Teresa Medeiros - Unutulmaz Öpücük | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Teresa Mederios
Kitap Adı: Unutulmaz Öpücük 
Özgün Adı:  A Kiss To Remember
Seri Sıralaması: Fairleigh Sisters Series #1
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Yayın Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 371
Kitaba Puanım: 5/5
Tek solukta rahatça okunan bit kitap Unutulmaz Öpücük. Mizahı tadında, romantikliği kararında kitapta ön planda hep bir duygusallık vardı, o da karakterlerin hikayelerinde saklıydı. Hikayenin sonlarına doğru yüzümde gülümseme bırakan, eritip duran duygusallığın ve romantizmin zirveye tırmandığı sahneler vardı. Temposu yukarı doğru ivme kazanan yavaştan artan bir havadaydı ve kitap gerçekten güzeldi, oldukça beğendim.

Baş  karakterlerimiz özellikle etkiledi beni. Çoğu sefer onların yerinde olsaydım ne hissederim, ben nasıl hareket ederdim diye düşünürken buldum kendimi. Sayfaları çevirdikçe hak verdiğim çok yer oldu. Ben de işte böyle yapardım işte diyip durdum.

Laura Fairleigh, anne ve babasının kaybı sonrasında hayatının geri kalan dönemini Elanor Harlow'un koruması altında geçirir. Ona ve kardeşlerine bir yuva haline gelen Arden Malikanesini elinde tutabilmesi için evlenmesi gerekir. Ne yapacağını düşünürken sevgili Elenor'un ölümüyle her şey karmaşık bir hale dönecektir. Kadının oğluna bir mektup yazar ve annesinin öldüğünden bahseder. Elbette ki onu kınamaktan ve paylamaktan da geri durmaz. Düşünmediği şey hemen olacaktır ve Devonbrooke Dükü Sterling Harlow'un malikane ile ilgilenmesiyle işler değişir.



Sevgi dolu bir çocukken büyüdükçe o güzel yüreği nasıl olur da taşa dönüşür? 

Sterling Harlow, çocukluğunda unvanı olmayan sıradan bir ailenin tek oğludur. Babasının kumar borcu karşılığı varisi olmayan amcasına yapılan anlaşmayla verilmesi, Sterling'in hayatını değiştirir. Yedi yaşındayken, para için gözlerini kırpmadan başkasına veren anne ve babasını görmeyi reddeder. Hatta düzenli bir şekilde annesi tarafından ona yazılıp ulaştırılan mektupların hiçbirini okumaz bile. -ki ben de onun yerinde olsaydım aynısını yapardım, beni istemeyen baba ve verilmemi umursamayan ya da tek laf etmeyen anneyi sonradan neden görüp bana ulaşmalarına izin vereyim.-

Zengin bir asilzade oluşuyla tabi ki sahip olduğu avantajların tüm nimetlerinden faydalanır. Sevgisizliğini bastırma şeklidir bu ve kendince başarılı olduğunu da düşünür. Takındığı maskelerle idare eder; alaycılık, taş kalplilik bunlardan biridir. Bir de ona divane olan kadınların kalplerini çalan bir zamparadır.

Merhametsiz amcasının elinde büyüyen Sterling, geçen uzun yıllarda ailesine karşı duyduğu öfkeyle katılaşır. Amcasının ölümü, yaşadıklarının bütünü onu Devonbrooke Şeytan'na dönüştürür. Orduda geçen yılardan sonra evine döndüğünde aldığı mektupla sinirleri zıplıyor. Annesinin yardımcısı Bayan Fairleigh tarafından yazılan mektupta onu payladığını saklamadan annesinin öldüğünün haberini veriyor. Sterling de bu haber karşısında hisleri birbirine giriyor ve mektubu yazan kadına olan kızgınlığına sığınarak Bayan Fairleigh'te haddini bildirmek için yola koyulur. 

Çocukluğunun geçtiği Arden Malikanesi'ne gitmeye koyulan Sterling elbette yolda kaza yapacağını, dahası hafızasını kaybedebileceğini bilmiyordur. Malikaneyi elinde tutması için evlenmesi gereken Laura ise hayatında bir ilki yaşar. Birini ilk defa kendisi için istiyordur. O da kim midir? Okuyup da kendiniz görün. 

Laura ve Sterling, olması gerekenin dışında bir karşılaşma yaşamalarına rağmen olması gerektiği gibi bir aşk yaşarlar mı sorusu kitapta.

 Yazarı daha önce duymayan ve kitabı okumayan var diye çok fazla detaya girip tat kaçırmak istemem. Buraya kadar okuduğunuz yorumumda eğer ki merak ettiyseniz kitabı satın almalısınız. Zaten türü seven okurların da yazarı kaçıracağını sanmıyorum.

Masum bir öpücük şeytanı meleğe çevirebilir mi?

Laura Fairleigh, kardeşlerinin bir evi olabilmesi için yirmi bir yaşına basmadan önce koca bulmalıdır. Ormanda baygın yatan, melek yüzlü, muhteşem vücutlu ve hafızasını kaybetmiş bir yabancı bulunca onu sahiplenmeye karar verir. Ancak cennetten düşmüş gibi görünen bu meleğin tam bir şeytan olduğundan habersizdir.

“Devonbrooke Şeytanı” olarak tanınan çapkın Sterling Harlow onun, uzun zamandır kayıp nişanlısı olduğunu iddia eden genç kızın büyülü öpücüğüyle uyanır. Kız onun bir beyefendi olduğu konusunda güvence verirken Sterling hafızasıyla birlikte aklını da kaybettiğinden şüphelenmeye başlar, zira bu kadar çekici bir genç kızın ufak öpücükleriyle yetinecek biri olmadığından emindir!
Genç adam düğün gecelerinden önce gerçeği açığa çıkarmaya uğraşırken, unutulmaz bir öpücük ikisinin de aklından çıkmayacak
bir tutkuyu ateşleyecektir...

