebep vermişti elime. Eh, geçmişler ola.


Kitabın konusuna gelecek olursam;
Çocukken kötü bir olay yaşayan Kelsey, yaşadığı olaya ailesini inandıramamıştır.  İlgi çekmek için böyle şeyler uydurduğunu söyleyerek kızlarına sırt çevirmişlerdir. Yaşadıklarından sonra ders çıkarmıştır bizimki, ailesinin dahi ona güvenmeyeceğini görmek içten içe kırmıştır. Güven eksikliği ile büyüyen Kelsey, kendine bir maske edinmiştir. Kırıklığını üzüntüsünü hüznünü bu neşe timsali maskenin ardına saklanmış asıl Kelsey’in kimsenin görmesine izin vermemiştir.

Üniversiteden mezun olduktan sonra kendini bulma adına çıktığı Avrupa turunda bir amacı edinmiştir. Hiç kimseyi ve hiçbir şeyi düşünmeden geçeceği bir yılı vardır. Acılarını gömecek, onu üzen düşüncelerinden arınacak, kafayı bulup ve mutlu olacaktır. Ailesinden uzakta geçireceği bir yılda ona dayatılan ‘mükemmel ve uslu kız’ olmaktan kurtulacaktır. Ama hayaller ve hayatlar gerçeği vardır. Avrupa tatili umduğu gibi geçmeyecektir. Eğlenecektir de ama kafasının içindeki sesleri bir türlü susturamaz. Geçmişi gerisinde bırakamamıştır ve yakasını bir türlü bırakmıyordur. Tam da o esnada hayatına Hunt girmiştir. Hunt, ona hayatın yalnızca partilerden ibaret olmayacağını gösterecektir. Kelsey’e gerçek dünyayı göstermeye kararlıdır, hatta peşine takılarak birlikte seyahat ederler. Yalnız bir sorun vardır, Kelsey gerçek adını bilmediği bir adama ne kadar güvenecektir?

Kitap hakkında söyleyeceklerim, sanırım bu kadar. Klâsik bir tema işlenmeye çalışılmış, geçmişin üzücü olayların güvenmeyen ebeveynler ve bu duruma katlanamayan karakter bir gün gitmeye karar verir ve hayatının aşkıyla bir yolculukta karşılaşır. Mutlu son. Vakit geçirmek için okunulabilir ama büyük beklentiler içine girmemenizi tavsiye ederim.
Bazen kendinizi bulmadan önce kaybetmeniz gerekir. Mezun olduktan sonra Avrupa turuna çıkmak; hem de sorumluluk yok, anne baba yok, kredi kartı limiti yok! Bu, çoğu kızın hayali, tabii Kelsey Summers'ın da. Avrupa turuna çıkan Kelsey, güzel zaman geçirdiğini düşünür ama bu pek de doğru değildir. Kendini bulma yolculuğunda yalnız hisseder ve bulacaklarından korkar. Arayışındaki yalnızlığı içki ve dans geçiremezken Jackson Hunt'la tanışır. Jackson içkinin yerine macerayı koyar, her yeni şehirle Kelsey'ye ne istediğini, hayallerini bulmasında yardımcı olur. Ama Kelsey kendini tanıdıkça Jason'ı ne kadar az tanıdığını fark eder.

"Daha fazla Cora Cormack istiyorum!" 
-Sophie Jordan, yazar-

"Kimse mizah ve romantizmi Cora Cormack gibi yazamaz!" 
-Jennifer L. Armentrout, yazar-

"Kahkaha+kalp kırıklığı+heyecan=mükemmel Cora Cormack kitabı."
-Monica Murphy, yazar-

"Tutku, mizah, aşk ve kalp kırıklığının mükemmel karışımı."
-K.A. Tucker, yazar-
(Tanıtım Bülteninden)

