Düş Gemisi - Büşra Nur | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Büşra Nur
Kitap Adı: Düş Gemisi
Özgün Adı: ☆
Seri Sıralaması: Düş Gemisi #1
Baskı Yılı: 2022
Sayfa Sayısı: 271
Yayınevi: Ren Kitap
Kitaba Puanım: 2/5
Dünyadan çok uzaklarda, hayal edilen her dileğin bir gün gerçekleştiği Kuludokya’da büyük annesiyle birlikte yaşayan Destina kendisini olağanüstü bir olayın içerisinde bulur. İçerisine düştüğü zaman öleceğini sandığı kutsal gölün suyu, Destina’yı içerisine alarak kurur ve genç kız bir okyanusun ortasında uyanır. Tanrı kaderi genç kız için yeniden yazar. İçerisinde uyandığı gemiyle birlikte çıktığı bu yolculukta görevi Dünya ve rüya adaları arasındaki dengeyi korumaktır. Ona geveze bir gemi, huysuz bir kedi ve her durumda mantıklı olmayı bilen bir şifacının eşlik ettiği bu yolculukta ilk görevi, gördüğü rüyanın içerisine hapsedilen Barın’ı dünyaya geri göndermektir.

Olağanüstü yolculuklarında, Barın ve Destina’nın birbirlerine karşı duyduğu güçlü çekim dengelerin daha fazla bozulmasına sebep olur.

Barın ve Destina, gerçekle hayalin birbirine karıştığı bu yolculukta kendi gerçekliklerini bulabilecekler mi?
(Tanıtım Bülteninden)
Bazı kitaplar vardır, sizi içine çekmeye yetemez; Bazısı da vardır ki ilk kelimesiyle sizi büyüsüne katıp hikayesine ortak ederken içine çeker. Düş Gemisi bu bahsettiğim iki kategorinin ilkinde yer edinen kitaplardan biri oldu benim için. Bize anlatılan hikayenin içine giremedim, karakterlerle kontak kuramadım, 271 sayfa boyunca bir şeyler okudum fakat yaşananlar bana geçmediğini üzülerek söylemek zorundayım. Oysa kapak açıklandığı zaman ayıl bayıl ne güzel olmuş yaa diyerek defalarca incelemiş tanıtım yazısıyla merakım tavan yapmıştı. Zihnimde canlananlar başkaydı, daha farklı bir hikayenin beni beklediğini düşündüm. Kapaktaki yakışıklının, gemi detayının, güvertedeki çift hakkında kitap elime ulaşana kadar zihnimde fazla mesai yaptım. Yine ve yeniden anladım ki yüksek beklentilerle hiçbir kitaba başlanmaması gerekiyormuş ki sonrasında hayaller kırılıp beklentiler düşüşe geçmesin.

Kitapta masal tadında bir giriş bölümü karşılıyor bizi. Şirin narin bir köyde yaşayan küçük bir kızdan bahsediliyor. Bu kızın o köy civarında olan gölde bulduğu gemiye olan bağlanması, sonrasında yine o gölde gemisiyle birlikte kaybolması, bir daha ondan haber alınmaması anlatılıyor. Sonrasındaysa giriş bölümünün masalsı anlatımdaki bahsedilen küçük kızı esas kahramanımız olarak karşımızda buluyoruz.

17 yaşına girecek kızımız Destina, büyükannesiyle yaşıyor. Yaşadıkları yer ise Kuludokya, müzik bölümü okuyan ve piyanist olmak isteyen kızımızın hobileri arasında köylerinde bulunan göle gitmek ve yüzmek var. En yakın arkadaşı Yamaç ile didişmeyi de seviyor. Bir de gölde çocukken bulup çok sevdiği ve yanından ayırmadığı beyaz gemisi var. Yine bir gün büyükannesinin ona seslenerek uyanıp güne başlamasıyla hayatının değişeceği ana doğru, yapması gereken işleri tamamlayıp göle yüzmeye beyaz gemisiyle gidiyor. Derken gemi ve kendisi suya çekilip yok oluyor.

Sonrasında hızlı bir anlatımla koştur koştur olayların içine dahil oluyor. Gözünü açtığı yer bir güverte ve kendinden başka kimse yok. Daha sonrasında geldiği yerin bir araf olduğunu öğreniyor, onun için çizilmiş kaderinde ise önemli bir görevi olduğunu öğreniyor. Fakat görevini Destina'nın bulacağı söyleniyor. Sonrasında insanların rüyalarına dahil oluyor, böylece Barın ile tanışıyor. Ve maceraya daha sonra eklenen karakterler de oluyor...


Açıkçası kitapta baştan sona anlatım bazda eksiklikler olduğunu düşünüyorum. Bir kere okurken zihnimde hiçbir yeri canlandıramadığım gibi ne hisleri hissettim ne de maceranın heyecanını yaşadım. Tasvirler eksikti, olaylar hızlı anlatılıyordu ve bir yere bağlanmıyordu. Bir konu dönüyordu ama konuyla alakasız çok şey oluyordu. Üstelik replikler günlük hayatta sosyal medyada denk gelip belki gülüp belki de gülmediğimiz cümlelerdi. Fantastik olduğu için yükselmiştim ama fantastik içine alabileceğim bir kurgu değildi, aşk desen yoktu, komiklik zorlamaydı gülmedim. Ben yaşadığı yer hakkında, çevresi hakkında daha fazla detay görmek isterdim. Keza Araf denilen yer hakkında nasıl bir yerde olduğu neden olduğu daha fazla detay olmalıydı. Karakter ağzından anlatabiliyorken aralarda tanrısal bakış ile yazılmış kimi zaman cümleler kimi zaman da paragraflar vardı ve bu da benim gözümü tırmaladı. Madem verilmek istenen önemli yerler ve şeyler tanrısal bakışla okuyorduk en baştan öyle yazılmış olsaydı da kadın karakterin düşüncelerini cümleler halinde konuşmalar harici italikle okusaydık.
Bunları söylüyorum diye asla kitabı kötülüyor değilim, çünkü benim kötü kriterim içine girmiyor. Kötü diyebileceğim olumsuz mesaj barındıran ya da kötü bir şeyi normalleştiren tek bir satır yok. Kitapta sadece benim için eksiklikler var, onlardan da zaten söz ettim.