“Medeiros, karşı konulması imkânsız bir başka romantik masal kaleme almış.”
—Booklist

“Komik ve yer yer dokunaklı… Teresa Medeiros’un okuma deneyimini katıksız bir zevke dönüştüren akıcı ve süslü tarzına hayranım.”
—All About Romance

Kayıp Çocuklar, Eğiva'nın Çocukları #1 - Özge Özdemir | Kitap Yorumu


 Yazar Adı: Özge Özdemir 
Kitap Adı: Kayıp Çocuklar 
Özgün Adı:  *
Seri Sıralaması: Eğiva'nın Çocukları #1
Yayınevi: Herdem Kitap
Yayın Yılı: 2019
Sayfa Sayısı: 390
Kitaba Puanım: 5/5
Bir Türk yazar, isterse çok da güzel fantastik kitap yazar. Bunlardan bir örneği de Özge Özdemir. Kaleminden keyif aldığım okurken beni sürükleyen fantastik kurgu yazarlarından biri. Eğiva'nın Çocukları serisi ile hayatımıza dahil olurken  bu sürükleyici serüvene ortak ediyor bizi. Serinin ilk kitabı ise Kayıp Çocuklar.

Özel Sırça Çocuk Yurdu sınırları içerisinde yaşanan olağan dışı olaylarla hikaye başlıyor.

Kırk sekiz çocuğun koruyucusu olan Işık, şimdiye kadar ki en güçlü Eğiva büyüsünü yapıyor ama ne varki onların tamamını korumaya yetmiyor. Dört çocuğunun kaybı sonrasında işin içinden tek başına çıkamayacağını anlayarak yardım alıyor. Bu kişiler ise büyü dışı insanlar... Karşı karşıya kaldıkları güçlerle birlikte üstesinden gelmek ve de kaydolan çocukları bulmak asıl amaç. Kaybolan dört çocuğu ararken tedbiri elden bırakmayacak, geriye kalanları da kötü güçlerden zorundalar. Bu arada, çocukları da özel kılan bir sebep var. Onlara bahsedilmiş olan yetenekleri, zaten bundan sebep kötü ruhların hedefindeler, ihtiyaç duydukları tek şey ise çocukların enerjisi...


İhtiyaç duyulan güç, kayıp olan çocuklar, iyilik ve kötülüğün çetin savaşı, cadılar ve büyüler derken büyülü bir dünyaya adım atmış oluyorsunuz. Kayıp Çocuklar kitabı sizi merak içinde bırakıyor. Sürükleyici bir hikaye, akıcı bir anlatım ve doyum olmayan bir kurgu. Çok bir detay vererek tadını kaçırmak istemiyorum. Onun yerine size; Aksiyonun bitmediği, sırlarla dolu bu serüvene siz de ortak olun diyorum.
Eğer fantasik kitap seviyorsanız, tavsiyemdir.
Bir koruyucu...
Kayıp Çocuklar...
Ve uyanan kötü ruhlar...

Kırk sekiz çocuğun koruyuculuğunu üstlenen Işık Kanlıca, gelmiş geçmiş en güçlü Eğiva büyüsünü yapmış ancak onları korumayı başaramamıştı. Kaybolan dört çocuğunun ardından, yardım aldığı büyü dışı insanlarla birlikte muazzam büyüklükte bir güçle karşı karşıya geldi. Kötü ruhların ihtiyaç duyduğu enerji, özel çocukların yeteneklerinde gizliydi. Şimdi kaybolan çocuklarını ararken, diğerlerini de doğan karanlıktan korumak zorundaydı.

İyilik ve kötülük daha önce hiç bu denli iç içe olmamıştı. Nefret, öfke, aşk ve sevgi iliklerinize kadar işleyecek. Eğiva'nın dünyasına hoş geldiniz.
' Sevgi gerçek bir büyüdür.'

(Tanıtım Bülteninden)

Kalbim Sende Kaldı - Judith McNaught | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Judith McNaught
Kitap Adı: Kalbim Sende Kaldı
Özgün Adı:  Double Standards
Seri Sıralaması: *
Yayınevi: Epsilon Yayınevi
Yayın Yılı: 2010
Sayfa Sayısı: 304
Kitaba Puanım: 5/5
Judith McNaught, kendi hakkında söylenen övgü dolu sözleri sonuna kadar hak eden bir yazar. Öyle methiyeler dizmeme de gerek yok bence, çünkü zaten ne denli güçlü bir anlatıma şahsına münhasır bir kaleme sahip olduğu örnek alınarak yazılmasından belli diye düşünüyorum. Zaten sevenleri tarafından defalarca kez okunan kitaplardır, her ne kadar canım Epsilon Yayınevi yazarın telif haklarını elinde bulunduruyor olsa da baskı yenilemesi yapmayıp yeni okuyacak okurları bu kalemden ve tattan mahrum bırakabiliyor.
Taşımı da attığıma göre yoruma devam edebilirim.
Gel gelelim kitaba. Başta her şey gerçek anlamda çok güzeldi. Kızımız iş bulma umuduyla kasıntı akrabalarına gidiyor, iş buluyor ve seviniyor. Çünkü artık evine para yollayabilecek ve babasına yük olmaktan çıkacak. Hayaller böyle, evdeki hesap da böyle, iş çarşıya çıkınca durumun şekil değiştirmesi. Çok detaya girip kitabın tadını kaçıracak değilim. İpucu yok, asla yok 🤣🤣