***
Seri sırası:
1. İlk Defa / Losing It
2. Aslında / Faking It
3. Aramızda / Finding It





Aslında - Cora Carmack | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Aslında
Özgün Adı: Faking It
Seri Sıralaması: Losing It #2
Yazar Adı: Cora Carmack
Çeviri: İmge Tan
Yayınevi: Pena Yayınları
Baskı Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 320
Kitaba Puanım: 4/5
Uzun bir süre internetim olmadı, ben de bu esnada boş durmadım ve birçok kitap okudum. İlk Defa serisi de okuduğum kitaplara katılmış üçleme. Türü fark etmeksizin okuyup sevdiğim sevmediğim her kitabı teker teker yorumlayacağım. Serinin ilk kitabını ikincisi kadar sevemedim, ikinci kitabın tek temposu duyguları bana daha gerçekçi ve hissedilir geldi. Kitaba gelecek olursam;

Max ailesinin olmasını istediği kişiliğin tam zıttı bir karaktere sahiptir. Anne ve babasına asıl olduğu kişiyi göstermeye cesareti yoktur. Arkadaşlık ettiği kişileri ya da hayatında olan erkekleri tanıştırmayı de istemez. Ailesinin onayını alamayacağını bilir. Birgün annesinin aramasına cevap verdiğinde aynı şehirde olduklarını onu görmeye geldiklerini söyler. O esnada sevgilisi de yanındadır ve annesi sesini duyar. Bulundukları cafeye gelmelerini söylerken kendini bulur. Korkusundan dolayı paniklerken gözüne karşı masada kendi hâlinde oturan düzgün giyimli bir adam ilişir ve dikkatini çeker. Yapacağı pek bir şey yoktur ve hızlı karar vermesi gerekir. Adımları yabancının yanına taşırken onu, hikayelerine de başlangıç yaptığını bilmez.

Cade’u ümitsiz aşık olarak buluyoruz bu kitapta. Serinin ilk kitabını, adamımızın Bliss’e olan duygularını açmasının üzerine bir karşılık alamayacağını öğrenmesi, aralarındaki dostluk ilişkilerinin sonuna ulaşmasıyla noktalamıştık. Aslında kitabı ise yine melankoli takılan Cade’u görüyor hayatını nasıl sürdüreceğini merak ederek sayfaları çeviriyoruz. Derken ‘onunla’ tanışıyor. Zor durumda olan birine yardım etmek erdemli bir davranıştır ve her centilmen bu erdeme sahiptir. Tıpkı Cade gibi... Peki Max’in masum yalanına ortak olup oyununa katılırken onları neler bekliyordur? İşte burada kitabı edinip okuyarak öğrenebilirsiniz.


Max’in ailesiyle arasındaki gerilim, geçmiş sorunlara verdiği tepkileri okurken üzüldüm, ailesinin üzerindeki baskıyla kendi asıl kimliğini saklamasına içerlerdim. Elbette her aile çocuğunun üzerine titrer ama kendini bulması için de bu kadar baskı olmaması gerektiğini düşünüyorum. Max geçmişte yaşadığı tek olaya bağlantılı yaşadığı sorunlar ve hayatına Cade girdikten sonra her anında yanında olan birinin varlığı ile duygusal bağlılık yaşıyor ve bu onu korkutuyor. Cade’u, yaşadığı değişimi okurken daha çok sevdim. O mutsuz ve umutsuz adam gidiyor yerine eğlenceli gülen ve seven adam geliyor. Kendine güvenen hâli öyle güzel ki, okurken içim eridi. Ve gerçekten mutluluğu hak eden bir karakter olduğunu söyleyebilirim.

Kitap gerçekten güzeldi. İlk kitapla kıyaslamadan edemiyorum ama ilkinden çok çok daha iyiydi. Kitaba bir şans vermenizi isterim. Bu kitabı okumanızı isterim, tavsiyemdir.
New York Times ve USA Today'in en çok satanlar listesinde yer alan Cora Carmack'ın ikinci kitabı "Aslında"

