Kağıttan Duvarlar - Ilsa Madden-Mills | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Kağıttan Duvarlar 
Yazar Adı: Ilsa Madden Mills
Seri Sıralaması: English #1
Yayınevi: İndigo Kitap
Yayın Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 304
Kitaba Puanım: 5/5
Kağıttan Duvarlar konusuyla sevdiğim, karakterleriyle yaşanan olaylara tutumu ve güçlü duruşlarıyla  takdirimi kazandığı bir kitap oldu. Kısaca söylemem gerekirse okurken keyif aldım.
Esas karakterimiz olan Elizabeth’in geçmişiyle başlıyor kitap. Aşık olduğu adam tarafından kandırılmış, kullanılmış olması, istismara maruz kalması olayıyla başlıyor. Elbette ki güçlü olan karşı taraf ve kızımız çareyi aşka tövbe ederek her şeyden kaçmakta buluyor. Hiçbir erkeğe güvenmemesi gerektiğini acı bir tecrübe ederek öğrenmesiyle kontrolü elden bırakmamak adına kendine bir söz veriyor.

Tabi bütün ezberlerini bozacak adam, Declan ile tanışana kadardı düşüncesi. Şimdi hakkını vermek gerek, çok direndi aşık olmamak için. Hatta geçmişteki pislik musallat olurken de korkusuna rağmen bir ileri iki geri bir ilişkileri vardı esas adamımızla. Onları ele geçiren tutku ateşi aşkla harmanlanınca birbirlerinden pek de uzak kalamayacakları gün gibi açıktı.


Tabi ikilimizin aynı okulda olmaları ve ortak ders almaları da gözden kaçmayacak önemli detaylardan. Bir de Gurur ve Önyargı kitabındaki ana karakterle isim benzerliğinin olması onları günümüz Elizabeth Bennet ile Mr. Darcy yapar mıydı? Benzerliğe gönderme bir atıf da vardı ve bu benim çok hoşuma gitti.

Declan'ın bir de ikizi var,  adı da Dax. En az ikizi kadar yakışıklı ama muazzam muzur bir karakter. Onun olduğu sahnelerde baya güldüm, yüzümde koca bir sırıtışa sebepti bu adam da. Kitabın İngiliz serisinin ilki olduğunu okumuştum devamı hakkında bir bilgim de yok. Eğer ki devam kitabı Dax karakteriyle ilgiliyse ve sevgili Indigo Kitap kitabın devamını çıkarmıyorsa çok yazık ediyor.

Çok fazla detay anlatıp tat kaçırmak istemem merak ettiyseniz şayet kitaba bir şans vermelisiniz. Duyguların aktarılması, karakterlerin yaşadığı her durumla değişmesi daha güçlü olması, korksalar da korkularının üzerine gitmesi iyi yansıtılmıştı. Ve kitabın temel konusu olan istismar durumunun bir birey üzerinde bıraktığı ve hayatını toptan değiştiren travmayı okumak farklı hissettirdi. Elinde parası ya da gücü olan her istediğini yapamaz olgusu da iyi verilmişti. Adalet elbet bir gün tecelli ederdi, etti de. Kitap çok güzeldi, okumanızı isterim.
Bir gece, iki yaralı yürek, ölesiye tutku…
“Ona bakıyordum. O da bana. Gülümsedi. Ben de gülümsedim. Sanki tam da orada aramızda gizli bir şeyler paylaşıyormuşuz gibiydi. Dünya dönmeye devam ediyor ama sanki ikimiz sadece birbirimize dikkatle bakıyormuşuz gibi. Sanki bir şey sormak istiyormuş da bunu nasıl yapacağından emin olamıyormuş gibi bir ifadeyle bana bakmaya devam etti. Aramızda bir şeyler vardı ve ben bunun ilk bakışta aşk olacağını sanacak kadar aptal değildim...”
Kalbi ve ruhu paramparça olmuş bir insan, tekrar güvenebilir mi?
Tekrar sevebilir mi?
İşte Elizabeth, tam da bu günlerde tanıştı Declan'la...  
Declan yakışıklı ve bir o kadar da tehlikelidir.
Elizabeth ise kendine yarattığı küçük dünyasında yaşamaktadır. Hayat küçük tesadüflerin büyük mucizelerini bu kez Elizabeth’in karşısına çıkartacak mıdır?
Bazen kendinizi dipsiz bir kuyuda hissettiğiniz anlar olur. Oradan asla çıkamayacağınızı düşündüğünüz zamanlar... Sonra küçücük bir ışık sızar içeri ve yeni bir umut yeşerir kalbinizde... 