Konusu ve kurgusu özgündü fakat yazımı bana göre fazla eksikti. Yazarın sanırım yazdığı ilk kitap, daha başka kitaplar yazmış mı diye bir bakacağım. Sonraki kitaplara Wattpad hesabında inceleyeceğim ama serinin devamı olacaksa okumam diye düşünüyorum. Özellikle başta bize verilen verilerle uyumsuz o sonla. Yaşça büyük olduğum için mi sevemedim diye düşünmüyor değilim fakat bizim lise zamanı okuduğumuz fantastik seriler de bu kadar basit bir anlatım ve yazımla değildi diye sonradan aklıma geliyor. Bir de kapakla kitabın uyumunu okuduktan sonra sorgulamadım değil. Tabi bunlar bu fikirler tamamen BENCE YAZILMIŞ fikirler.

Yorumuma son verirken her zaman yinelediğim bir fikrimi de tekrar etmek istiyorum. Yeni yazarlara bir şans verip yeni kalemler keşfetmekten yana olduğumu savunurum daima. Bunun yanında okunacak yazarın ne yazacağına ve ne yazmış olduğuna dair fikir edinmek için araştırma da yapılması taraftarıyımdır. Ne zaman yazmış ne düşünerek yazmış ne yazmış kıstasını öne alarak okunmak istenen yazarı okurun okuması gerektiğini düşünüyorumdur. Bundan da çoğu zaman bahsederim. Verilen emeğe saygı sonsuzdur, bana uymasa da hak teslimi ederim. Yapılan eleştirilere de kulak kesilmek gerektiğini düşünürüm.

Yazarımıza cesareti dolayısı ile tebrik ederim. Yolu açık olur ve umarım kalemini geliştirerek çok iyi çok sürükleyici ve hayran kalacağımız kitaplara imzasını atar.

Positively Yours | Webtoon yorumu


Adı: Positively Yours
Tür: Dram, Romantik
Yazar: Lee Jung
Çizer: Kang Ki
Bölüm Sayısı: 72 + 10
Yayın Yılı: 2020
Puanım: 4/5
Hee-Won'u dehşete uğratan şey, sevdiği en yakın arkadaşı ve diğer en yakın arkadaşı artık çıkıyorlardı! Ciddi bir şekilde sersemlemiş olan Hee-won bir keresinde çılgına dönüp yakışıklı bir yabancıyla teselli bulmaya karar verdi. Çok tatmin edici bir gece geçirse de o gece artık daha fazlasına dönüşmüştü. Hamileydi! Kader onları bir araya getirdi ve şimdi beraber olduğu Doo-Joon doğru şeyi yapmaya ve onunla evlenip sorumluluk almaya kararlıydı. Ama temelde birbirlerini tanımıyorlardı! Sadece… Bedenleri tanışmıştı. Peki şimdi o ne yapacak?

Bir lisede öğretmen olan Hee Won'un yer yer dram çokça romantik hikayesine ortak olmak isteyenleri sıraya alalım, çünkü şimdiye kadar okumuş olacağınız en güzel webtoon ile karşı karşıyasınız. Konusu bildik biraz da klişe olması güvenli liman misali okurken ana kapılıyor olaylar denizine kulaç atıyorsunuz.

Hee Won ve Min Wook çocukluktan beri yakın arkadaşlardır, aralarına üniversitede katılan Mi Ran ile uzun yıllar süren bir dostlukları vardır. İki yakın arkadaşının birlikte olduklarını duyduğunda ise Hee Won sevinmek ile üzülmek arasında kalmıştır. Çünkü Min Wook'a karşı içinde filizlenen duygular vardır. Fakat yakın dostlarının birlikte olduğunu duymak onu kendine getirmiştir. Bir gece dışarı çıkar ve barda tanıştığı çekici yakışıklı kibar ve nazik olan adamla birlikte olur. Buraya kadar kısmı iyi idare etmiştir. Kırık kalbi hiç olmazsa teselli edilmiş, geceyi geçirdiği adamı bir daha göremeyeceğini düşünmüştür. Gel gör ki kader inceden ördüğü ağları ile birlikte onları bir araya getirir. Aylar sonrasında bir test sonucuyla hamile olduğunu öğrendiğinde kaçındığı o adam burnunun dibinde bitiverir.

Gerçek hayatta kadın olmak ne denli zordur yaşayarak görüyorken webtoon dünyasında da zor olduğunu okumak ister istemez insanın sinirleriyle oynuyor. Gerçeğe yakın olması gerekir ki hissiyat güçlü olsun ama neden hep bir suç durumu oluşturulurken suçlanan kadın oluyor benim aklım almıyor. Bekar, herhangi bir ilişkisi olmayan bir kadının hamile kalması toplum genelinde ayıplanan bir durumken; bekar, herhangi bir ilişkisi olamayan bir adamın çocuğunun olacağı ise direkt çözüme kavuşturulması gereken müjde olabiliyor. Ve neden toplum olarak kadının üzerinde yoğunlaşıp baskı uygulanıyor? 

