İhanetin Kalbi - Mary E. Pearson | Kitap Yorumu

Kitap Adı: İhanetin Kalbi
Özgün Adı: The Heart of Betrayal
Seri Sıralaması: Remnant Serisi #2
Yazar Adı: Mary E. Pearson
Çeviri: Begümnaz Yurekli
Yayınevi: Nemesis Kitap 
Baskı Yılı: 2018
Sayfa Sayısı: 480
Kitaba Puanım: 5/5
Remnant serisi Aldatıcı Öpücük’le başlayan serüvenine İhanetin Kalbi kitabıyla devam ediyor. Ediyor etmesine de okuyanı büyük şaşırtmalar bekliyor.

İhanetin Kalbi beklemediğim şekilde ilerlerken ben yapboz misali parçalara ayrıldım, kitabın sonuna doğru tekrar parçalarımı birleştirmeyi başardım. Heyecanın bitmediği satırlar boyunca sürekli olarak kahramanımızın başına başka nelerin gelebileceğini merak ettim durdum. Kitabın sonu tamamen şok edici oldu.  Umarım üçüncü kitap için çok fazla beklemeyiz.

Aldatıcı Öpücük’deki Lia'ya karşı özel olacak bir düşkünlük olmadı bende, hani diğer kitaplardaki esas karakter neyse Lia da oydu benim için, ama bu kitaptaki karakter gelişimi karşısında hayran kaldığımı söylemek zorundayım. Yaşamış olduğu tüm acılar onu mümkün olan en iyi şekilde değiştirmişti. Venda'da olan hayatının sertliği de içinde sakladığı gücünün büyümesine katkı sağlamıştı. Lia, gittikçe güçlenen bir kadın kahramanın mükemmel bir örneği olarak karşımıza çıkıyor bu kitapta. Lia’nin yanı sıra Kaden'in karakter gelişimini de çok beğendim ben. Venda ve Komizar'a olan sadakatsiz bağlılığının ardındaki nedenleri öğrenmek son derece ilgi çekiciydi. Kaden’in geçmişi yeterince gizemliydi. Lia'nın onun için romantik duygular beslediğini düşünerek aldatıldığı her zaman içimin burkulduğunu hissettim. Zaten hayatın bir gerçeği bu, sen bir başkasını severken, seni seven kişi de bir başkası oluyor. Her neyse...
Kitapta beni kızdırmayan ya da herhangi aşırı bir duygu içine atmayan tek karakter sanırım Prens Rafe’dı, onunla hiçbir sorunum olmadı. İlk bölümden, Lia ile ilişkisinin geçmişte karşılıklı aldatmalarına rağmen başta beni iteceğini düşündüm ama yanıldım. Rafe'in Lia'yı unvanı için değil de, gerçekte olduğu kişi için sevdiği ortadaydı. Rafe, Lia'nın güvenliğini öncelik vermesiyle takdirimi kazandı. Komizar ise bitmek bilmeyen kötülükleriyle kitabın çıldırtan ve can yakan noktalarıydı. Komizar'ın sürgün edilmesine karşı pek çok şey vardı. Yazarın böyle karmaşık ve anlamlı karakterleri bir araya getirmiş olması ondaki yeteneğin göstergesi bence. Sayfaların akıp gitmesini sağlayan akıcı bir hale getiren çevirmenin de payı büyük. Herhangi bir hataya rastlamadım.
Bütün bunlarla birlikte, İhanetin Kalbi, Aldatıcı Öpücük için olağanüstü bir devam kitabıydı. Lia'nın yolculuğunun nasıl biteceğini görmek için meraklı bir korku ve heyecan içerisindeyim.

Kitabı okuyanlar için şaşırtıcı gelişmelerin olduğunu söylerken okumayanlar da kendilerine bir iyilik yaparak seriyi satın almalı ve okumalısınız.