Mackenzie "Max" Miller'in bir sorunu var. Ailesi ona sürpriz bir ziyarete geliyordur ve eğer onun boyalı saçlarını, dövme ve piercinglerini görür­lerse onu evlat­lıktan reddedebilirler. Daha da kötüsü ailesi, erkek arkadaşı olarak Mace gibi boynunda dövmesi olan ve bir müzik grubunda çalan biriyle tanışmayı kesinlikle istemez. Max, tüm yalanları bir bir dökülmek üzereyken Cade'le tanışır. Cade Philadelphia'ya Teksas'taki sorunlarını geride bırakmak için gelmiştir. Sorunlarıyla ilgilenmek istemiyordur. Max bir kafede ondan erkek arkadaşıymış gibi davranmasını istediğinde bu oyunu oynayabileceğini düşünür ve kabul eder. Yalnız rolünü o kadar iyi oynuyordur ki oyunun sonu bir türlü gelmez...

"Olağanüstü. İlk Defa'dan sonraki favori kitabım Aslında. Kesinlikle okunmalı." 
- Jennifer L. Armentrout, yazar-

"Aslında'da istediğiniz her şeyi bulabilirsiniz. Erotik gerilim, kırık kalpler ve muhteşem karakterler Cora Carmack'in eğlenceli dilinde bir araya geliyor."
- Colleen Hoover, yazar -

"Bir kitaptan bekleyebileceğim her şey burada. Yaşamdan bir dilim gibi. Daha fazla Cora Carmack istiyorum."
- Sophie Jordan, yazar-
(Tanıtım Bülteninden)

 Bir ekleme yapmam gerekirse, seri ana kitaplar olarak üç kitaptan oluşuyor. Novella kitaplarla da seri altı kitaba çıkıyor. Bizde ana kitapların çevrilip basıldığını da söyleyeyim. Belki bir gün, sevgili Pena serinin ek kitaplarını da çevirip biz okurlarına sunar.

Seri sırası:
1. İlk Defa / Losing It
1.5. Keeping Her
2. Aslında / Faking It
2.5 Inking Him
3. Aramızda / Finding It
3.5. Seeking Her

İlk Defa - Cora Carmack | Kitap Yorumu

Kitap Adı: İlk Defa
Özgün Adı: Losing It
Seri Sıralaması: Losing It #1
Yazar Adı: Cora Carmack
Çeviri: İmge Tan
Yayınevi: Pena Yayınları
Baskı Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 278
Kitaba Puanım: 3/5
Kitap hakkında söylemek istediğim çok var esasında, düşüncelerimi toparlarsam her birini yorumda dile getireceğim. İlk çıktığı dönem almış, kitaba başlamış ama bir nedenden ötürü yarım bırakmıştım. Aradan uzun zaman geçtikten sonra yeniden şans vermek istedim. Bir kere konunun nereye bağlanacağını merak ettiğim için devam ettiğimi söyleyeyim. Anlatımı fena değildi, okurken güçlük çekmedim ama çok hızlı ilerledi. Kitabın hızına ayak uydurmak için de epey çaba sarf ettim. Anlam veremediğim, kızdığım, üzüldüğüm ve kahkaha attığım yerler oldu. Kitabı sevmekle sevmemek arasında bir yere sıkıştım diyebilirim.

Gelelim kitabın konusuna;
Kitap, Bliss ve yakın arkadaşı Kelsey'in konuşmasıyla başlıyor. Daha çok Bliss’in bakire oluşunu sorun eden Kelsey’in direktifleriyle başlıyor kısaca. Bu hayati konuya bir çözüm bulmak için akşam bara gitmeye karar verirler. Öyle özel biri olmasına gerek yok, karşılarına çıkan ilk düzgün adamla Bliss işi pişirmeli. Hazırlık evresi, bara gitme, yanlış birini bulma korkusu, içerek cesaret toplama derken Bliss izin isteyip bar tuvaletine gitmeye karar veriyor, sonra esas adamla karşılaşıyor. Daha sakin ve az gürültülü yerde kitap okuyan yakışıklı bir adam. Garrick de ilk bakışta kıza içi gidiyor. Adamın aksanı olsun,  sarışınlılığı olsun, delici bakan mavi gözleri olsun Bliss’in en çok dikkatini çeken özelliği, bir de okuduğu kitap Hamlet, üstüne üstlük adam safkan İngiliz. Eee daha ne olsun!