Kalbin Ateşi - Rita Hunter | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Kalbin Ateşi 
Yazar Adı: Rita Hunter 
Seri Sıralaması: Ateş Dizisi #3
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 495
Kitaba Puanım: 4/5
Rita Hunter’in Ateş Dizisi’nin son kitabını da bitirmişken hakkında biraz gevezelik etmek istiyorum. İlk önce yazarımızın bir Türk olduğunu ve İngiliz tarihini en az onlar kadar hakim olup ustaca kaleme aldığını söyleyeyim. Her kitabında her hikayesinde içine yuvarlanmakla kalmıyor tutkunu oluyorsunuz kitapların. Hele birde bu türü seviyorsanız arada bir açıp açıp okumaktan da keyif alabilirsiniz.

Üç asil kontun birbirinden renkli hayatlarına konuk olduk seri boyunca. İlk kitapta hayattan beklentisi sadece bir varis ve huzur olan Adrian aşkın ateşi ile kavruldu, bütün dünyevi duygular ile arasında aşılmaz bir dağ yaratan Brendan ruhunu ateşe veren kadınla tanıştı buz tutan kalbi eridi ve en sonunda eğlenceli alaycı ve renkli bir karakter olarak karşımıza çıkan Stephan ise kalbini ateşe verdi, aşkın o hayallere sığmayacak güzelliği yaşamaya başladı.

Eh aralarında beni en delirteni, ya bu adam böyle değildi neden böyle oldu derken kah kızıyor kah kızıyor ve en son da ay ponçik seni diye severken buluyorsunuz kendinizi.


Davina, kardeşinin yaşadığı trajedinin sonrasında kendisini manastıra kapatmasından dolayı üzgün, bir o kadar da öfkelidir. Bütün yaşananların sorumlusunu bulacak ve intikam alacaktır. İntikam alması gereken kişi de Abbey kontunun kuzenidir. Planını belirledikten sonra Londra'ya gidecektir. Yapılacaklar bellidir, o adamı bulacak ve hesap soracaktır. Atladığı ve planlarının dışında olan Abbey kontu Stephan Ramsey'dir. 

Üstelik Stephan kuzeni konusunda son derece hassas davranır. Kafası yerine kalbi kırılan delikanlının daha fazla incinmesini göze alamaz, daha önemlisi cemiyete duyurulan nişanı da atmasının önüne geçmek istiyordur. Ve o esnada Davina hayatlarına pimi çekilmiş bir bomba olarak tam merkeze düşer. Baştan çıkarıcı, karşı konulmaz güzelliği ile Davina feleklerini şaşırtır. Sonrası da kitapta. Okumak isteyenler seriyi satın alarak okuyabilir, bilmecenin sonunu da çözebilir. 

Davina öfkeli bir dilber ve çok da saf, bir kurt olan Stephan'ın karşısında hiç şansı yoktu, ava giden avlanır sözünün tam karşılığı bu kitap olmalı. Bir de Thomas, bu karakterden zerrece hoşlanmadım. Hem de hiç.

Kitabın kapağından da söz etmem gerek, serideki en beğendiğim kapak Kalbin Ateşi. Her biri güzel orası ayrı tabi. Okumanızı öneririm.

İskoçya kırsalındaki küçük çiftliğinde koyun yetiştiren Davina Murray, sevdiği erkek tarafından masumiyeti çalınarak terk edilen kardeşinin hayatının en büyük hatasını yapmasının önüne geçememiştir. Ancak onun hayallerini çalan adamın hiçbir şey olmamış gibi pırıltılı yaşamını sürdürmesini kabul etmeyecektir.

İskoçya kırsalındaki küçük çiftliğinde koyun yetiştiren Davina Murray, sevdiği erkek tarafından masumiyeti çalınarak terk edilen kardeşinin hayatının en büyük hatasını yapmasının önüne geçememiştir. Ancak onun hayallerini çalan adamın hiçbir şey olmamış gibi pırıltılı yaşamını sürdürmesini kabul etmeyecektir.

O halde... 