Lauren ile Nick'in karşılaşmaları, aralarında geçen sohbetler, birbirlerine takılmaları öyle güzeldi kiii nasıl desem.. Hani çok sevdiğiniz bitter çikolatanın ambalajını açıp kokusunu içine çekerek yemeye başlamak vardır ya... Ahaa işte aynen bu kitap onun gibiydi! Ağzınızda bıraktığı tat enfes bir tat.. Keşke erken bitmese, her okuyuşta birkaç sayfa artsa mucize olsa demekten kendinizi alamazsınız. Bir gün gibi kısa bir sürede bitirilebilecek, bittiğinde de neden bitti dedirtebilecek bir kitap, Kalbim Sende Kaldı.
Nick karakteri başlı başına bambaşka bir hikaye. Her insanın yaşadığı hayat kendine göre zordur ve hamur misali insani yoğuran kimi zaman yumuşatıp kimi zaman da kati hale getiren de hayattır. Nick tam manasıyla ikili ilişkilerde pamuk ipliğine bağladığı güveni kaybetmeye yaklaştığında son derece katı bir adam olabiliyor. Ki haklı sebepleri de yok değil. Düşünün, babanızı kaybetmişsiniz üzerine de anneniz sizi terk etmiş, hayat zaten zor güvenin kırıntısı yok, kendinizi korumaya alıyorsunuz ve zor zar bağ kurup güvenecekken tersi durumla karşılaşıyorsunuz. Katı olmayacaksınız de ne olacak, nasıl ayakta kalacaksınız ki, değil mi ama...
Bir de her okuduğum kitapta ille de kitap içindeki ailelere değinmekteyim ya, bu kitapta da bir kere daha değinmek isterim. Ailenin önemi bambaşka bir olgu. Her şeyin başlangıcı aile, her duyguyu ilk olarak ailede öğrenir insan. Eğer ki o kadın bırakıp gitmeseydi, terk etmemiş olsaydı, Nick duygusuz bir adam olmazdı. Tabi her olumsuzluğu kendi hayatımızda olumlu hâle getirmek, kendi elimizde. Nick de öyle yaptı. Annesinin ardından güçlü olmak için çok çalışıp  başarılı bir iş adamı oldu. Onca çektiklerine rağmen kendinden emin, ayakları yere sağlam basan bir adam haline geldi.


Nick'in işini baltalmaya çalışan dahili ve harici düşmanları kızımızı bir şekilde ikna etmeye çalışacak ve hikaye de orada başlayacaktır. Kader ağlarını örerken ikilimizi neler beklemektedir. Kitapta böyle eridiğim bir sahne var, Nick ile karşılaşmaları Sindirella masalına atıfta bulunmaları, yakışıklı prensin yaptığı gibi  kızımıza ayakkabisını giydirmesi, allah'ım dedim, sen biliyorsun içimi 🙈🙈
Kitap gerek konusu gerek karakterleri gerek anlatımı kısacası her şeyiyile mükemmeldi. Aşk varsa hayatta sayfanın sonunda ille de karakterleri bulurdu. Diyerek yorumuma son veriyor sıradaki kitabıma geçiyorum. Yazarı ve kitapları şiddetle öneririm. Elinize geçerse mutlaka bir şans verip okuyun.

Gece Fısıltıları, Cennet, Kusursuz, Mutluluk, Sen Gelmeden Önce, Aldığım Her Nefeste, Düşler Krallığı, Sonsuza Kadar, Seni Beklerken, İçinde Aşk Saklı, Sana İhtiyacım Var adlı kitaplarıyla okurlarının beğenisini kazanan Judith McNaught'tan...

Yüreğinin Kraliçesinin Beklenen Romanı Gönlünüzü Fethedecek Kaderi Olan Adamı Bulduğuna İnanan Bir Kadın... Saf Mutluluğun Acı Gerçekler Karşısında Boyun Eğdiğini Bilen Bir Adam... Tutku Uçurumunun Geri Dönüşü Olmayan Derinliklerine Sürüklenen Duıygu Yüklü Bir Aşk Hikayesi...

Global Endüstri'nin yakışıklı genel müdürü Nick Sinclair işini nasıl idare ediyorsa kadınları da aynı şekilde idare ediyordur... Büyüleyerek, meydan okuyarak ve acımasızca kendisine hâkim olarak. Her şeyin en iyisine alışık bir adam olan Nick, Lauren Danner'ı işe aldığında bu mağrur güzelin kendisi için sıradan, yeni bir zafer olacağını düşünür. Fakat Lauren'ın parlak zekâsı ve nadir rastlanan azmi gözlerini kamaştırır, dahası kendisine karşı koymada ustalıkla yol alan bu cezbedici güzele âşık olur.

Ama Lauren'ın bir yalan üstüne kuruludur ve bu oyun her geçen dakika daha da tehlikeli bir hal almaktadır. Sırrı, Nick'in ona olan hassas güvenini ve o ana dek tanıdığı en güçlü adamla gelecekte birlikte olma umudunu tamamen yok edecek midir?

Kağıttan Duvarlar - Ilsa Madden-Mills | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Kağıttan Duvarlar 
Yazar Adı: Ilsa Madden Mills
Seri Sıralaması: English #1
Yayınevi: İndigo Kitap
Yayın Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 304
Kitaba Puanım: 5/5
Kağıttan Duvarlar konusuyla sevdiğim, karakterleriyle yaşanan olaylara tutumu ve güçlü duruşlarıyla  takdirimi kazandığı bir kitap oldu. Kısaca söylemem gerekirse okurken keyif aldım.
Esas karakterimiz olan Elizabeth’in geçmişiyle başlıyor kitap. Aşık olduğu adam tarafından kandırılmış, kullanılmış olması, istismara maruz kalması olayıyla başlıyor. Elbette ki güçlü olan karşı taraf ve kızımız çareyi aşka tövbe ederek her şeyden kaçmakta buluyor. Hiçbir erkeğe güvenmemesi gerektiğini acı bir tecrübe ederek öğrenmesiyle kontrolü elden bırakmamak adına kendine bir söz veriyor.

Tabi bütün ezberlerini bozacak adam, Declan ile tanışana kadardı düşüncesi. Şimdi hakkını vermek gerek, çok direndi aşık olmamak için. Hatta geçmişteki pislik musallat olurken de korkusuna rağmen bir ileri iki geri bir ilişkileri vardı esas adamımızla. Onları ele geçiren tutku ateşi aşkla harmanlanınca birbirlerinden pek de uzak kalamayacakları gün gibi açıktı.


Tabi ikilimizin aynı okulda olmaları ve ortak ders almaları da gözden kaçmayacak önemli detaylardan. Bir de Gurur ve Önyargı kitabındaki ana karakterle isim benzerliğinin olması onları günümüz Elizabeth Bennet ile Mr. Darcy yapar mıydı? Benzerliğe gönderme bir atıf da vardı ve bu benim çok hoşuma gitti.