TARİH VE GERÇEK SONSUZA DEK GÖMÜLÜR SULARA, YALNIZCA BİR NESLİN,  OLANLARA GÖZLERİNİ KAPAMASIYLA…

Kaçak Prenses Lia, esir düşmesinin ardından çok şey öğrendi; en önemlisi de ilgisini çeken iki adamın asıl kimliklerini! Barbar krallığı Venda’nın ara sokaklarında, dillere destan gizli geçitlerinde öğrenmesi gereken daha birçok şey bekliyor onu. Artık görmezden gelinemeyecek denli güçlenen lütfu başkalarının da dikkatini çekmeye başlamışken, Lia’nın özgürlüğüne olan düşkünlüğüyle yeni yaşamına karşı duyduğu merakı arasında bir seçim yapması gerekli.
Barbar krallığı Venda ile medeniyetin öncüsü Morrighan’ın gizli bağları, herkesten gizlenen el yazmaları ve fantastik bir dünyanın temelleri gözler önüne seriliyor. Venda ve Gaudrel’in ezgileri Cehennem Toprakları’nın her iki yanında yankılanmaya devam ediyor!..
“Pearson, hikâyesindeki her elementi ustalıkla yönetiyor.
 Sürprizler son sayfaya değin devam ediyor.”
-Booklist - 
(Tanıtım Bülteninden)


Bahis - Rachel Van Dyken | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Bahis
Özgün Adı: The Bet
Seri Sıralaması: The Bet
Yazar Adı: Rachel Van Dyken
Çeviri: Alp Levi
Yayınevi: Hyperıon Kitap 
Baskı Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 264
Kitaba Puanım: 5/2
 
Bahis kitabını Yalova’dan dönüşte yolda okumuştum. İnce bir kitap olduğu için kısa bir sürede bitirdim. Sevdin mi diye sorarsanız hayatımda okuduğum en boş kitaptı diyebilirim. Yazarı sanırım kendini denemek için yazmış, hani olsa da olur olmasa da olur ben yazdım olsun diyerek kaleme aldığı bir kitap bence, zira mantıkende zorlatan bir kitaptı o kısacık zaman diliminde. Çeviriden mı yoksa yazardan mı ötürü birçok yerde “bu ne dedi şimdi?” diye boş bakarak devam ettiğim bir kitap oldu. Aslında üzerinde düşünülüp yazılsa klişe bir konu olarak daha sevilesi hâle getirilir ama yazar kişi aman beaa demiş, o bir kesin!

 Kitabın temel konusu, çocukluk aşkı olması. Tabi değişik dokunuşlar da var. Jake ile Travis kardeşler. İkisi bir bahise tutuşuyor, Travis aşık olduğu kıza açılmaya çalışırken Jake de o kızı kendine aşık edecek. Çocukça fikirleri bu ama ilerisi için neler yaşayacaklar az çok tahmin edilir cinsten. Kacey ile Jake yakın iki arkadaşlardır ve kızımız yakın arkadaşına aşık. Ups.
Jake kendini beğenmiş bencil bir pisliğin teki ve kadın düşkünü. Travis ise çocukluktan beri aşık olduğu kadına - Kacey - bağlı bir adam. Travis bence kitabın en sevilen ve katlanılan noktası olabilir.

Zengin biri olarak Jake'in sonraki sayfalarda okuyoruz, Kacey’in kapısını çalarak göstermelik bir teklifle rol yapmalarını istiyoruz. Şirketteki konumunu sağlama almak için nişanlı bir adam - aslında sadık biri olması gerek - olması gerekiyor ve en yakın arkadaşının kapısına koşuyor. Yapmaları gereken tek şey ise sadece hafta sonunu nişanlı bir çift olarak geçirmek. Bu kadar basit görünüyor olsa da öyle değil. Kacey ile tensel temasları beni rahatsız etti çünkü aralarında duygu yok. Tek duygu kızın geçmiş kalp kırıklığı. Ve bir de ağabey var. Bu arada elemanların yaşları çok gençk, 24 yaşında Travis çiflik sahibi. Diğerini hafizam silmiş, iyi de etmiş! Travis, bu adam zil zurna aşık ama kardeşi ile aşık olduğu kadınla bir hafta sonu geçirmek zorunda kalıyor. Kardeşi ile aşık olduğu kadın. Bu kısmı da beni rahatsız etti. Aşk üçgeni oluşmaya çalışılmış ama başarısız olmuş ve saçma. Kardeşi ve aşık olduğu kadın. Peki.