Sadakat, kararlılık ve öfkenin yol gösterdiği bir planın, tatlı dil, ölçülü bir hafifmeşreplik, çalışılmış bakışlar ve biraz da cesaretle süslendiğinde uygun dozda bir intikama dönüşmesinin önüne geçebilecek ne tür bir engel olabilir ki?

Belki sadece korumacı bir kuzen...

Abbey Kontu Stephan Ramsey kuzeninin hayatına aniden giren bu çarpıcı kadının bir şeylerin peşinde olduğunun farkındadır. Kalbinin tekrar kırılmasını istemediği kuzenini korumak için Davina Murray'nin cazibesine kalkan olarak kendi tecrübesini öne sürdüğünde ikisi arasında patlak veren savaş, kısa sürede kalplerini ateşe verecek bir serüvene dönüşecektir.

☆☆☆

Ateş Dizisi Serisi;
#3 Kalbin Ateşi

Rita Hunter - Ruhun Ateşi | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Ruhun Ateşi 
Yazar Adı: Rita Hunter 
Seri Sıralaması: Ateş Dizisi #2
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 496
Kitaba Puanım: 5/5
Ateş Dizisi serisine Ruhun Ateşi kitabıyla kaldığım yerden ya da yandığım yerden mi demeliydim, her neyse, devam ediyorum. Aslında böyle sindire sindire uzun zamana yayıp keyfini çıkararak okunması gerekiyor kitaplar ama bir kere kapılınca ve kendinizi kaptırınca çarçabuk bitiyor. Tabi bu da yazarın dili, anlatımındaki akıcılık ve de hikayeyeolan okurun bağlanması durumlarını göz önüne alırsak tatmin edici bir okuma süresini ortaya koyuyor. Tabi kitaptaki havaya bürünüp o zamana gitmekle kalmıyor, okurken kitabı yaşıyoruz.

Kitap konusuna şöyle bir değinecek  olursam; Sophie Langford’un çocukluğu kuzeni Liliana yanlarına taşınmadan öncesine kadar harikaydi. Ailesinin tüm ilgisi ve sevgisi artık kendine değil, üzücü bir şekilde  ebeveynlerini kaybeden kuzeniyle paylaşmak zorundaydı. Sophie babasına verdiği sözü tutmak için uzun yıllar çabalar. Ona ait olan her şey bir zamandan sonra kuzeninin olmaya başlaması aralarında gelişecek sevgiyi de yok eder. Çok sevdiği kurdalesi, anne ve babasının koşulsuz sevgisi, hatta Jordan'ı bile Liliana'nın alması artık bardağı taşıran son olaydır. İkinci planda kalmaya alışkın olan Sophie çocukken aralarında geçen anlamsız söz dalaşını hatırlar. Kuzeni ona “İlgimi hak eden erkeği bulduğumda onu baştan çıkarmayı dene... Tabii becerebilirsen...” demiştir ve olayların fitilini atesleyen kıvılcım da tam olarak burasıdır. Tabi esas hedefin ruhu buz tutmuş aşka anlamsız bakan hatta belki de inanmayan bir adam olacağını kestiremez.


Kuzeninin bütün yılanlıklarına rağmen dik duruşunu bozmayıp kendinden ödün vermeyen Sophie, tüm sempatimi kazandı. Liliana'dan ise nefret ettim. Tamam kızı anlamaya çalışıyorum ama nefret yumağı dışa karşı melek içten bir şeytan birine karşı hoşgörü besleyemem. Sophie'nin onu dövdüğü her sahnede *ki en keyif aldığım yerlerden biri* mest oldum. Ben olsam, göle ya da ırmağa götürür kafasını suya sokarak ne kadar çakıl taşı var saydırırdım. Bakın amacım ne kadar masumane ama...

Kitapta en sevdiğim kişilerden biri olan Brendan ise, sanırım okuyup en sevdiğim Rita hunter erkeklerinden biri. Tamam, bazı yerlerde küplere bindim hatta çıldırdım ama o ayrı şimdi. Buz gibi alaycılığı, ruhsuzluğu, kışkırtmaları, umursamazlığı biraz biraz kızdırdı ama aşka ısınıp bur tutan ruhu canlanınca lav gibi bir adam olup çıktı. Sanırım aşk öyle sihirli bir şey ki kaya kadar sert yüreğin olsa ya da bundan bir yürek, ateşiyle eritip pamuk şeker kıvamına getiriyor.