Karşılaşmalarının ardından aranan adamın bu sarışın olduğuna karar veren Bliss elemanı eve çağırıyor, elemanın motoru var ve kızımız kapri giydiği için motorun ısınan borusuna değip bacağını yakıyor. Oysa hayaller başkayken hayatlar başka oluyor. Elemanı eve atıp tek gecelik ilişki yaşadıktan -doğal olarak bekâretini kaybettikten sonra- hayatına kaldığı yerden devam etmeyi planlıyordu. Bu talihsiz kazadan sonra planına sadık kalsa da son anda korkup hayali bir hayvan uydurarak kendini evinde adamı yarı çıplak bırakarak kaçıyor. Asıl hikaye bundan sonra başlıyor tabi...

Unutmadan ekleyeyim, Bliss üniversite öğrencisi, son sınıfta okuyor ve mezun olduktan sonra oyuncu olacak. Bu bilgiyi verdikten sonra yoruma kaldığım yerden devam edeyim. Garrick öğretmenlerinden biri olarak karşısına çıkınca büyük bir şok yaşıyor. Sonrasında olaylar silsilesi patlak veriyor.

Bir yandan Garrick ile olan garip durumu bir yandan en yakın arkadaşlarından saydığı Cade ile ilişkileri raydan çıkmaya müsait. Cade karakterine üzüldüğümü söylemem gerek. Elbette ki esas karakter olmadığı için kalbi kırık şekilde kendi yoluna gidiyor. Onun kitabı da serinin devamı olan ikinci kitapta hikâyesini okuyacağız. Gelelim esas karakterlere, Bliss ile Garrick’e... Aralarındaki ilişkiye nasıl bir yön verecekler, yasakların ve sorunların üzerinden gelip birlikte olmayı başaracaklar mı kitabı okuyarak öğrenebilirsiniz. 
Üniversitenin tek bakiresi olarak mezun olmak istemeyen Bliss hızlıca birini bulup bu işi çözmeye karar verir. Mümkün olduğunca çabuk... Tek gecelik bir ilişki... Bliss o kişiyi bulur ancak gerçekten gülünç bir bahaneyle onu yatakta bırakarak kaçar. Ertesi gün sınıfa giren yeni tiyatro öğretmeni ona çok tanıdık geliyordur. Bliss tam sekiz saat önce onu yatakta bırakmıştır... Yalnız... Çıplak...

(Tanıtım Bülteninden)

Ömür Boyu Sürecek - Sabrina Jeffries | Kitap Yorumu


 Kitap Adı: Ömür Boyu Sürecek
Özgün Adı: One Night with a Prince
Seri Sıralaması: Royal Brotherhood #3
Yazar Adı: Sabrina Jeffries
Çeviri: Nur Çakmakkaya
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Baskı Yılı: 2009
Sayfa Sayısı: 376
Kitaba Puanım: 5/5


“Kraliyet Kardeşleri” serisinin son kitabı Ömür Boyu Sürecek ile veda ederken içim buruk. Seriye sanırım veda etmeye hazır olmadığımı fark ettim, böylece.  Beni kendine bağlayan, bir solukta okuduğum bir kitaptı Ömür Boyu Sürecek. Serinin ilk kitaplarından tanıdığımız karakterleri yeniden görerek maceralarına dair hatırlatmakar da mevcut, üstelik karakterleri yeniden görmek evliliklerinde mutlu olduklarını okumak da eski dostla karşılaşıp ayak üstü sohbet etmek gibi bir his bıraktı.

Beni bilen bilir, diyerek yorumuma devam edeyim. Sabrina Jeffries gerek kalemini olsun, gerekse tarzını çok beğendiğim bir yazardır. Aşk dolu romanlarındaki o kurnaz manevralar, zeki ve eğlenceli diyaloglar İngiliz aristokrasisiyle yoğurunca ortaya çıkan tat, muazzam bir lezzet oluyor. Karakterlerinde en hoşuma gideni ise mış gibi yapmaları. Sevgilisiymiş, nişanlısıymış gibi durum kurgunun temelinde yatıyor, bu da hikayeyi daha eğlenceli kılarken okumaktan keyif aldığım şekle sokuyor.