Öğretmen olarak çalıştığı yerde, hamile olduğu duyulduktan sonra Hee Won'a yapılan tavırlar, psikolojik baskı sinirlerimle fena oynadı. Tabi bebeğin babasının kimliği deşifre edilince müdüründen hademesine kadar herkesin daha önceki o sert tutumu bir anda düzelerek şekil değiştirdi. Bu da güce tapınmanın göstergesi. Aleleade biri olsaydı yine de aman efendim saman efendim denebilir miydi, düşündürücü.
Hee Won gittiği klinikte karşısına öğrencisi Se Hyun ile karşılaşır fakat yanında duran adam son derece tanıdık gelmektedir. (DA DUN DUN) Bu o gece beraber olduğu adamdan başkası değildir. Bizimki hemen yanlış bir yorumda bulunup adamın yakasına yapılmasıyla 'o kişinin' olduğunu anlar. Doktorun yanına girip kaç haftalık olduğunu öğrenirken doktorun bebeği aldırıp aldırmayacağı hakkında ki yoruma hem sinirlendim hem de üzüldüm. Evlilik dışı olan bir bebeğin direkt annesi tarafından kürtaj yapılması yönündeki yorumu sinirlerimi epey gerdi. Planlanmamış bir hamilelik olsa da anne adayına bunu söylemek hiç kimsenin haddi olmasa gerek. Eğer sağlık problemi, hamile kalan kadının psikolojisi ya da içinde olduğu durum neticesinde kendisi karar verirse ben ona okeyim ama aaa kocan yok bu bebeği doğuracak mısın tarz bir yaklaşım beni gerim gerim geriyor. Ki daha sonrasında Hee Won'un sırf hamile kaldığı için evlenme talebinden kaçma nedenini bölümler ilerledikçe anlayabiliyoruz.

Parçalanmış bir ailenin çocuğu olan Hee Won, annesinin ona hamile kalması ile evlendiklerini mutsuz bir evliliğin sebebi olduğunu ve annesinin davranışlarından dolayı travmasını öğreniyoruz. Aşamayacağını düşündüğü bir surunu bu, asla annesi gibi olmayacağını bilse de hamile kaldığı için bir evlilik yapar da mutsuz sonuçlanır olan çocuğa olur diye kaçındıkça kaçıyor. Sevgi olmayan tamamen zorunluluktan yapılma bir evlilik nefretle biter çocuğa olan sevgisi azalır en nihayetinde olmayacağını düşünsede annesine benzemekten ödü kopuyor. Hamileliği kesinleştiğinde aralarının hiç iyi olmadığı hatta zorunlu durumlar harici görüşmediği annesine gitmiş olması içindeki hasabın kapanmamasından dolayı. Annesiyle olan konuşmasında dolaylı yoldan kendini anlattı. O yüzden evliliğe mesafeli yaklaşmasını anlıyorum.
Bir başka parantez açarak içimde biriktirdiğim siniri dökmek istiyorum. Hee Won'un annesini affedemiyorum. Bencil, kendini ön plana koyan, başkasını gram düşünmeyen kısaca karaktersiz bir karakter. Evliliğinin kötü bitmesi tamamen kendi sebebiyken çocuğunu suçlayıp onu yalnızlığa sevgisizliğe itmesi inanılır gibi değildi. O kadar sinirim bozuldu ki boğazım düğümlendi. İstemiyorduysa çocuğu doğurmayabilirdi. Yukarıda belirttim, sağlık sorunu ruhsal denge ona vereceği bir şeyler yoksa çocuk dünyaya getirilmemeli. Sevme hor gör yok say ama anneyim ben, oldu! Ben olsam affetmezdim, kincilikse kincilik... Yüzleştikleri bir sahne var, okuyunca göreceksiniz, insan sakin kalamaz o kısımda, kadın hâlâ bencilce davrandığını pişkince söylüyor. Böyle telefondan içeri dalıp boğazını sıkmak istedim, siktir git diye. Neyse, sakinim...

Arkadaşlar, öyle bir erkek karakter var ki seride, hani böylesi bir varlığın ete kemiğe bürünüp kanlı canlı var olma ihtimali kuyruklu yıldızın dünya yakınından geçmesi kadar milyonda bir yaşanacak bir ihtimal. Adeta bir prens olan Doo Joon, aylar önce peri masalı misali hayatına girip birden kaybolan o büyüleyici kadını ararken, yeğeninin öğretmeni olarak bulmayı beklemiyordu. Ceo olan yakışıklı Doo Joon'umuz hiçbir sorumluluktan asla kaçmıyor, bebekleri için birbirlerine bir şans vermelerini istiyor ve kabul ettiriyor.

Sonrasında mutlu sona uzanan aşk dolu bir masala imza atiyorlar. Bu arada Hee Won'un bebeğe taktığı takma isme de bayıldım. Korecede çift çizgi anlamı olan Doo Jool ismini ayrı sevdim. Çiftimizin bebek ismi konusundaki çekişmeleri ise en eğlendiğim kısımlardı.

Seride elbette yan bir çiftimiz var, Doo Joon'un yeğeni olan safoz Se Hyun. Gözüyle görüp kulağıyla duyup hâlâ olaya uyanamamış olması o kadar, mmm nasıl söylesem, salaklık ki kendi elleriyle onu seven adama kız ayarlaması ne denir siz yorum yapın. Tae Woo hem komşusu hem liseden bir dönem üst olan arkadaşı. Aralarında bir kıvılcım var, elle tutulur düzeyde de olsa kızımız utangaç olduğundan değil salak olduğundan fark edemiyor. Daha sonra Tae Woo başka biriyle yakınlaşırken dank ediyor. Neyse ki çok uzamadan birbirlerine karşı duydukları aşk itiraf ediliyor. Sanmayın ki burada bitsin, aaa olmaz, yazar yine bir hinlik peşinde. Aradan zaman geçtikten ve hâlâ birlikteyken ilişkileri normal arkadaşlık gibi sürüyor. Kızımız sanıyor ki eski ilgi alaka kaynoldu beni bir kadın gibi görmüyor. Hatta sivri zeka bir arkadaşı var bak sinirlemdim gene öğüt veriyor aklınca. Yakınlaşın o seni öpmezse sen öp hatta sevişmek için ilk hamle senden gelsin diyor. Çünkü ilişkiyi kurtaran şey sevişmekmiş. Ne süper bir öğüt, herkes uygulasın 🤦🏻‍♀️

Abi siz benim sinirimle neden oynuyorsunuz? Yahu, bir ilişkide her şey iyi ise daha iyi olması için KONUŞULUR, bir şeyler kötüyse çözüme kavuşturmak için KONUŞULUR. Ne demek seviş düzelir. Çattık ama! Sanırım seride en nefret ettiğim üç karakterden ikisi belli oldu, üçüncüsü de Hee Won'un hamileliğini okula dedikodu şeklinde yayan stajer öğretmen. Bu üç malı çek al, her şey mis olur.