Uzun söze gerek yok, bu türü sevenlerin bayılabileceği bir kitap Ruhun Ateşi. Ve son sayfada gözleriniz dolu dolu olarken "Neden bitti ki?" dedirtebiliyor.
Amansız bir rekabet, tatlı çekişmeler, kazanma hırsı ve yasağa olan tutku.

Brendan bir kumpasın içine sürüklendiğinden habersiz, işleriyle uğraşır, dostlarıyla şakalaşır, güzel kadınlarla flört ederken Sophie bomba misali düşer hayatının ortasına. Öyle başını döndürür ki ne akıl kalır ne sağ duyu.

Birbirlerine inat iki insan. Biri soğukluğu, kibiriyle nam salmış Brendan, bir diğeri hayalperest, sıcak kanlı aynı zamanda çocukça bir intikam oyununa düşen Sophie.

Onların hikayesi kalbinize işleyecek. Satırların büyüsüyle sarhoş olup, aşkın gücünü ruhunuzda hissederken kalbiniz ateşle kavrulacak.

Aslında kitapta dile gelmesi gereken yerler çok, ama ben size saklıyorum o kısımları. Okuyup kendiniz şahit olun istiyorum.

Yazarımı bir kez daha takdir ediyor, kalemine sağlık diyorum. Harika bir soluktu. Okuyun, pişman olmayacaksınız.

♡♡♡

Seri Sıralaması:

*Ateş Dizisi Serisi*

2. Ruhun Ateşi
3. Kalbin Ateşi

Aşkın Ateşi - Rita Hunter | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Aşkın Ateşi 
Yazar Adı: Rita Hunter 
Seri Sıralaması: Ateş Dizisi #1
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 488
Kitaba Puanım: 4/5
Yıllar öncesinde elime ilk aldığımda da aynı hisler içerindeydim. Isabel'i bağrıma basmak ve  Adrian'ı ıslak odunla kovalamak istemiştim. Böyle bir giriş yapılır mı, yoruma ama demeden önce hislerimden bir parça ile başlamak istedim yorumuma.

Isabel ele avuca sığmayan, tez canlı bir karakter. Sizi öyle şaşırtıyor öyle hayret ettiriyor ki bazen durup, yahu bir nefes al bir sakin kal derken buluyorsunuz kendinizi. Çocuk yaşta annesini kaybetmiş, denize tutkun bir babanın çocuğudur. Annesi yerine koyarak sevdiği halası, yanından asla ayrılmamaya yeminli dadısı ve babasıyla kendi küçük dünyasında mutlu bir hayatı var. Tabi halasının denizci bir koca bulup Amerika’ya yerleşmesi bir parça kalbini kırmış kızımızın ve babasını da ikna edip Amerika'ya halasının yanına gitme hayalleri var. İşleri bozulan kaptan babasının son seferi sonrasında Amerika kararı netleşecek ve çok sevdiği halasına kavuşacaktır. Ama evdeki hesap elbette çarşıya uymaz, babasına verdiği uslu bir kız olacağına dair sözünü yiyeceğini elbette kendine bilir ama çok zaman geçmemiş olması da şaşırtıcıdır.

Çocuklukları birlikte geçen, en yakın arkadaşı Fredy, evine gelerek aşık olduğunu söylemesinden sonra ağzındaki baklayı çıkarır. Aşık olduğu kız başka bir adamla evlendirilecektir, Henfield Kontu ile nişanlanmıştır. Fredy ise buruk aşkının hezimetini yaşarken kırık kalbiyle öfkeli bir o kadar da üzgündür ve hesap sormayı aklına kazımıştır. Bir teklif ile Isabel'i şaşırtır ama şaşıran kendisi olur. Ve hepsibin bilmediği aşkla oyun olmaz gerçeği ile yüzleşirler.