Declan'ın bir de ikizi var,  adı da Dax. En az ikizi kadar yakışıklı ama muazzam muzur bir karakter. Onun olduğu sahnelerde baya güldüm, yüzümde koca bir sırıtışa sebepti bu adam da. Kitabın İngiliz serisinin ilki olduğunu okumuştum devamı hakkında bir bilgim de yok. Eğer ki devam kitabı Dax karakteriyle ilgiliyse ve sevgili Indigo Kitap kitabın devamını çıkarmıyorsa çok yazık ediyor.

Çok fazla detay anlatıp tat kaçırmak istemem merak ettiyseniz şayet kitaba bir şans vermelisiniz. Duyguların aktarılması, karakterlerin yaşadığı her durumla değişmesi daha güçlü olması, korksalar da korkularının üzerine gitmesi iyi yansıtılmıştı. Ve kitabın temel konusu olan istismar durumunun bir birey üzerinde bıraktığı ve hayatını toptan değiştiren travmayı okumak farklı hissettirdi. Elinde parası ya da gücü olan her istediğini yapamaz olgusu da iyi verilmişti. Adalet elbet bir gün tecelli ederdi, etti de. Kitap çok güzeldi, okumanızı isterim.
Bir gece, iki yaralı yürek, ölesiye tutku…
“Ona bakıyordum. O da bana. Gülümsedi. Ben de gülümsedim. Sanki tam da orada aramızda gizli bir şeyler paylaşıyormuşuz gibiydi. Dünya dönmeye devam ediyor ama sanki ikimiz sadece birbirimize dikkatle bakıyormuşuz gibi. Sanki bir şey sormak istiyormuş da bunu nasıl yapacağından emin olamıyormuş gibi bir ifadeyle bana bakmaya devam etti. Aramızda bir şeyler vardı ve ben bunun ilk bakışta aşk olacağını sanacak kadar aptal değildim...”
Kalbi ve ruhu paramparça olmuş bir insan, tekrar güvenebilir mi?
Tekrar sevebilir mi?
İşte Elizabeth, tam da bu günlerde tanıştı Declan'la...  
Declan yakışıklı ve bir o kadar da tehlikelidir.
Elizabeth ise kendine yarattığı küçük dünyasında yaşamaktadır. Hayat küçük tesadüflerin büyük mucizelerini bu kez Elizabeth’in karşısına çıkartacak mıdır?
Bazen kendinizi dipsiz bir kuyuda hissettiğiniz anlar olur. Oradan asla çıkamayacağınızı düşündüğünüz zamanlar... Sonra küçücük bir ışık sızar içeri ve yeni bir umut yeşerir kalbinizde... 

Kalbin Ateşi - Rita Hunter | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Kalbin Ateşi 
Yazar Adı: Rita Hunter 
Seri Sıralaması: Ateş Dizisi #3
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 495
Kitaba Puanım: 4/5
Rita Hunter’in Ateş Dizisi’nin son kitabını da bitirmişken hakkında biraz gevezelik etmek istiyorum. İlk önce yazarımızın bir Türk olduğunu ve İngiliz tarihini en az onlar kadar hakim olup ustaca kaleme aldığını söyleyeyim. Her kitabında her hikayesinde içine yuvarlanmakla kalmıyor tutkunu oluyorsunuz kitapların. Hele birde bu türü seviyorsanız arada bir açıp açıp okumaktan da keyif alabilirsiniz.

Üç asil kontun birbirinden renkli hayatlarına konuk olduk seri boyunca. İlk kitapta hayattan beklentisi sadece bir varis ve huzur olan Adrian aşkın ateşi ile kavruldu, bütün dünyevi duygular ile arasında aşılmaz bir dağ yaratan Brendan ruhunu ateşe veren kadınla tanıştı buz tutan kalbi eridi ve en sonunda eğlenceli alaycı ve renkli bir karakter olarak karşımıza çıkan Stephan ise kalbini ateşe verdi, aşkın o hayallere sığmayacak güzelliği yaşamaya başladı.

Eh aralarında beni en delirteni, ya bu adam böyle değildi neden böyle oldu derken kah kızıyor kah kızıyor ve en son da ay ponçik seni diye severken buluyorsunuz kendinizi.


Davina, kardeşinin yaşadığı trajedinin sonrasında kendisini manastıra kapatmasından dolayı üzgün, bir o kadar da öfkelidir. Bütün yaşananların sorumlusunu bulacak ve intikam alacaktır. İntikam alması gereken kişi de Abbey kontunun kuzenidir. Planını belirledikten sonra Londra'ya gidecektir. Yapılacaklar bellidir, o adamı bulacak ve hesap soracaktır. Atladığı ve planlarının dışında olan Abbey kontu Stephan Ramsey'dir. 

Üstelik Stephan kuzeni konusunda son derece hassas davranır. Kafası yerine kalbi kırılan delikanlının daha fazla incinmesini göze alamaz, daha önemlisi cemiyete duyurulan nişanı da atmasının önüne geçmek istiyordur. Ve o esnada Davina hayatlarına pimi çekilmiş bir bomba olarak tam merkeze düşer. Baştan çıkarıcı, karşı konulmaz güzelliği ile Davina feleklerini şaşırtır. Sonrası da kitapta. Okumak isteyenler seriyi satın alarak okuyabilir, bilmecenin sonunu da çözebilir. 

Davina öfkeli bir dilber ve çok da saf, bir kurt olan Stephan'ın karşısında hiç şansı yoktu, ava giden avlanır sözünün tam karşılığı bu kitap olmalı. Bir de Thomas, bu karakterden zerrece hoşlanmadım. Hem de hiç.

Kitabın kapağından da söz etmem gerek, serideki en beğendiğim kapak Kalbin Ateşi. Her biri güzel orası ayrı tabi. Okumanızı öneririm.

İskoçya kırsalındaki küçük çiftliğinde koyun yetiştiren Davina Murray, sevdiği erkek tarafından masumiyeti çalınarak terk edilen kardeşinin hayatının en büyük hatasını yapmasının önüne geçememiştir. Ancak onun hayallerini çalan adamın hiçbir şey olmamış gibi pırıltılı yaşamını sürdürmesini kabul etmeyecektir.