Neyse ki Tae Woo akli selim bir karakterdeymiş de, bu salaklara kalmamış iş. Bizimkinin niyeti kıza hediye almak ondan çok çalışırken ihmal etmiş, kurulup saçma tribe girmek yerine sorsa çocuk bahsedecek. İşte böyle bir seri...

Güldürüyor, eğlendiriyor, bazı yerlerde gözleri dolduruyor, çokça kahkaha attırıyor, gözlerden kalpler çıkartıyor... Bitince de depresyona sokuyor neden bitti diye 🤦🏻‍♀️ 72 bölüm esas karakterlerin hikayeleri, hatta sona doğru Doo Jool'u büyümüş babasının kopyası olarak görüyoruz. Ekstra on bölümde yan karakterlerin hikayelerine konuk oluyoruz. Yazarımız Lee Jung kalbe dokunan iç ısıtan bir hikaye yazarken çizerimiz Kang Ki de mük çizimlerle aklımızı başımızdan alıyor. Her bir karakter her bir çizgi efsane ötesiydi, her ikisinin de ellerine sağlık. Vee çeviri ekibimiz, hayalistic yine şahane editör ve çeviri notları ile bu serüvende farklı lezzetler eklerken kahkahayı eksik ettirmiyor.

Son söz olarak merak edenler varsa; sizi keyifli bir serüven bekliyor, okumanızı çok arzulamakla birlikte böylesi bir güzellikten mahrum kalmamanızı istiyorum. Türü sevenin de kaçırmayacağını biliyorum. Şimdiden keyifli okumalar.

Okuyacağınız site 👉🏻 Positively Yours


(Bacım yalnız o çocuğu tek başına yapmadın, Meryem Anamısın sen ne demek benim bebem alla alla yaaaaa 😆🤣)
(Yiğim iş ortaklığı teklif etmiyorsun, evlenme teklifi böyle mi olur? He 🤣🤣)
(Biraz mimik oynasın ya biraz 🤦🏻‍♀️)

☆☆
En çok günlüğüm yerden birkaç görsel daha ekleyip yoruma nokta koyacağım.
(Beyzadem kıskanıyordu, olanlar oluveriyordu 🤭)
(Hee Won'un yüz ifadesi peki 🤣🤣)
(Yerleri yumruklayarak kahkahalar attığım kısım, o kadar gülmüştüm ki aklıma geldikçe gülerim. Yaa çiftim çokzel 🤤😍)
☆☆
Evet, sona geldik, buraya kadar okuyan herkese teşekkürler 🖤

Serserim Benim - Elizabeth Boyle | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Elizabeth Boyle
Kitap Adı: Serserim Benim
Özgün Adı: This Rake of Mine
Seri Sıralaması: Bachelor Chronicles, #2
Baskı Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 360
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Kitaba Puanım: 4/5
Bir öpücüğü unutmak kaç yıl alır?
Peki ya bir skandalı?
Henüz çok genç olan Miranda Mabberly, Oxley Kontesi olmak üzeredir.
Müstakbel eşine katlanamasa da bu evliliği ailesi ve elbette geleceği için yapmak zorundadır. Ne var ki sosyetenin en ünlü çapkınlarından biri olan Lord Jack Tremont, onu büyük bir talihsizlik sonucu kendi sevgilisiyle karıştırarak öper. Bu öpücük ikisinin de itibarına ve geleceklerine mal olur.
Yıllar geçer, Londra'dan uzakta kendine saygın bir hayat kurmuş olan Miranda artık bambaşka birine dönüşmüştür. Bütün dengesi, ummadığı anda Jack ile bir kez daha karşılaştığında bozulur. Bir zamanlar iflah olmaz bir zampara olan bu adam, yıllardır kalbine gömdüğü tutkuları uyandırır.
Saygın toplumdan sürgün edilen Miranda ve Jack kaderlerinde yazılı olan aşkı tekrar keşfedecekler.
"Tek kelimeyle muhteşem."
Booklist
"Büyüleyici bir kitap, tarihi aşk romanlarını seven herkesi etkileyeceği kesin."
Romance Reviews Today
(Tanıtım Bülteninden)
Bir yanlış anlaşılma ile hayatınız mahvolsa ne yapardınız? Olayların seyrine kapılıp kendinize yeni bir hayat kurmak isterseniz eğer Miranda ile benzer fikirlere sahipsiniz demektir.
Miranda Mabberly'nin korunaklı dünyasının başına yıkılması için yanlış zamanda yanlış yerde bulunması yetti. Tek bir öpücük sonucundan toplumdan dışlandı, anne ve babasının gözündeki değerinin zedelendi. Lord Jack Tremont, metresi sandığı kadını öpüp kuytu köşeye çekerken masum birinin hayatını geri dönülmez şekilde mahvetti.

Uzun zaman sonrasında, Miranda bir okulda öğretmen olarak, skandaldan etkilenmeyen yeni bir kimliğe sahipken o görünmez eller yeniden devreye girdi ve Miranda'nın saygın hayatını ikinci defa tehdit edecek o adam çıka geldi. Bu sefer Jack beş parasız kalarak alçakgönüllü bir hayat sürerken Miranda'nın karşısına okulda çıktı. İkinci sefer bir araya gelirken ikili gölgeler arasında saklanmak yerine günışığında kimliklerini bilerek birbirlerini tanıyacaklardı. Tabi kalplerini birbirine bağlamak ve gerçek aşka giden yolda onlara yardım edecek çöpçatanlar var. Duydukları aşk yanında bir dizi sır da onları beklerken; önlerinde duran engeller, ceserler ve tehlikeli kaçakçılar var.