Fredy ve Isabel, garip bir çift olarak Adrian'in hayatına bomba gibi düşmeleri, Fredy'nin şapşallıkları ile Isabel'in eline geçen her firsatta arkadaşını pataklaması, buruk aşkının tahmin ettiği gibi tek taraflı olmadığını fark eden kuzduz Fredy'nin Isabel'i kurdun eline bırakması, kabak başına patlayan Isabel ile tutku oyununa tutuşan Adrian'ın aşka yuvarlanma hikayeleri öyle komik öyle güzel ve yer yer sinire dokunan cinstendi ki ne zaman bitti ne zaman kapağı kapatıp derin nefes aldım fark edemedim. En sevdiğim karakter elbette ki Isabel'di. Oyle dilbaz öyle candan ve sıcakbir dilber Deli Kızıl. Çok sevdim, ümitsiz kaldığı ve karşılık bulamayacağından korktuğu aşkı için gözyaşları dökerken içim gitti. O esnalarda buna sebep olan katıksız odun Adrian için geniş bir repertuar da geliştirdim.
Yine de Deli Kızıl'ı inatçılığı ile başlayan, Adrian’ın aşık olduğunu fark ettiği ana kadar olan alaycılığıyla ilerleyen hikayede yaşadıkları inişli çıkışlı yer yer şiddetli - bir yerde Isabel adamın çenesini okursanız göreceksiniz- aşkı  okumak çok çok keyifliydi.

Konu bakımından diğer okuduğum tarihî aşk kitaplarından farklı olduğunu söylemek isterim ve Rita Hunter yakalamış olduğu nokta ile okuru kendine bağlamasını başarmış. Her bir karakterin duydukları düşünceleri netti. Ama Adrian'a deli oldum. Yabu anladık, geçmişin acıklı,  kalp kırıcı acı bir kaybı yaşamış olduğunu biliyoruz da bu denli kırıcı olmak, küstahlaşmak hatta salaklık derecesinde gözünü inatla kapatmak ne demektir. Aşık olduğunu biliyorsun, kadının sana tutkun seni sevdiğini biliyorsun, sana bu kadarını verebilirim dahasını bekleme demek ne demek allasen ya 😤😤 Böyle sinir kat sayılarını arttırman ama finale doğru da pamuk şekere çevirmen sana olan kızgınlığımı azaltmiyor, bil hani. Hıh.

En başından gelişen olayın başlayışı, ilerleyişi ve kaçınılmaz son bitişi her bir detayını sevdim, Adrian’a sen hariç, şansını zorlama! Bilindiği üzere Ateş Dizisi'nin devam kitapları Ruhun Ateşi ve Aşkın Ateşi kitapları karakterleriyle de karşılaşıyoruz burada. Tam bir buz kütlesiolan Brendan, sıcak bal kadar çekici olan Stephan ile de serinin ilerleyen halkalarında tanışıp kaynaşacağız. Ben kitabı beğendim, sevdim, size de tavsiye ederim.

Masum bir plan kimsenin canını yakmazdı değil mi?

Isabella Gwen Sullivan kadar fedakâr bir kızın dostu için yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Ancak sağduyu konusundaki genel sorunu bazen ipin ucunu kaçırmasına neden olabiliyordu. En yakın arkadaşı Fredy deli gibi sevdiği Vivian tarafından hiçbir sebep yokken terk edilmiş, üstüne üstlük onun Henfield Kontu Adrian Eaglestone ile nişanlandığı haberini almıştı. Bu durumda o kıza ve nişanlısına iyi bir ders vermek kaçınılmazdı. Böylece Isabel ve Fredy bir hafta sürecek olan Henfield yaz balosuna katılmanın bir yolunu buldular. Planları basitti... Balo boyunca yeni evli bir çift gibi davranacaklar, bu sayede kıskandırma silahının eşsiz gücünü Vivian üzerinde deneyeceklerdi. 

Her şey kusursuz olabilirdi...
Tabi işler düşündükleri gibi gitseydi...
Adrian tekrar âşık olabileceğini hissediyordu... Geleneksel Henfield yaz balosunda güzeller güzeli Vivian ile nişanlarını kutlayacaklar ve cemiyetin takdirini kazandıkları kusursuz beraberliklerini ilan edeceklerdi. Ne var ki işler düşündüğü gibi gitmedi. Baloya katılan yeni evli tuhaf çift hayatlarına fırtına gibi girdiğinde yapabildiği tek şey önce rüzgâra kapılmak, sonra da o rüzgârı kendi lehine çevirmek oldu. Ödenmesi gereken bedeller biraz ağır ama son derece adildi. Neticede bu olayda kimse pek masum değildi. Özellikle de küçük yalanıyla ortalığı karıştıran Isabel'in masumiyetle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu...