İskoçya kırsalındaki küçük çiftliğinde koyun yetiştiren Davina Murray, sevdiği erkek tarafından masumiyeti çalınarak terk edilen kardeşinin hayatının en büyük hatasını yapmasının önüne geçememiştir. Ancak onun hayallerini çalan adamın hiçbir şey olmamış gibi pırıltılı yaşamını sürdürmesini kabul etmeyecektir.

O halde... 

Sadakat, kararlılık ve öfkenin yol gösterdiği bir planın, tatlı dil, ölçülü bir hafifmeşreplik, çalışılmış bakışlar ve biraz da cesaretle süslendiğinde uygun dozda bir intikama dönüşmesinin önüne geçebilecek ne tür bir engel olabilir ki?

Belki sadece korumacı bir kuzen...

Abbey Kontu Stephan Ramsey kuzeninin hayatına aniden giren bu çarpıcı kadının bir şeylerin peşinde olduğunun farkındadır. Kalbinin tekrar kırılmasını istemediği kuzenini korumak için Davina Murray'nin cazibesine kalkan olarak kendi tecrübesini öne sürdüğünde ikisi arasında patlak veren savaş, kısa sürede kalplerini ateşe verecek bir serüvene dönüşecektir.

☆☆☆

Ateş Dizisi Serisi;
#3 Kalbin Ateşi

Rita Hunter - Ruhun Ateşi | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Ruhun Ateşi 
Yazar Adı: Rita Hunter 
Seri Sıralaması: Ateş Dizisi #2
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 496
Kitaba Puanım: 5/5
Ateş Dizisi serisine Ruhun Ateşi kitabıyla kaldığım yerden ya da yandığım yerden mi demeliydim, her neyse, devam ediyorum. Aslında böyle sindire sindire uzun zamana yayıp keyfini çıkararak okunması gerekiyor kitaplar ama bir kere kapılınca ve kendinizi kaptırınca çarçabuk bitiyor. Tabi bu da yazarın dili, anlatımındaki akıcılık ve de hikayeyeolan okurun bağlanması durumlarını göz önüne alırsak tatmin edici bir okuma süresini ortaya koyuyor. Tabi kitaptaki havaya bürünüp o zamana gitmekle kalmıyor, okurken kitabı yaşıyoruz.

Kitap konusuna şöyle bir değinecek  olursam; Sophie Langford’un çocukluğu kuzeni Liliana yanlarına taşınmadan öncesine kadar harikaydi. Ailesinin tüm ilgisi ve sevgisi artık kendine değil, üzücü bir şekilde  ebeveynlerini kaybeden kuzeniyle paylaşmak zorundaydı. Sophie babasına verdiği sözü tutmak için uzun yıllar çabalar. Ona ait olan her şey bir zamandan sonra kuzeninin olmaya başlaması aralarında gelişecek sevgiyi de yok eder. Çok sevdiği kurdalesi, anne ve babasının koşulsuz sevgisi, hatta Jordan'ı bile Liliana'nın alması artık bardağı taşıran son olaydır. İkinci planda kalmaya alışkın olan Sophie çocukken aralarında geçen anlamsız söz dalaşını hatırlar. Kuzeni ona “İlgimi hak eden erkeği bulduğumda onu baştan çıkarmayı dene... Tabii becerebilirsen...” demiştir ve olayların fitilini atesleyen kıvılcım da tam olarak burasıdır. Tabi esas hedefin ruhu buz tutmuş aşka anlamsız bakan hatta belki de inanmayan bir adam olacağını kestiremez.


Kuzeninin bütün yılanlıklarına rağmen dik duruşunu bozmayıp kendinden ödün vermeyen Sophie, tüm sempatimi kazandı. Liliana'dan ise nefret ettim. Tamam kızı anlamaya çalışıyorum ama nefret yumağı dışa karşı melek içten bir şeytan birine karşı hoşgörü besleyemem. Sophie'nin onu dövdüğü her sahnede *ki en keyif aldığım yerlerden biri* mest oldum. Ben olsam, göle ya da ırmağa götürür kafasını suya sokarak ne kadar çakıl taşı var saydırırdım. Bakın amacım ne kadar masumane ama...

Kitapta en sevdiğim kişilerden biri olan Brendan ise, sanırım okuyup en sevdiğim Rita hunter erkeklerinden biri. Tamam, bazı yerlerde küplere bindim hatta çıldırdım ama o ayrı şimdi. Buz gibi alaycılığı, ruhsuzluğu, kışkırtmaları, umursamazlığı biraz biraz kızdırdı ama aşka ısınıp bur tutan ruhu canlanınca lav gibi bir adam olup çıktı. Sanırım aşk öyle sihirli bir şey ki kaya kadar sert yüreğin olsa ya da bundan bir yürek, ateşiyle eritip pamuk şeker kıvamına getiriyor.

Uzun söze gerek yok, bu türü sevenlerin bayılabileceği bir kitap Ruhun Ateşi. Ve son sayfada gözleriniz dolu dolu olarken "Neden bitti ki?" dedirtebiliyor.
Amansız bir rekabet, tatlı çekişmeler, kazanma hırsı ve yasağa olan tutku.

Brendan bir kumpasın içine sürüklendiğinden habersiz, işleriyle uğraşır, dostlarıyla şakalaşır, güzel kadınlarla flört ederken Sophie bomba misali düşer hayatının ortasına. Öyle başını döndürür ki ne akıl kalır ne sağ duyu.

Birbirlerine inat iki insan. Biri soğukluğu, kibiriyle nam salmış Brendan, bir diğeri hayalperest, sıcak kanlı aynı zamanda çocukça bir intikam oyununa düşen Sophie.

Onların hikayesi kalbinize işleyecek. Satırların büyüsüyle sarhoş olup, aşkın gücünü ruhunuzda hissederken kalbiniz ateşle kavrulacak.

Aslında kitapta dile gelmesi gereken yerler çok, ama ben size saklıyorum o kısımları. Okuyup kendiniz şahit olun istiyorum.

Yazarımı bir kez daha takdir ediyor, kalemine sağlık diyorum. Harika bir soluktu. Okuyun, pişman olmayacaksınız.