Bir adama aşıkken, yıllar yılı kalp kırıklığı yaşarken hasta sonu ailesiyle geçirdiğiniz o zaman diliminde baş belası olarak nitelendirdiğiniz aşık (!) olduğunuz adamın ağabeyine sırf yakışıklı gamzesi var ve kaslı diye ilgi duymasınız hâliyle.
Aslında aşk bu hani kime ne zaman ne şekilde aşık olacağını kimse belirleyemez ama bu denli yakın, kan bağı olan kişilerin o aşkın kolları olması ve yüzeysel şekilde aşkı ele almaları beni rahatsız etti. Gerçekten sağlam bir şekilde daha duygusal hissedilir şekilde yazılmış olsa mantıklı sebeplerle evet derdim ama bu olmamış. Bizimle değilsin!

Ama yine de Polyana olarak şöyle bir fikir geçmedi değil aklımdan; bir küçük daha uzun yazılmış olsa, yaşanılan ikilem ve duygu geçişleri gerçek anlamda güçlü işlenebilseydi bu kitabı sever miydim? Böyle bir konu daha gerçekçi duygularla yazılır da okursam o zaman söylerim ✋

Kitap hakkında zihnimde kalan Travis’in ayı korkusu, ağaç eve çıkarken kıçında duran böceği Kacey’in sopa kullanarak - evet kıçına vurdu - bertaraf etmesi, Jake’in Kacey ile birlikte lise mezuniyet toplantısına katılırken ayarttığı o kadın olmuştur. Yani öyle elle tutulur bir şey yok. Düşünüyorum, evet bir şey yok.
Anlayacağınız üzere ben konusunu da kitabı da sevmedim. Sevilesi bir yanı yok, Travis katlanılır kılmış belki bir nebze ama cıks, sevilmiyor dostum.

Yani okumak isteyene mani olmam ama zamanınız bol ve yapacak bir şey yoksa ve aman beaa zihnim dolsun iş olsun derseniz kitaba bakın.
Tavsiye etmiyorum ama ✋

 "Sana bir teklifim var."

Bu sözler, Seattle milyoneri Jake Titus'un ağzından çıkar çıkmaz Kacey, orayı terk etmeliydi. Kacey, çocukluk arkadaşı Jake'i görmeyeli yıllar olmuştu fakat Jake, hasta büyükannesinden bahsettiğinde Kacey, bu yaşlı ve tatlı kadın için her şeyi yapmaya hazırdı. Onun iyiliği için nişanlı taklidi yapmaları gerekiyorsa, öyle olsun. Fakat Kacey, Jake'in ağabeyi Travis'in de hâlâ orada olacağını hesaba katmamıştı. Ona "Şeytan" demesinin bir nedeni vardı: kendisini nasıl da kandırıp alay ettiği asla unutmamıştı. Her şeye rağmen, tekrar karşılaştıklarında Travis'in harikulade gülüşü, kalbine bir ok gibi saplandı... Ve böylece Kacey'in kafası her zamankinden daha çok karışmıştı. Günler geçtikçe yalnızca bir tek şey endişe verici ölçüde netlik kazanıyordu -Jake'in teklifini asla kabul etmemiş olmalıydı.


İsimsiz Dosya: Neşe - Sümeyye Akarçay | Kitap Yorumu



Yazar Adı: Sümeyye Akarçay
Kitap Adı: İsimsiz Dosya, Neşe
Özgün Adı: -
Seri Sıralaması: -
Baskı Yılı: 2018
Sayfa Sayısı: 480
Yayınevi: İndigo Kitap
Kitaba Puanım: 5/5

“Hayat, bize biçilen rolün oynadığı sekanstı.”
Sümeyye Akarçay kalemine güvendiğim gözüm kapalı önereceğim yazarlardan başı çeker. Çünkü bir kitabın üzerine ne kadar emek veriyor kendim bilirim. Bir keresinde kitabı çay benzetmesi yaparak demlenmesi demini alması gerektiğini söylemişti ve gerçekten de haklı. Zira Hayatın Ruhu yazdığı kitaplardan - Neşe'yi okuyana kadar- en çok beğendiğim sevdiğim kitaptı. Neşe ise bambaşka bir kitap, içerisinde aksiyon ve macera da var. Üstelik komik bir dille farklı şekilde anlatılıyor. Kitabın içeriğinde yok yok yani. İç tasarımından kapağına basımına kadar ki o sürede, gecesini gündüzüne katarak emek sarf eden herkese, kitabını okuyanların diyeceği tek şey, her övgüyü sonuna kadar hak ediyor olmalı. Ki gerçekten de öyle. Kitap tam anlamıyla olmuştu, sonuna kadar da her övgüyü hak ediyor.