Dersiniz ki devamında neler olacak, sırlar ne ikiliyi neler bekliyor, aşk galip gelirken o kaçakçı şeyler de ne, her sorunun cevabı kitapta.
Bachelor Chronicles serisinin ikinci kitabı olan Serserim Benim sizi tatmin edecek bir son ile final oluyor. yine ben seriyi karışık okuyup öyle incelemek isterken sizlere tavsiyem seriyi tamamlayıp okumanız.

Elizabeth Boyle'nin hikayeleri gerçekten zevkli, okurken keyif aldığım yazarlardan biri. Bu kitabında hem Jack'i hem de Miranda'yı sevdim.  Zeki ve esprili oluşlarını, aralarındaki kimyayı çok sevdim. Kitaptaki ikinci karakterler de acayip eğlenceliydi. Özellikle öğrencilerin alıngan ve hiç de klişe olmayan her şeye burnunu sokmamalarını sevdim.

Kısa zamanda keyif alarak okuduğum bir kitap oldu. Eğer ki historical romans türü seviyor, kitaplarına aşıksanız Elizabeth Boyle tavsiye edeceğim yazarlardan biri olduğunu keyifle soyleyebilirim.

Siyah Kadife - Rita Hunter | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Rita Hunter
Kitap Adı: Siyah Kadife
Özgün Adı: ☆
Seri Sıralaması: ☆
Baskı Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 479
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Kitaba Puanım: 5/5
Asla Sahip Olamayacaklarını Hatırlatan Bir Hüzün…
Ve Simsiyah Kadifemsi Bir His…
Kusursuz bir leydi olmaya adanmış bir hayat, çoğu zaman dışına çıkılması güç sınırlarla çevrilirdir. Fakat bazı anlar gelir ki, bastırılmış bir tutku ve cesaret, kalıpların tutamayacağı bir okyanusa döner.
Emily, kurallar ve baskı içindeki gösterişsiz hayatının en önemli gününde, yeni yaşantısını sürdüreceği odaya korkakça ilerlediği sırada gördü o adamı. Karanlık varlığını gölge gibi arkasından sürükleyen yabancı, Emily'yi hem korku hem de fırtınalı duygularla baş başa bırakarak yanından geçip gittiğinde kaderleri çoktan mühürlenmişti...Hayatına aniden giren bu esrarengiz adam dünyasını sarsarken Emily ne ondan kaçabiliyor ne de ona dokunabiliyordu. Biliyordu ki Marcus onun için günahtı… O ise Marcus için ihanet…
Ve zaman geldi, şartlar değişti…
Marcus artık umuttu… Emily ise aşk…
(Tanıtım Bülteninden)
Tarihi aşk kitapları konu olunca gözümün anime karakterleri gibi yerinden çıkarak kalp şekline büründüğünü az çok takip ediyorsanız beni bilirsiniz. Ve aşık olduğum karakterleri, çok seversem kitabı defalarca kere okur, en sonu o tatlı pembe hayallere dalarım. Her kitapkurdunun yaşadığı doğal işleyiş bende de mevcut.

Tereddüt etmeden gözüm kapalı önereceğim kitaplardan ilk onda yer alan Siyah Kadife benim için bambaşka bir yerde. İlk okuduğum zaman da aşık olmuştum, şimdi de. Bu da Rita Hunter kaleminin bir etkisi diyebilirim.
Zekice tasarlanmış kurgusu olsun, sizi kendine bağlayan hikayesi olsun, hayran olacağınız karakterleri olsun Siyah Kadife on numara beş yıldız bir kitap.

Emily, okuduğum tüm kadın karakterlerden farklı bir karaktere sahip. Yaşadıkları karşısında yılmadan ayakta kalması, kendine inancı, yapabileceğine dair gücü, ağır başlı olması beni kendine bağlayan özelliklerinden biri. Yeni bir hayata atılırken, yaşamı boyunca ona öğretilenlerle ağ misali etrafı sarınmış, ailesinin gözünde ise itaatsizlik büyük suç. Asla sözlerinden çıkamaz ve asla baş kaldıramaz. Kendi fikrini söylediği anda ya şiddete maruz kalmış ya da aşağılanmış. Yine de gururundan, kendine olan saygısından zerre kaybı olmaz ve o mağrur duruşunu kimse bozamaz. Bu özelliği beni derinden etkiledi, hayran kaldım!

Marcus karakteri ise bilinenin ötesinde bir adam, çok farklı, çok gizemli... Karanlık bir yanı, bu yanının çekiciliği var. Marcus'un Emily'e karşı ilk zamanlar başlayan bir önyargısı var ve bu sığ düşüncelerinden, ona karşı olan algılara kapılmış durumda. Tabi zamanla bu düşünceler yerini Emily'i tanıyarak farklı hislere ve düşüncelerle değişiyor.

Genele baktığımda kitapta olaylardan ziyada duygulara ağırlık verilmiş. Diyaloglar daha az, karakterlerin duygu ve düşünceleri daha baskındı. Bunu çok sevdim ben. Siyah Kadife, farkını ortaya koyan bir kitap oldu benim için. Sayfalar geçerken bittiği için bir kez daha buruk hissettim, hiç bitmesin istedim. İlk sayfadan itibaren kurgu dünyasına girdiğinizde, karakterlerle bütünleşmeniz kaçınılmaz oluyor.
Rita Hunter benim en sevdiğim tarihi aşk yazarlarından biri ve ne yazsa okurum dediğim bir yazar. Her kitabında her hikayede her karakterinde kendinizden parçalar bularak onlarla birlikte vakit geçirmekten keyif alacaksınız. Bu türü sevene ve başlamayı düşünenlere yazarın bütün kitaplarını şiddetle tavsiye ederim.

White Blood - Lim Li Na | Webtoon Yorumu


Adı: White Blood
Tür: Fantastik, Romantik
Yazar/Çizer: Lim Li Na
Bölüm Sayısı: 93
Yayın Yılı: 2020
Puanım: 5/5
Eğlenceli bir vampir aksiyonu ve umutsuz bir romantizm.