Düşler Krallığı - Judith McNaught | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Düşler Krallığı 
Yazar Adı: Judith McNaught
Seri Sıralaması: Westmoreland Saga #1
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 416
Kitaba Puanım: 5/5
Bir Judith McNaught kitabı daha okuyup bitirmenin burukluğunu yaşarken derin bir nefes alıyorum . Tarihi aşk türünü sevenin kaçırmayacağı bir kitaptır Düşler Krallığı. Henüz hâlâ okumayan kalmıştır ama bilmeyen yoktur diye umuyorum.

Westmoreland serisi Düşler Krallığı ile başlıyor. Tabi şöyle de bir gerçek var, yabancı bloggelerin yorumlarından çıkardığım sonuçla, Judith ilk önce İçinde Aşk Saklı kitabını yazıyor sonrasında kitap çok sevilmesi, büyük büyük dük merak edilip istenmesiyle Roycu'u yazmaya koyuluyor. Ve iyi ki buna karar veriyor. Tamam, serideki hatta yazarın karakterlerine has bir odunluk efendime söyleyeyim bir kalaslık kabalık olsa dahi, ben Roycu bir başka seviyorum. 

Düşmanları olan İskoç dükünün kızı Jennifer'ı kaçırmaları ile hikaye başlıyor. Stephane'ın bu hareketinin ceremesini çeken elbette ki benimkisi yani, Kurt lakaplı Royce Westmoreland oluyor. Herkesin diline düşürdüğü hikayelere konu olan, korkunç efsanelerin baş kahramanı Royce. Kendilerini kaçıran bu adamların hakkında bilgilere sahip olan Jennifer ve kardeşi onlarla zaman geçirdikçe aslında bahsedilenin aksine canavar olmadığını ve merhamet sahibi kişiler olduklarını da fark ediyor. Tabi birçok soruna sebep olurken Royce'un hoşuna gitmeyecek sıkıntılar yaratmaktan da geri durmuyor. 


Kitapta eksik bulduğum yanlar da vardı, her ne kadar çok seviyorum demiş olsam da gözüme batan, sinirimi bozan unsurlar da yok değildi. 

Mesela Royce'un duygularından haberdardık, kıza çekiliyor olması içinde artan sevgiyi görebiliyorduk ama Jennifer için durum aynı değildi. Dengesizlik vardı kadında ve ben dengesiz kişileri de sevmem. Bir seviyor, bir sevmiyor oluşu, sen benim düşmanımsın dedikten sonra sevgilim diye bakması sıkıntılı bir durumdu. Zaten kitabın sonuna doğru gelişen olaylar ikili arasında gerilimi de arttırdı. Yanlış anlaşmalar ters düşmeler tartışmalar şu sen benim düşmanımdın söylemleri derken ipler gerildi. Eh olmazsa olmaz entrikalar, ihanet ve aşkta vardı tabi. Bir de olmasaydı dediğim bir yer vardı. Gereksiz belki de her şeyi çözümü zor bir düğüme çevirecek o ölüm olamayacaktı. Ama sonu her aşk kitabında olduğu gibi mutlu sonla bitti.

Esas karakterlerden yan karakterlere, yer yer gülüp çoğu zaman gerilerek saçınızı yapacağınız ve sonunda aşık olacağınız bir kitap Düşler Krallığı. Bir şans vermeli ve Judith McNaught okumalısınız ✌
Bir İskoç dükünün kızı olan Jennifer Merrick, 'Kurt' lakabıyla anılan İngiliz Claymore Dükü Royce Westmoreland tarafından manastırdaki okulundan kaçırılır. Dük, düşmanlarının yüreğine dehşet salan, adını duyan herkesin dudağını uçuklatan bir savaşçıdır, ama Jennifer de onun ününü umursamayacak kadar inatçı ve yürekli bir kızdır. Ailesine saldırmak üzere olan savaşçı kendisini tutsak aldığında, ondan kurtulmak için akıl almaz bir zeka kıvraklığı ve özgüvenle, küstah, alaycı ve yakışıklı düşmanını şaşkına çevirir.
Ancak onun güçlü kollarında aşkı bulduğu andan itibaren Jennifer için hayat; gururunun, ailesine karşı hissettiği vefa ve koruma duygularının, karşı koyamadığı bir aşkla çatıştığı tehlikeli bir tuzağa dönüşecektir...