Konusuna kısaca değinecek olursam; Neşe ve saz arkadaşları bir haker çetesinin üyesidir. Öyle zararlı bir işleri de yoktur. Geliştirdikleri sistem ile onlara mesaj gelir ve yapılması gerekeni yaparlar. Neşe sahaeelemanı çoğunlukla, görevlerde aktif olarak rol oynar. Ve bir gün aldığı işinde hiç görmemesi gereken bir şeyi görür. Ondan istenen bir şirkete girip bilgisayardan dosya çalmaktır ve onun ulaşmaması gereken bir bilgiye ulaşır. Eline geçen bu videoda izledikleri sayesinde hayatı geri dönülmez bir yola girip allak bullak olur. Ekibin geri kalanı Nazif Baba ve Cengiz'in kendini savunması için hayatlarına aldıkları adamın bütün dengesini bozup raydan çıkan hayatını iyice düğümleyeceğini bilmez.


Farklı bir kimlikle kendini tanıtan Emir’in asıl amacı nedir? Neşe, sadece hayatının değil kalbinin de tehlikede olduğu bir oyunun içine düşeceğini bilmezken gerçeklere nasıl kavuşacaktır? Güveninin boşa çıkması mı yoksa sevdiği adamın bir yalancı olması mı daha çok üzecektir? Bütün bu soruların cevapları ve daha fazlasını kitabın içinde bulabilirsiniz.

Okurken sıkmayan, zaman zaman kahkahalar attıran, başından sonuna merak duygusunun eksilmediği, akıcı bir kitap İsimsiz Dosya: Neşe kitabı.

Büyük bir gizemle başlayıp beklenmedik bir finalle ters köşe yapmış yazar ve gerçekten en beklemediğim karakteri asıl düğümün kendisi olarak görmek şaşırtıcıydı. Emir ve Neşe'nin evlilik durumları, Neşe’nin yeni gelin heyecanını yüzümde büyük bir gülümseme ile okudum. O kısımların geçiş kısmı olduğunu kitabın seyrinin sonrasında beklenmeyen başka kişilerin ortaya çıkışıyla yön değişti ve daha heyecanlı hâle geldi. Emir olarak bildiğimiz elemanın bir sırrı vardı ve Neşe o sırra ulaşması için küçük adımlar atıyordu.


Neşe’nin yerinde ben olsam Emir’i affedebilir miyim? Bilmiyorum ama Neşe’nin yüce gönüllü bir karakter olduğunu söylemem gerek. Şapka çıkarırım karşısında. Ben olsam çok daha farklı bir seyir sürerdi. Neyse ki Neşe idi de ben değildim.

Finali ise gerçekten beklemediğim bir şekilde bitti. O son bölüm! Tam anlamıyla sağlam bir yumruk etkisi bıraktı. Kitap boyu sağ gösteren yazar sonunda soldan vurdu. Seri olduğunu biliyorum ve ikinci kitabın ne zaman geleceği hakkında bir fikrim yok. Bildiğim tek şey ise öyle bir finalden sonra ikinci kitabı büyük bir heves ve heyecanla bekleyecek olmam. Umarım Sümeyye Akarçay bizi çok fazla bekletmez.

Genel anlamıyla akılda kalan okurken keyifli zaman geçireceğiniz bir kitapt ve kesinlikle öneririm. Okuyun ve mümkünse okutun.

Âşk 1 ile 0 arasındadır.
Ya sevginle 1 (var) olursun ya da 0 (yok) olmaya mahkumsun. Hayat, bize biçilen rolün oynadığı sekanstı.
‘Başlat’ tuşuyla yola koyulan yaşamımızın bir sonraki dakikasında kiminle tanışacağımızı bilmiyorduk. Bulutların arkasından çıkıp gözlerimizi kamaştıran bir yüzle karşılaştığımızda, kum saati gibi tepetaklak oluyorduk.
Keskin çizgilerimiz vardı ama ruhumuza dik, kalbimize paralel gelen her aşka usul usul ‘Merhaba’ diyorduk. Sevgi bizi kaplarken dibi görünmez belirsizliklerine rağmen aşka kuşanıyorduk. Benim hikâyemin kahramanı iki farklı kişilikti. Kurulu sistemime bir virüs gibi girdi, hedefine kilitlenerek yayıldı.
(Tanıtım Bülteninden)