♡♡♡

Seri Sıralaması:

*Ateş Dizisi Serisi*

2. Ruhun Ateşi
3. Kalbin Ateşi

Aşkın Ateşi - Rita Hunter | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Aşkın Ateşi 
Yazar Adı: Rita Hunter 
Seri Sıralaması: Ateş Dizisi #1
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 488
Kitaba Puanım: 4/5
Yıllar öncesinde elime ilk aldığımda da aynı hisler içerindeydim. Isabel'i bağrıma basmak ve  Adrian'ı ıslak odunla kovalamak istemiştim. Böyle bir giriş yapılır mı, yoruma ama demeden önce hislerimden bir parça ile başlamak istedim yorumuma.

Isabel ele avuca sığmayan, tez canlı bir karakter. Sizi öyle şaşırtıyor öyle hayret ettiriyor ki bazen durup, yahu bir nefes al bir sakin kal derken buluyorsunuz kendinizi. Çocuk yaşta annesini kaybetmiş, denize tutkun bir babanın çocuğudur. Annesi yerine koyarak sevdiği halası, yanından asla ayrılmamaya yeminli dadısı ve babasıyla kendi küçük dünyasında mutlu bir hayatı var. Tabi halasının denizci bir koca bulup Amerika’ya yerleşmesi bir parça kalbini kırmış kızımızın ve babasını da ikna edip Amerika'ya halasının yanına gitme hayalleri var. İşleri bozulan kaptan babasının son seferi sonrasında Amerika kararı netleşecek ve çok sevdiği halasına kavuşacaktır. Ama evdeki hesap elbette çarşıya uymaz, babasına verdiği uslu bir kız olacağına dair sözünü yiyeceğini elbette kendine bilir ama çok zaman geçmemiş olması da şaşırtıcıdır.

Çocuklukları birlikte geçen, en yakın arkadaşı Fredy, evine gelerek aşık olduğunu söylemesinden sonra ağzındaki baklayı çıkarır. Aşık olduğu kız başka bir adamla evlendirilecektir, Henfield Kontu ile nişanlanmıştır. Fredy ise buruk aşkının hezimetini yaşarken kırık kalbiyle öfkeli bir o kadar da üzgündür ve hesap sormayı aklına kazımıştır. Bir teklif ile Isabel'i şaşırtır ama şaşıran kendisi olur. Ve hepsibin bilmediği aşkla oyun olmaz gerçeği ile yüzleşirler.


Fredy ve Isabel, garip bir çift olarak Adrian'in hayatına bomba gibi düşmeleri, Fredy'nin şapşallıkları ile Isabel'in eline geçen her firsatta arkadaşını pataklaması, buruk aşkının tahmin ettiği gibi tek taraflı olmadığını fark eden kuzduz Fredy'nin Isabel'i kurdun eline bırakması, kabak başına patlayan Isabel ile tutku oyununa tutuşan Adrian'ın aşka yuvarlanma hikayeleri öyle komik öyle güzel ve yer yer sinire dokunan cinstendi ki ne zaman bitti ne zaman kapağı kapatıp derin nefes aldım fark edemedim. En sevdiğim karakter elbette ki Isabel'di. Oyle dilbaz öyle candan ve sıcakbir dilber Deli Kızıl. Çok sevdim, ümitsiz kaldığı ve karşılık bulamayacağından korktuğu aşkı için gözyaşları dökerken içim gitti. O esnalarda buna sebep olan katıksız odun Adrian için geniş bir repertuar da geliştirdim.
Yine de Deli Kızıl'ı inatçılığı ile başlayan, Adrian’ın aşık olduğunu fark ettiği ana kadar olan alaycılığıyla ilerleyen hikayede yaşadıkları inişli çıkışlı yer yer şiddetli - bir yerde Isabel adamın çenesini okursanız göreceksiniz- aşkı  okumak çok çok keyifliydi.

Konu bakımından diğer okuduğum tarihî aşk kitaplarından farklı olduğunu söylemek isterim ve Rita Hunter yakalamış olduğu nokta ile okuru kendine bağlamasını başarmış. Her bir karakterin duydukları düşünceleri netti. Ama Adrian'a deli oldum. Yabu anladık, geçmişin acıklı,  kalp kırıcı acı bir kaybı yaşamış olduğunu biliyoruz da bu denli kırıcı olmak, küstahlaşmak hatta salaklık derecesinde gözünü inatla kapatmak ne demektir. Aşık olduğunu biliyorsun, kadının sana tutkun seni sevdiğini biliyorsun, sana bu kadarını verebilirim dahasını bekleme demek ne demek allasen ya 😤😤 Böyle sinir kat sayılarını arttırman ama finale doğru da pamuk şekere çevirmen sana olan kızgınlığımı azaltmiyor, bil hani. Hıh.

En başından gelişen olayın başlayışı, ilerleyişi ve kaçınılmaz son bitişi her bir detayını sevdim, Adrian’a sen hariç, şansını zorlama! Bilindiği üzere Ateş Dizisi'nin devam kitapları Ruhun Ateşi ve Aşkın Ateşi kitapları karakterleriyle de karşılaşıyoruz burada. Tam bir buz kütlesiolan Brendan, sıcak bal kadar çekici olan Stephan ile de serinin ilerleyen halkalarında tanışıp kaynaşacağız. Ben kitabı beğendim, sevdim, size de tavsiye ederim.

Masum bir plan kimsenin canını yakmazdı değil mi?

Isabella Gwen Sullivan kadar fedakâr bir kızın dostu için yapmayacağı hiçbir şey yoktu. Ancak sağduyu konusundaki genel sorunu bazen ipin ucunu kaçırmasına neden olabiliyordu. En yakın arkadaşı Fredy deli gibi sevdiği Vivian tarafından hiçbir sebep yokken terk edilmiş, üstüne üstlük onun Henfield Kontu Adrian Eaglestone ile nişanlandığı haberini almıştı. Bu durumda o kıza ve nişanlısına iyi bir ders vermek kaçınılmazdı. Böylece Isabel ve Fredy bir hafta sürecek olan Henfield yaz balosuna katılmanın bir yolunu buldular. Planları basitti... Balo boyunca yeni evli bir çift gibi davranacaklar, bu sayede kıskandırma silahının eşsiz gücünü Vivian üzerinde deneyeceklerdi. 