Vampirler, her zaman istediği normal hayata sahip olma şansını yok edince Hayan, dünyayı 10 yıl önce onu ele geçiren acımasız avcılardan kurtarmak için en karanlık sırrından yararlanmak zorunda kalır. Yerel polis teşkilatında yükselen bir yıldızın desteğiyle Hayan, sevdiklerini korumak, geçmişiyle yüzleşmek ve intikamını almak için harekete geçer.
Öyle bir seri yorumuyla geldim ki, sahneler kare kare aklıma gelirken kalbimin atışını değiştiriyor. O kadar güzel bir seri, o kadar muhteşem bir seri. 😍

Bizde çevirisi olur da basılırsa kesinlikle alacağım serilerden biri White Blood. Karakterleri, konusu, hikayesi, çizimleri öyle güzeldi ki kendine âşık etti. Her bir karakter öyle ilgi çekici ve görsel olarak göz alıcı ki sevmeyeceğiniz bir karakter dahi olsa bir düşüyorsunuz. En en en kötü karakter dahi olsa ben elendim dostlar, o kadar şahane çizimler güzlü karakterler var.

Ana karakterimiz Hayan, safkan bir vampirdir.  Kendi esas kimliğini gizleyerek diğer insanlar gibi normal bir hayat yaşamak isteyen sıradan biridir. Üniversite eğitimi sırasında artan vampir olayları sonrası kimliğinin açık olmasından çekinir. Bu artışın sebebi on yıl önce yaşanan bir olaya dayanıyor ve Hayan ile de bağlantısını serinin sonlara doğru okudukça görüyoruz. Özellikle sebebin ne olduğunu okuyunca nefesinizi kesiyor, "yok artık bu da olmaz" derken buluyorsunuz kendinizi.

Ve serinin esas erkek kahramanı. Arkadaşlar öyle bir karakter ki, hani nasıl övsem nasıl anlatsam bilemiyorum. Yerel polis teşkilatında görev yapan dedektifimiz Eun Tae, Hayan ile yolu kesişince onda bir şeylerin yolunda gitmediğini fark eder. Karşılıklı yardımlaşma ile başlayan ilişkileri zamanla gelişir ve aralarında bir çekim oluşur. Sevdiklerini korumak, dünyayı kötü vampirlerden arındırmak için çıktıkları yolculuklarında Hayan geçmişiyle yüzleşerek gerçek benliğini bularak gücüne kavuşur.

Normalde fantastiğin yanında tarihi aşk reenkarne konularını bir okurdum sonra dedim ki neden olmasın. Zaren geçen sene gördüğümde çeviri ekibinin yeni başladığı bir webtoondu ve beklemeyi seçmiştim. İyi ki tam zamanında okumuşum, finali beklemekle iyi etmişim.

Kadın karakterin güçlü olmasını, erkek karakterin de ona saygı duymasını seviyorsanız Hayan ve Eun Tae'e bayılacaksınız. Hayan'ın hikayesinin daha temel olduğu, birçok birbirinden güzel karakterlerin olduğu, her karakterin kendine ait hikayesi olduğu bu seriyi ŞİDDETLE ÖNERİYORUM.

Yohan Seo (bu adam en kötü olan karakterdi), Baal, Ash, Levi, papaz Michael favori diğer karakterlerimdi. Bir de Baal'ın evcil 'aslan'ı Daniel. Okumanız gerek, mutlaka okumanız gerek!

Ana karakterlerimizin uyumu der susarım...
Bu sahnede çok gülmüştüm paylaşmasam olmazdı!

İskoç Esareti - Monica McCarty | Kitap Yorumu

 
Yazar Adı: Monica McCarty
Kitap Adı: İskoç Esareti
Özgün Adı: Highland Scoundrel
Seri Sıralaması: Campbell Trilogy #3
Baskı Yılı: 2019
Sayfa Sayısı: 448
Yayınevi: Nemesis Kitap
Kitaba Puanım: 4/5
Güçlü bir İskoç şefinin gayrimeşru oğlu olan Duncan Campbell, işlemediği bir suç yüzünden on yıldır sürgündedir. Hain damgasının gölgesinde geçirdiği yılların ardından, adını temize çıkarma isteğine daha fazla karşı koyamaz ve İskoçya'ya geri dönmeye karar verir. Bu, ihanetini unutamadığı tek kişinin, aşkın yıkıcı gücünü ona kanıtlayan kadın olan Jeannie Gordon'un yardımını istemesi anlamına gelse bile...
Jeannie Gordon, aşkını ve güvenini paramparça eden adamı yıllar sonra karşısında bulunca, hayatı yeniden tepetaklak olur. Artık o âşık ve saf kız değildir, tehlikeli sırları olan bir kadına dönüşmüştür. Ancak Duncan ve Jeannie, güvensizlik ve ayrılıkla harmanlanmış olsa bile, aralarındaki tutkunun daha cesur bir şekilde tekrar alevlenmesine karşı koyamazlar. Çözmeleri gereken entrikaların ortasında kalmış olmalarına rağmen kabullenmeleri gereken bir gerçek vardır; o da kaderlerinin birbirine mühürlenmiş olduğudur...
(Tanıtım Bülteninden)
Monica McCarty seriye güzel bir son yazarak okurunun aklında kalmayı yine başarıyor.
Campbell üçlemesi, en büyük erkek kardeş Duncan'ın hikayesiyle son buluyor. On yıl önce uğradığı ihanetten dolayı suçlu bulunup Kral tarafından kesin bir ihanet sonucuyla aranıyordu. Masumiyetini ispat etmek için İrlanda'ya giden kahramanımız bir günahının olmadığını kanıtlamak adına geri döner. Tüm bunlar bir yana aşık olduğu ve evlenmek istediği tek kadın olan Jeannie Gorden, Duncan'a inanmıyordu. İhanet edebileceğini düşünüyordu. Jeannie, ne olayın ilk yaşandığı zaman ne de on yıl sonra bile  fikrini değiştirmemişti. Duncan için işler zordu fakat onun yapamayacağı bir şey yoktu.
Genel olarak oldukça keyif aldığım bir okumaydı ancak kadın kahramanla ilgili ciddi sorunlarım oluştu. Hatta bir puan kırmama sebep olacak bir karakter vardı. Jeannie bende onu dövme isteği ile doldurup taşırdı. Sevemedim. Erkek karakterin hislerini gerçekçi bulurken kadın için aynı durum söz konusu değildi. Adam seviyordu ama ya kadın? Seviyor göründü ama o kadar, ben inandırıcı bulmadım. Duncan geri döndüğünde, onun durumunun ciddiyetine karşı körü körüne sürdürdüğü inadını, körlüğünü ve onun tarafından haksızlığa uğraması çok sinir bozucuydu. Secimleri davranışları tavırları beni inanılmaz irite etti. Ben kitaplarda zeki kendinden emin empati yeteneği olan kadın karakterleri okumayı seviyormuşum, hangi dönem olursa olsun bunu fark ettim bu karakterle. Sadece buradan not kırdım.
Duncan & Jeannie için beraber geçirdikleri güzel zamanları göz önüne alırsam, benim için sadece güzel bir romantizm olarak kalabilir. Onun haricinde ihanet ve ihanetin macera hikayesi çok iyi işlenmişti, orada dudağımı yiyerek okudum. Duncan'ın masumiyetini nasıl kanıtlayabildiğine dair harika işlenmişti ve hikayenin bu bölümünü çok beğendim. Duygusallıkta vardı ama ne kadar karşıya geçti derseniz göreceli derim ama güzel sahneler vardı.
Bütün bunlara rağmen, kitabı. Monica McCarty benim favori yazarımdır, ne yazsa okur ne yazsa severim. Eğer ki siz de tarihi aşk romanları seviyor İskoç erkeklerini okumak istiyorsanız şans vermeniz gerekiyor. ŞİDDETLE TAVSİYE ETTİĞİM YAZARLARDAN BİRİDİR. 🥰
Campbell Üçlemesi Seri Sıralaması;