İflah olmaz bir çapkın ve aynı zamanda kumarbaz olan Gavin Byrne, kardeşleriyle bir toplantı yaparken karşılaşıyoruz kitabın başında. Ondan istenen Prens babalarının aradığı şeyi bulması için bir hanımefendiye eşlik etmesi. Hikayeyi ilgi çekici bulan Byrne, eşlik etmesini istedikleri hanımın kim olduğunu öğrenmesiyle hem reddeder hem de meraka düşer. Haversham Markizi Lady Christabel dul bir hanımdır ve Byrne ile tatsız bir karşılaşma yaşadıkları geçmişe sahiptir. Christabel’in aradığı şeyler ise Prensi'n itibarını zedeleyecek sırları taşıyan mektuplardır ve onları ne pahasına olursa olsun bulmalıdır. Bu uğurda itibarını ve en önemlisi kalbini tehlikeye atmaktan asla çekinmez.


Kitap dolu doluydu, kağıt oyununa dair birçok bilgiye de sahip. Dönemi iyi analiz eden, unsurları barındırdığını da düşünüyorum. Asilzadelerin çarpık ilişkilerine de ufak dokunuşları da vardı. Karakterler arasındaki çekim, oluşan atmosfer ve zıtlaşıp atışmaları en çok keyif aldığım kısımdı. Ortaya çıkan diyaloglar da çoğu kez kahkahalara boğuldum. Ama en çok içime oturan ve kalbime dokunan sahne, Christable'nin Byrne'in annesiyle karşılaştıkları o sahne. İkili arasındaki konuşma çok duygusaldı. Her iki kadının da sevgisi ve endişesi tek bir adamaydı; Gavin Byrne’ye...

Uzun lafın kısası kitabı bulmanızı almanızı ve okumanızı çok isterim. Yazarın çıkmış bütün kitaplarını almanızı okumanızı isterim. Her biri bir öncekini aratmayacak kadar güzeller.
Haversham Markizi Leydi Christabel’in, onu mahvedebilecek bazı mektupları geri alması gerekmektedir. O kadar çaresizdir ki, bu mektuplara ulaşmak için, ünlü kumar kulübü sahibi Gavin Byrne’ın metresiymiş gibi davranarak onunla birlikte rezil bir ev partisine gitmeyi kabul eder. Ve Byrne’la, ondan gerçek bir metresin davranışları hakkında ders almak konusunda anlaşır ama bu derslerin sonradan ne kadar tehlikeli bir hal alabileceğini tahmin edemez.

Gavin da, kendi çıkarı için, gizlice mektupların peşine düşer. Amacı, henüz ufacık bir çocukken onu Londra’nın en kötü kenar mahallelerinde yaşamaya terk eden asil babasından intikam almaktır. Bu intikam planının yanı sıra, metres derslerinin başarılı ilerleyişinden de aşırı bir zevk almaktadır. Çok geçmeden bu güzel genç dulu yatağa atacağından şüphesi yoktur. Ama Gavin, birdenbire kendini Christabel’in baştan çıkarıcılığına hapsolmuş bir halde bulur. Genç adamı zorlu bir karar beklemektedir. Ya hayatı boyunca planladığı intikamı almaktan vazgeçecek ya da kendini, bir intikamdan daha çok ihtiyaç duyduğu kadını korumaya adayacaktır.


Kraliyet Kardeşliği Seri Siralamasi:
#1 Aşk Hırsızı
#2 Bir Prense Aşık Oldum
#3 Ömür Boyu Sürecek

Bir Prense Aşık Oldum - Sabrina Jeffries | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Bir Prense Aşık Oldum
Özgün Adı: To Pleasure A Prince
Seri Sıralaması: Royal Brotherhood #2
Yazar Adı: Sabrina Jeffries
Çeviri: Vedat Kaptanoğlu
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Baskı Yılı: 2008
Sayfa Sayısı: 381


Eğer ki tek bir Sabrina Jeffries kitaplarını okumuş ve kalemini beğenmişseniz, kitaplığınızda Jeffries kitapları için yer açmaya başlayacaksınız demektir. Eh, tabii şanslıysanız. Yani kitapların baskılarını bulabilirseniz demek istiyorum...