Her şey kusursuz olabilirdi...
Tabi işler düşündükleri gibi gitseydi...
Adrian tekrar âşık olabileceğini hissediyordu... Geleneksel Henfield yaz balosunda güzeller güzeli Vivian ile nişanlarını kutlayacaklar ve cemiyetin takdirini kazandıkları kusursuz beraberliklerini ilan edeceklerdi. Ne var ki işler düşündüğü gibi gitmedi. Baloya katılan yeni evli tuhaf çift hayatlarına fırtına gibi girdiğinde yapabildiği tek şey önce rüzgâra kapılmak, sonra da o rüzgârı kendi lehine çevirmek oldu. Ödenmesi gereken bedeller biraz ağır ama son derece adildi. Neticede bu olayda kimse pek masum değildi. Özellikle de küçük yalanıyla ortalığı karıştıran Isabel'in masumiyetle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktu...

Düşler Krallığı - Judith McNaught | Kitap Yorumu


Kitap Adı: Düşler Krallığı 
Yazar Adı: Judith McNaught
Seri Sıralaması: Westmoreland Saga #1
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 416
Kitaba Puanım: 5/5
Bir Judith McNaught kitabı daha okuyup bitirmenin burukluğunu yaşarken derin bir nefes alıyorum . Tarihi aşk türünü sevenin kaçırmayacağı bir kitaptır Düşler Krallığı. Henüz hâlâ okumayan kalmıştır ama bilmeyen yoktur diye umuyorum.

Westmoreland serisi Düşler Krallığı ile başlıyor. Tabi şöyle de bir gerçek var, yabancı bloggelerin yorumlarından çıkardığım sonuçla, Judith ilk önce İçinde Aşk Saklı kitabını yazıyor sonrasında kitap çok sevilmesi, büyük büyük dük merak edilip istenmesiyle Roycu'u yazmaya koyuluyor. Ve iyi ki buna karar veriyor. Tamam, serideki hatta yazarın karakterlerine has bir odunluk efendime söyleyeyim bir kalaslık kabalık olsa dahi, ben Roycu bir başka seviyorum. 

Düşmanları olan İskoç dükünün kızı Jennifer'ı kaçırmaları ile hikaye başlıyor. Stephane'ın bu hareketinin ceremesini çeken elbette ki benimkisi yani, Kurt lakaplı Royce Westmoreland oluyor. Herkesin diline düşürdüğü hikayelere konu olan, korkunç efsanelerin baş kahramanı Royce. Kendilerini kaçıran bu adamların hakkında bilgilere sahip olan Jennifer ve kardeşi onlarla zaman geçirdikçe aslında bahsedilenin aksine canavar olmadığını ve merhamet sahibi kişiler olduklarını da fark ediyor. Tabi birçok soruna sebep olurken Royce'un hoşuna gitmeyecek sıkıntılar yaratmaktan da geri durmuyor. 


Kitapta eksik bulduğum yanlar da vardı, her ne kadar çok seviyorum demiş olsam da gözüme batan, sinirimi bozan unsurlar da yok değildi. 

Mesela Royce'un duygularından haberdardık, kıza çekiliyor olması içinde artan sevgiyi görebiliyorduk ama Jennifer için durum aynı değildi. Dengesizlik vardı kadında ve ben dengesiz kişileri de sevmem. Bir seviyor, bir sevmiyor oluşu, sen benim düşmanımsın dedikten sonra sevgilim diye bakması sıkıntılı bir durumdu. Zaten kitabın sonuna doğru gelişen olaylar ikili arasında gerilimi de arttırdı. Yanlış anlaşmalar ters düşmeler tartışmalar şu sen benim düşmanımdın söylemleri derken ipler gerildi. Eh olmazsa olmaz entrikalar, ihanet ve aşkta vardı tabi. Bir de olmasaydı dediğim bir yer vardı. Gereksiz belki de her şeyi çözümü zor bir düğüme çevirecek o ölüm olamayacaktı. Ama sonu her aşk kitabında olduğu gibi mutlu sonla bitti.

Esas karakterlerden yan karakterlere, yer yer gülüp çoğu zaman gerilerek saçınızı yapacağınız ve sonunda aşık olacağınız bir kitap Düşler Krallığı. Bir şans vermeli ve Judith McNaught okumalısınız ✌
Bir İskoç dükünün kızı olan Jennifer Merrick, 'Kurt' lakabıyla anılan İngiliz Claymore Dükü Royce Westmoreland tarafından manastırdaki okulundan kaçırılır. Dük, düşmanlarının yüreğine dehşet salan, adını duyan herkesin dudağını uçuklatan bir savaşçıdır, ama Jennifer de onun ününü umursamayacak kadar inatçı ve yürekli bir kızdır. Ailesine saldırmak üzere olan savaşçı kendisini tutsak aldığında, ondan kurtulmak için akıl almaz bir zeka kıvraklığı ve özgüvenle, küstah, alaycı ve yakışıklı düşmanını şaşkına çevirir.
Ancak onun güçlü kollarında aşkı bulduğu andan itibaren Jennifer için hayat; gururunun, ailesine karşı hissettiği vefa ve koruma duygularının, karşı koyamadığı bir aşkla çatıştığı tehlikeli bir tuzağa dönüşecektir...

Sonsuza Kadar - Judith McNaught | Kitap Yorumu

Kitap Adı: Sonsuza Kadar 
Yazar Adı: Judith McNaught
Seri Sıralaması: Sequels #1
Yayınevi: Epsilon Yayınevi 
Yayın Yılı: 2007
Sayfa Sayısı: 432
Kitaba Puanım: 5/5
Judith McNaught kitaplarında kaleme aldığı her hikayede farklı karakterlerle bizi bir araya getirirken benzer sinir harbini de elimize bırakıp gidiyor. Genel olarak kusuru bol kusursuz karakterlere hayat verip destansı aşkları okutuyor bize. Ve bundandır ki Yüreğin Kraliçesi deniyor ona.