Sadece Arkadaşız - Catherine Bybee | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Catherine Bybee
Kitap Adı: Sadece Arkadaşız 
Özgün Adı: Not Quite Dating 
Seri Sıralaması: Not Quite, #1
Baskı Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 336
Yayınevi: Nemesis Kitap
Kitaba Puanım: 4/5
Bekar bir anne olan Jessica, hayatına giren erkekler tarafından kullanılmaktan bıkmış bir kadındır. Duygularını incittikleri yetmiyormuş gibi zaten zor kazandığı parasını da kullanan adamlardan kendini korumak için bir karar alır: Bundan böyle parasız ve kariyeri iyi olmayan adamlarla onları ne kadar beğenirse beğensin arkadaşlık etmekten öteye geçmeyecektir. Jack, büyük bir otel zincirinin tek sahibidir. Onu hayattan soğutan şeyse, parası için onunla birlikte olan kadınlardır. Servetini değil, sadece onu sevecek kadını bulmak için daha sade bir hayat yaşamaya karar verir ve garsonluk yapmaya başlar. Jessica ile tanıştığındaysa, kendisi için doğru kadını bulduğunu hissetmiştir. Ama Jessica, kendine verdiği söz yüzünden Jack ile sadece arkadaş olmak zorundadır. Hissettiği şeyler daha fazlası için yalvarıyor olsa bile...
(Tanıtım Bülteninden)
Kitabı okumayı neden beklentim bilmem ama tam da hasta olmuşken ilaç niyetine çıkarıp okumam kendimi daha iyi hissettirdi bana. Kitabın baskısı, iç tasarımı çok sevdim. Kapak için keşke dedim, orijinal kapağı mi kullansalardı. O kapağı daha bir sevmekle biraz daha konuya uyumlu bulduğumu eklemem gerekiyor.

Akıcı olduğu için çabuk bitiyor. Son sayfayı da çevirip kapağı kapatınca yüzünüzde büyük bir gülümseme bırakıyor. Aslında konusu da işleyişi de bilindik şeyler, fakat insanı hiç sıkmıyor. Stresle yüklü hayatımıza keyifli bir mola şeklinde karşımıza çıkıyor diyebilirim.

Jack, Las Vegas da büyük oteller zinciri sahibi ve oldukça zengin bir adam. Cebinin dolgun oluşuyla birlikte parası için yanaşan kadınlardan sıkılmış durumda. Bu yüzden bir karar veriyor. Zengin bir adam olduğu gerçeğini gizleyerek, sıradan, parasız biri gibi kendini tanıtıyor. Parası yerine gerçekten kendini sevebilecek kadın arıyor, eh buldu da sonunda
Jessie, bekar bir anne, oğlu Danny ve hemşirelik okuyan kız kardeşi Monica ile birlikte yaşıyor. Garsonluk yaparak geçimini sağlamaya çalışıyor. 

Çalıştığı yere gelen gri gözlü Teksaslı adam hayatının adamı olduğunu elbette ki sezmişti -seni çakal!-.  Jack'ten etkilendiyse de bocaladığı önemli bir konu var. Adamın hayalperest oluşu kafasını karıştırıyor ve iyi gelir getiren devamlı bir işi olmadığı için kaçıyor. Jack'in de Jessie'nin de kendince haklı sebepleri var. Birbirleri için önemli olduklarını sürekli dile getirirken bir yandan da çekinceleri var.

Sonrasında masum yalanlar devreye giriyor.
Kafanızı dağıtacak, sıcacık hoş bir aşk hikayesi Sadece Arkadaş.

Keyifli bir zaman geçirmek isterseniz, tavsiye ederim.