Bir Prense Aşık Oldum Kraliyet Kardeşliği serisinin ikinci kitabı. Sabrina Jeffries’in ise ülkemizde basılan ilk kitabı. Seri sıralaması genel olarak karışık şekilde çıktığı için sanırım ben alıştım. Bu şaşmaz bir kural, birinci kitaptan önce ikiyi çıkarın ki okur kafası karışık dolansın. Aslında taktik iyi taktık. Her ne kadar sevmiş olsam da İlk kitaptan bir tık daha öndedir ikincisi. Hem kurgusu daha oturmuş ve karakterler daha bilinçli ve hikaye okuru kendine daha çok çekiyor. Alex'in de hikayesi olan kitabı elbette sevdim, ama Marcus, çok daha çok sevdiğim bir karakterdir.

Marcus'cumun hiç beklemediği bir anda hayatına girecektir Bayan Regina Tremaine.  Ve bu kadın kim mıdır? Ragina beyninin hasarlı olduğunu sanan bir kadın. Bu yüzden gelen evlenme tekliflerini hiç düşünmeden reddeder. Adının da Acımasız Kadın olarak anılmasınında önünü açar. Kendine sakladığı sırrı onu içeriden yiyip bitirir. Bir yandan da normal bir hayatı olmasını ve seveceği aşık olduğu bir adamla evlenmek ister. Kitapta elbette ki haz etmediğim hatta gıcık olduğum karakter d oldu, bu kim derseniz Leydi Regina'nın erkek kardeşi! Kara listeme ekledim bile. Sadece ondan hoşlanmadım. Aslında yanlış bir şey yapmadı, ama başından beri onun hakkında kötü bir his içimde vardı. 

Kardeşinin istikbali için bir şeyler yapmak ister Regina, Louisa ile erkek kardeşinin arasını yapmak adına Ejder Vikont olarak bilinen Kont Draker ile görüşmeye gider. İki gencin görüşmelerine müsade ester yoksa bu ikilinin gizli kapaklı görüşmeler yapmaları olasıdır.



Saygın bir ünvanı olan Kont’un aslında Galler Prensi'nin piç oğlu olduğu gerçeği bir dedikodudan ibarettir. Ve Regina da bunu duymuştur. Bir tek bunu da değil, birçok dedikoduyu duymuş ama kulak asmıştır. Kont kendini sosyeteden soyutlayıp kendi mülkünde kurduğu hayatında, toplumdan uzakta yaşıyordur. Kız kardeşinin mutlu olup onu sevecek bir adamla hayatını birleştirmesini ister, ama Galler Prensi'nin yakın arkadaşı olan Leydi Regina'nın kardeşi ile değil. Prensi'n amacı genç kızla bir arada olup tek seferliğine konuşmak. Onun kendi kanından olan bir çocuk olduğunu düşünerek böyle bir plan kurar ve bundan Marcus'cumun haberi de vardır. Regina’nın aksine en başından beri Draker, her şeyin farkındadır.

 Sonra bir anlaşma yaparlar. Sosyeteye takdimi esnasında Regina kontun kardeşine refakat edecektir. Ve Kont’ta onlara eşlik edecektir.

 Birbirlerini tanımayan bu iki inatçı kişilik, kendi anlaşmalarına tutkuyu ve sevgiyi katarsa neler olur? Seyreyleyin cümbüşü.