Sonsuza Kadar ilk kez elime aldığım kitap değil, hatta bir yerde sinirim bozulup öfkeye kapılıp da yarım bırakmışlığım da yok değil. Şimdiyse ara vererek beklettiğim için kendime kızıyorum ateş püskürüyorum.

Jason Fielding okuyacağınız çoğu karakterle benzer acı geçmişe katı yüreğe ve acımasız gerçekliğe bağlı bir adam. Kadınlara karşı güvensizliğinin yanı sıra sevgiye karşı inançsızlığı da var.

Herkesin sınanması gereken acılar var düşüncesi hayatın bir parçasıyken kitaplarda da sıkça karşılaşıyoruz. Jason’un kötü bir çocukluk geçirmesi yetmemiş gibi evliliği de cehennemden farksız. Hayatta tek sevebildiği koşulsuz bağlandığı varlığı, oğlunu, sadakatsiz ve paragöz karısının açgözlülüğünün kurbanı olarak kaybediyor. Ne geçmiş acıları ne de oğlunun kaybı gözünden tek damla yaşa dönüşmüyor. Acısını yüreğine hapsediyor, yasını içinde yaşıyor. Kalbi katılaşıp gözleri buz bağlıyor.

Onun katılaşmış kalbini yumuşatıp buz bağlanmış gözlerini çözerek hayatını kökten sarsacak tek şeye ihtiyacı var ve çok geçmeden de kapısının önünde kollarında yavru bir domuzla belirecek. O andan itibaren de hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Victoria Seton anne ve babasının kaybıyla sarsılan özgür ruhlu cesur bir kadın. Bir noel gecesi babasının annesiyle yakınlaşması sonucu, adamın kalp kırıklığına yakinen tanıklık etmesi sevgiye ve aşka dair düşüncelerini sorgulamaya yetmişti. Babasının verdiği öğüt her daim aklında hatta yüreğinde taşıyordur. ‘Sana seni sevmeyen biriyle mutlu olabileceğini söyleyen olursa sakın inanma.’ Hayatının sonuna kadar bu öğüdü de saklayacaktır. Kan bağı olan akrabalarına gitmek için Amerika'dan başlayan yolculuk Ingiltere’ye ulaşmasıyla başlıyor hikaye. Bir tek kız kardeşini kabul eden büyükannesinin sert tavrı, Atherton Dükü Charles Fielding'in yanına gitmesi ve Jason ile dillere destan olacak o karşılaşma her şeyin başlangıcıydı. 

Charles Fielding'in geçmişte yaşadığı kırık hikayesinin telafisi için kendince tedbirler alırken planlar yapar. Victoria ile Jason'un ortak geleceği için adımlar atarken bu birbirinden inat ve birbirinden daha aşka sevgiye muhtaç ikiliyi bir araya getirecektir. Bilmediği Victoria'nin geride bırakmak zorunda kaldığı bir sevgilisinin olduğu gerçeğidir. Jason ile ilişkileri, Victoria'ya yaklaşımı kendi geçmiş hikayesini okurken yaşananlarla büyükanne olacak o moruğa karşı da öfkeyle dolmama sebep oldu ama tabi ki bunlardan bahsetme niyetinde değilim. 
Yaşanan küçük anlaşmazlıklar, yanlış anlamalar ve birbirlerine zıt gitmesi ikiliye karşı olan hislerimi birbirine dolaştırdı ama hikayelerini okudukça yaşamlarına ortak olup acılarını gördükçe her ikisini de çok sevdim. En ufak bir sevgi kırıntısını kaybetmemek için hediyelerle teşekkür eden, hayatında hiç hediye almayıp ilk hediyesini Victoria’dan alırken bir çocuk gibi sevinen Jason'u; bütün engellemelerine karşı yılmadan ince ince içine işlenerek sevgiyi kazıyan, korkularına rağmen inancından dönmeyen, aşkı için mücadele eden Victoria'yı gereğinden çok sevdim. Hele öyle bir sahne vardı ki gözlerimin dolması kaçınılmazdı. Yaşadığı bütün acılara rağmen ağlayamayan Jason, Victoria'yı kaybettiğini düşünürken ağlaması, hiç hoşlanmadığı o yas tutma olayını yaşaması içime oturan sahneydi.

Söylemek isteyip de kendime sakladığım çok cümlelerim var bu kitaba karşı. Söylersem ipucu verecek olacağım gerçeğini göze alamayarak kitabı okumak isteyen kişilerin kendilerinin okuyarak görmesini istediğim şeyler var. Kitaptaki bütün karakterler birbirleriyle kusursuz şekilde bağları, hayatlarını şekillendirecek dokunuşları ve iki yaralı kalbin mutluluğu bulması için yaptıkları uğraşları okuyup görmelisiniz. Ve hâlâ da okumamış, yazarla tanışmamış, ben gibi Jason'a gereksiz öfke duyup sonraya iteleyeniniz varsa zaman kaybetmeyin ve bir an önce başlayın. Şiddetle önerimdir. 
Judith McNaught'ın en güzel aşk romanlarından biri olan 'Sonsuza Kadar', özgür ruhlu, Amerikalı bir genç kızla huysuz bir İngiliz lordunun hikayesi.

Anne babasını kaybeden Victoria, uzak bir akrabasının yanına sığınmak üzere, uzun bir okyanus yolculuğu yaparak İngiltere'ye gelir ve kötü şöhretli Lord Jason Fielding ile tanışır. Lordun küstahlığı karşısında şaşkına dönse de, bir panterin acımasızlığına ve zarafetine sahip olan genç adam ona çok çekici gelir. Karşı koyamadığı bu çekim sonucunda, kendini Jason ile evli bulduğunda, Victoria için mücadele ve üzüntü dolu günler başlamıştır. Genç kız pek çok sınavdan geçecek, bu arada koşulsuz sevmeyi, özveriyi ve sonunda ulaştığı sonsuza dek sürecek aşkın değerini bilmeyi öğrenecek; taş yürekli Lord Fielding'e de aynı şeyleri öğretecektir.