Gizemli Sevgili - Elizabeht Hoyt | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Elizabeht Hoyt
Kitap Adı: Gizemli Sevgili
Özgün Adı: Not the Duke's Darling
Seri Sıralaması: Greycourt, #1
Baskı Yılı: 2019
Sayfa Sayısı: 360
Yayınevi: Nemesis Kitap 
Kitaba Puanım: 4/5
Freya de Moray, pek çok kimliğe sahiptir: Bilge Kadınlar adlı gizli bir örgütün üyesi, gözden düşmüş bir dükün kızı ve bir soylunun evinde sahte isimle- çalışan bir refakatçidir.
Ama asla bağışlayıcı biri değildir…
Geçmişte ağabeyinin hayatını mahveden ve ailesinin çöküşüne sebep olan Harlowe Dükü, onun da katıldığı bir ev davetine gelince, Freya bir Bilge Kadın olarak yapması gerekeni yapar.İntikamını alacaktır.
Harlowe Dükü Christopher Renshaw ise şantaj kurbanıdır ve söz konusu ev davetine katılmayı da sırlarının gizli kalabilmesi için kabul etmiştir. Orada bu şantaja bir son vermeye niyetlidir.Fakat işler ikisinin de umduğundan farklı gelişir.
Davette karşılaştığı refakatçi Bayan Stewart'ın, yani Freya'nın kim olduğunu anlayan dük için her şey giderek daha karmaşık bir hal almaya başlar. Freya, onun unutmaya çalıştığı tüm günahlarını biliyordur ve Christopher'ın bu ateşli, cesur ve şehvet uyandıran genç kadına karşı koyması çok güçtür. Öyle ki, Freya'nın büyük bir tehlike içinde olduğunu öğrendiğinde, onu güvende tutmak için her şeyi göze alacaktır…
(Tanıtım Bülteninden)

Elizabeht Hoyt aşığı olarak çok farklı bir kadın karakterle karşı karşıya kaldığımızı ifade etmek istiyorum. Genel olarak yazar güçlü kadın karakter yazmayı seviyor ve ben bu duruma bayılıyorum. Bu kitapta ise çok daha farklı bir kadın karakterimiz var. Freya 1760'larda erkek egemen topluma kafa tutacak bir kadın karakter ve fikirleri, davranışları, kimseye eyvallah etmeyişi, korkusuz oluşu, dik kafalılığı beni kendine aşık etti diyebilirim ki nerede Harlowe Dükü canım Christopher aşık olmasındı.
İkiliyi yıllar sonra karşı karşıya getiren olay son derec sıradışıdır. Dul kalan annesinden kapatılmak istenen bir bebeği bakıcısı ile korurken peşlerine takılan davetsiz misafirlerden kurtulmak için atladıkları at arabasında karşısında Christopher'i bulur. Freya'cığım kısa bir şaşkınlık sonrası adamla elbette laf dalaşına girer, anlik dikkat dağınıklığından faydalanarak peşlerindeki adamların önüne hedef diye atılarak kovalamaca yaşanır. Tabi bu esnafa cağnim Dük ne olduğuna şaşırır ve öylece kadınların gidişini izler. Elbette ilk karşılaşma ile sınırlı kalmayacaktır ve onları geçmişte yaşanan ortak hadiseler yıllar sonrasında ki küçük hesaplaşmalar birbirlerine çekilmeler ve aşk, tutku şeklinde devam eden hikayelerine sayfaları çevirerek eşlik etmeye bizi davet eder. Merak ettiniz değil mi? Harika, amacım da buydu zaten, merak edin de okuyun istiyorum. Çünkü gerçekten güzel bir kitaptı.

Kitaptaki en ilginc kısım bilge kadınlar konusu, erkeklerce ezilen kadınların aslında kendi başlarına da pekâlâ yaşayıp güzelce ömür geçirebilecekleri efendime söyleyeyim güçlü olduklarını ve şiddete karşı sessiz kalınmaması gerektiğinin de o yıllara göre imkansız görünen fikri savunuyorlar. Elbette ki boyun eğmeyen kadınlara kulp bulan soylular, kendilerinden güçlü olabileceklerini zeki olduklarını inkar ederek cadı bunlar yakalım çığırtkanlığı ile hoop ipe götürme taraftarındalar. Freya'nın da bu mesele de kendince yakaladığı ipucunun peşine düşerek, İngiltere parlamentosundan bu yasa tasarısının geçmesini önlemek için elinden geleni yapacaktır.

Elbette ki ana karakterimiz Christopher kızımızın dikkatini dağıtacaktır ama Freya, her şeye rağmen bunun olmasını engellemek için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıdır. Ancak hayat hiç beklemediğiniz anda karmaşık bir hale gelme eğilimindedir de.
Çok eğlendiğim bir kitap olduğunu söyleyeceğim. Kadın kahraman bazen çok huysuz ve sertti ama onun düşüncesine göre empati yapınca evet hak verdiğim yönleri de çoktu. Her iki karakteri de beğenip sevdim.

Benden artı puanlar toplayan erkek karakterimiz Christopher'a bayıldım. Hoşgörüsü, saygısı, hak veriyor olması ve sadakati beni benden aldı. Hikayenin kahramanı olarak ona gerçekten hayran kaldım. Freya'yı istemesi ve onu korumak için geri durmayacağıni söylemesinin yanı sıra kararlarına fikirlerine de saygı duyması, o dönemi düşünerek böyle bir adamın bir daha var olmayacağı anlamını taşıyacaktır. Sevgisine sahip çıkıp Freya'ya ihtiyacı olan alanı tanıyatak düşünmesini beklemesi sonunda kavuşmaları çok güzeldi. Kavuşma derken bir puanı finalden kirabilirim çünkü ikili çok daha güzel bir sonu hak ediyorlardı. Oldu bittiye gelen bir final sadece hoşuma gitmeyen kısım oldu.

Genel olarak beğendiğim kadın karakteri severken erkek karaktere yine aşık olduğum Gizemli Sevgili seriye iyi bir başlangıç ​​yapmış fikrindeyim. Türü seviyor ve yazarı daha önceden de okuyup aşınaysanız beğeneceğinizi düşünüyorum.