Normalde okuduğum kitaplarda kadın karakterlere karşı hep bir tık daha düşük sevgi beslemişimdir ama is Regina’ya gelince durum değişti. Marcus'cum gibi beni de büyüsü altına aldı. Masumiyeti, sadakati, tutkusu, sevgisi öyle içten öyle gerçekçi ki Marcus'cumu gözüm kapalı bu hatuna emanet edebilirim. Ki Ejder Vikont’un bu hatunla tanışana kadar hayatın gerçekte ne olduğunu bilmediğini de söyleyebilirim. Güvenmenin ne demek olduğunu öğreniyor misal, sonra aşkı yaşıyor sonra sadakati görüyor. Daha ne ister bir adam değil mi?

Dürüstçe itiraf edebilirim ki harika bir kitaptı Bir Prense Aşık Oldum. Tarihi aşk romanlarını seviyorsanız kaçırmamanız gereken bir yolculuk. Kraliyet Kardeşliği Serisini tavsiye ederim, pişman olmazsınız ❤
Güzeller güzeli Leydi Regina Tremaine öyle çok erkeği reddetmişti ki; sonunda "Acıması Olmayan Kadın" olarak anılmaya başlamıştı.
Aslında kimseyle evlenememesinin nedeni, geçmişinde karanlık bir sır olmasıydı. Ancak Regina, erkek kardeşinin Louisa North ile flört etmesinde bir sakınca görmüyordu.Louisa'nın kötü bir şöhrete sahip
ağabeyi ne kadar karşı çıkarsa çıksın,bu ilişki yaşanmalıydı.
Marcus North ise kadınlara düşkünlüğüyle tanınan bir Prens'in gayri meşru oğluydu. Onun da kasvetli sarayına kapattığı kadınlara kötü davrandığı söyleniyordu.
Yıllarca toplum tarafından dışlanan Marcus Leydi Regina'nın kardeşiylei ilgiliteklifini kabul ederken, belki de hayatını riskini göze alıyordu.


Aşk Hırsızı - Sabrina Jeffries | Kitap Yorumu

 Kitap Adı: Aşk Hırsızı
Özgün Adı: In the Prince's Bed
Seri Sıralaması: Royal Brotherhood #1
Yazar Adı: Sabrina Jeffries
Çeviri: Ayşe Tunca
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Baskı Yılı: 2009
Sayfa Sayısı: 344
Kitaba Puanım: 4/5
Sabrina Jeffries’e karşı bir zaafım olduğunu bilmeyen yoktur eminim, ki bilmeyen varsa şayet de öğrenmiş oldu. Yazarın bende olan kitaplarını defalarca kez okumama rağmen sıkılmadan aynı heyecan ve aynı ilgiyle bitirebiliyorum. Baskıda ki aksaklık, yazım yanlışları ya da eksik cümleler beni durdurmuyor, çünkü seviyorum. Buradaki alt mesaj yazarı her ne şekilde çıkarırsanız çıkarın çok seven okurlar alıp okuyor. Sahafta bizi yormayın.

Okuduğum Sabrina Jeffries kitapları arasında Aşk Hırsızı kitabı benim için değeri başka olan kitap, çünkü bu kitabı en yakın arkadaşımın hediyesi. Bir nevi bu yazara olan ilgimin de kaynağı diyebilirim. Yazarın her yazdığı kitabı elbette beğenerek okurum fakat bu gördüğüm noksanlıkları da söylememe engel değildir diye düşünüyorum. Edisyon kısmında baskıdan olayı olduğunu tahmin ettiğim aksaklıklar vardı. Bazı cümleler öyle karmaşık haldeydi ki birden fazla kez okuma durumunda kaldım ama sanırım şikayet etmemem gerek. Çünkü en azından elimde baskısı var ve canım istediği zaman açıp okuyabiliyorum.

Kitabın temelinde aldatmanın varlığı, kahraman ve kahraman arasındaki yalan temasının ön planda olması bir tık hevesimi düşürmüştü. Babasının ölümüyle kalan miras, viran haldeki mülküdür ve mülkünü adam etmesi  için de bir mirasçıyla evlenmesi gerekir. Babası dediğime de bakmayın, Galler Prensi’nin üç gayrimeşru çocuklarından biridir Alec. Diğer kardeşlerini de bularak onlardan sosyeteye girmesi için yardım ister. Katıldığı ilk baloda da gözüne kestirdiği güzeller güzeli mirasçı Katharine onun evlenmeyi istediği kişi haline gelir.

Evlenirken bir servete sahip olacak Katherine çocukluk aşkı Sydney'in ona evlenme teklif etmesini bekliyordur. Kendine kalan mirasa evlilik teklifini alana kadar dokunması yasaktır. Sydney'i dinlerken gözü bir adama takılır. Adamın şeytani cazibesi onu cezbeder. Elbette ki Sydney'in de bu durum dikkatini çeker. Katherine’in isteyeceği en son şey ise pamuk ipliğine bağlı ilişkisini kötü bir üne sahip Alec'in riske sokmasıdır.

Alec ise aklına koyduğunu yapan bir karakter, öyle ki Katherine'yi evliliğe ikna etmek için epey uğraşır. Asıl amacının aşk olmadığını, evlendikleri taktirde borçlarını ödeyeceğini ve mülkünü düzeltmek için servetine sahip olmak olduğunu söyleyemez. Ve evlendiklerinde, fakir olduğunu henüz söyleyemeyecektir. İşler tabii ki düşünceleri doğrultusunda gitmez ve planında olmayan şey gerçekleşir. Alec, Katherine’ye aşık olur. Baştaki amacından ve kadına söylediği yalanlardan dolayı da suçlulukla hissederek kendini yer bitirir.

Alec’e bayıldım. Komik, eğlenceli ve sevimli olduğunu kadar da zeki bir adam. Katherine’ye paraya ihtiyacı olduğunu söyleseymiş diye beklemedim değil. Ki başta yaklaşım şekli de yanlıştı. Sadece parasını istediği bir kadınken, Katherine’yi tanıdıktan sonra olan kısım kaçınılmaz sondu, aşk en hesapsız yerde zaten insanın başına gelmez miydi? Ya Katherine? Alec’in aksine aşık olduğunu, çok geç olana kadar fark edemedi.

Alec'i gördüğü ilk andan itibaren ona tam olarak güvenmedi. Onun bir servet avcısı olduğunu düşündüğü için de değil, babasına benzediğini düşündüğü için. Sadık biri olmadığı mülkünü idare edemeyeceği ve en önemli sebebiyse Alec'in gençliğinde ki gibi hovarda biri olup olmadığını kestirmediği içindi.  Kitabın son bölümüne kadar Alec'i her türlü konuda suçladı. Aslında bu tür karakterleri pek sevmem, Katherine de bir istisna olmayacak. Onu da çok sevmedim. Mız mız, peşin hükümlü, önyargısı olan kişileri esasında sevmem. Alec'e karşı davranışlarından dolayı da ona kızdım. Bence Alec, daha  iyisini hak ediyordu. (Benim gibi birini ^_^) Sonucu nasıl mı? Onu da kendiniz kitabı bularak okuyarak öğrenmelisiniz.
Kesinlikle tavsiye ederim. Eğer ki Sabrina Jeffries'in kitaplarını okumaktan hoşlanıyorsanız, özellikle seri kitaplarını merak ediyorsanız, Aşk Hırsızı okuyun.

Katherine, Sydney’nin söylediklerini güçlükle anlamaya çalışıyordu. Sahneye bakarken birden yüzünü ateş bastı. Maalesef, Sydney bu şiiri ona daha önce okuduğundan, şimdi aklı Alec’in çıplak elinin hissettirdiği titremeye kayıyordu.

Galler Prensi’nin üç gayrimeşru oğlundan biri olan Iversley Kontu Alec, borçlarını ödeyebilmek için kendisine gizlice vâris bir eş aramaktadır. Tutkulu bir kadın olan Katherine adeta dualarının cevabı gibi ortaya çıkar ve Alec’in baştan çıkarmasına verdiği karşılık da adamın ona sahip olduğundan emin olmasını sağlar. Fakat Alec, Katherine’in bir aşk evliliği yapmak istediğini bildiğinden içini kemiren düşüncelerden kurtulamaz… Acaba Katherine, Alec’in yalanların öğrendiği zaman neler olacaktır?