Kalbim Sana Ait - Jewel E. Ann || Kitap Yorumu


Özgün Adı : Look The Part
Kitap Adı : Kalbim Sana Ait
Yazar Adı : Jewel E. Ann
Seri Bilgisi : ☆
Çevirmeni : Hanife Albayrak Çift
Sayfa Sayısı : 383
Yayınevi : Nemesis Kitap 
Baskı Yılı : 2021
Kitaba Puanım : 2 /5
Yorumda spoiler mevcuttur!

Jewel E. Ann okuyanlardan tam puan alarak çok sevilen bir yazar. Çoğu kişi bayıldı aşık oldu kitaba, eh beklenti haliyle arttı ben bir yükseldim yükseldim, okuyup da karakterlerle tanışınca o yükselen beklenti beni dağın tepesine çıkarıp hop aşağı atarak yere çakılmama sebep oldu. Kitabı sevmedim, karakterleri sevmedim, olayları sevmedim, bana hitap eden bir şey bulamadım. Bir olmamışlık aldı başını gitti. Birincisi çevirisi gerçekten sıkıntılıydı, ikincisi karakrerler de en az çevirisi kadar sıkıntılıydı. *Bence* Ve siz sevdiniz diye benim de sevmem gerekmiyor, bundan dolayı bana *kızmayın*.

Orjinali okuma şansım yok, o kadar ileri derece Ingilizce bilmiyorum maalesef, bu yüzden Türkçe kopyası ile idare etmem gerek. Çeviride gerçekten sıkıntı vardı, bir cümleyi anlayabilmek için birkaç defa okumam gerekti. Bu da benim sürekli olarak kurgudan kopmamı sağladı.

Karakterlere gelecek olursam Ellen gerçek dışı "fantastik" bir tipti, hayatımda olmasını istemeyeceğim her özelliği taşıyordu. Bir kere dengesizdi, karşısındaki insanı rahatsız edecek şekilde konuşan düşüncesizce hareket eden dahası sınır ne bilmeyen bir kadın. Yalnız şaka değil, gerçekten sınırını bilmiyor. Adamla tanıştıkları andan kısa süre geçmesiyle aralarında bir ilişki başlamamışken hele adamın orasına burasına dokunmaya çalışması, kravatını, gömleğinin yakasın düzeltmesi, sürekli ellerini üzerinde tutması rahatsız ediciydi. Adam tarafından bir davet de yok ama en başlardan bahsediyorum ben, eller hep üstünde. Bu bariz taciz değil de ne? Şu tavrı bir erkek yapmış olsaydı, tavrımız ne olurdu ben merak ediyorum.

Cıvıl cıvıl, pozitif, sevecen, bağışlayıcı, olması üzerine olmayan bir gömlek gibi, o öyle hissettirmedi ne bileyim... Aşırı rahat tavırlarına anlam veremedim. Bir tek evcil hayvan olarak fareleri seçmiş olması ilgi çekici geldi, onun haricinde yanına yaklaşacağım biri değil.  

Gelelim Flint'e, yıllar önce bir aile toplantısı kutlama yemeği her neyse artık orada içiyor beyzadem, karısı da diyor ki içme arabayı sen  kullanacaksan alkol alman doğru değil. Bizimki de bir şey olmaz modunda takılıyor. Sarhoş oluyor, kadın gene uyarıyor bu da erkeklik yapıyor *buraya zibilyon küfür sığdırırım* vay efendim sürerim ben yaparım ben ederim ben, ettin zaten, içine ettin bir kere! Hop kaza, hop karısını kaybetme. Ve yalnızlık... Beyimiz aşka kapıyı sıkıca kapatıyor ama arada "ihtiyaç karşılamak için" birileriyle olabiliyor, erkek sonuçta dimi ama... Neyse iş değişikliği yapıyor, avukat oluyor işinde gücünde aklında sürekli ölen karısı sürekli olarak ama... Bu arada oğlu Harrison otistik bir çocuk, çok zeki çok tatlı, Karakterler açısından, otistik oğul Harrison'ı gerçekten ama çok sevdim. Kitapta katlanır kılan bir etkendi. Bir kere çok komikti. Gelişim açısından en etkilendiğim hatta tek etkilendiğim karakter Harrison'du.

Flint, oğlunu yeteri kadar sevmiyordu bence, o koşulsuz sevgi his geçmedi bana. O saf sevgiyi göremedim. Daha çok pişmanlık ve sorumluluk duygusunu hissettirdi okurken. Büyüsün de kendime şunu yapcam şeklinde söylemlerine de bakarak asla sevdiğini düşünmüyorum. O kazada karısı yerine kendisinin ölmesini dilemesine katılıyorum, ölseydi eminin anne oğul daha güzel hayatlar yaşardı. Neyse.

Benim bu olayda takıldığım kısmı da izah edeyim de boşa kin güdüyor düşüncesi taşımasın satırlarım. Kazadır olur, gerçek hayatta da insanın başına kazayla birçok şey gelebilir, oluyor yani bunlar. Fakat sarhoş bir şekilde direksiyon başına geçmek demek, düpedüz cinayettir ve bu durumda arkası sağlam değilse yargılanır ve yargılanması gerekir. Elbetteki karakterimiz içinde bir adalet terazisi yaşamış, ölmüş karısı Heidi'nin annesi Sandy torununun annesiz kalışı üzerine babasız da kalmasına gönlü razı gelmiyor, şikayet vs durumu olmuyor, tek şart koşuyor, torunu yetişkin olana kadar iyi bir baba olması. Teyzecim, ihmalkârlık ederek kızının ölmesine sebep olmuş, sence verdiğin karar doğru bir karar mı? Neyse daha fazla takılmıyorum o detaya ben. Ama şimdi yiğidi öldür hakkını ver demişler, bakım ve sorumluluk konusunda sağlam biri Fint, iyi bir baba ama sevgi noksanlığı var.

Ana karakterlerimizin tanışması uzun sürmüyor, bizimkinin fazladan boşta olan bir ofisi var oraya da kiracı arıyor. Ellen de taliplerden biri, konuşup anlaşıyorlar ama kadın işi konusunda detaya mı girmemiş yoksa Flint dolu kafayla dinlerken kulak mı asmamış bilmem müzik terapisti kendisi ve işi gereği enstrümanlarla çalışıyor. Bu durum Flint'in hoşuna gitmiyor ve onu kovuyor konut sahibi olarak üstelik sözleşme ihlali yokken. Bir de bir sekreteri var ki o da Ellen ile aynı kafa, sınırdan haberdar değiller her işe burun sokmaya endeksliler, sevemedim onu ve olaylara yaptıgı yorumları. 

Aşkı hissedemedim ben, yaşadıkları ilkler bana geçmedi; yakınlaşmaları, öpüşmeleri, sevişmeleri samimi değildi. O sıcaklık yoktu, zaten kadının doymak bilmediği bir dokunma ve dokunulma arzusu vardı ki inanılmaz yordu. Bakın bazımız mantıklı bulup açıklamadan tatmin olmuş olabilir ama beni tatmin etmedi. Eski kocasının maceraperestin teki olması, geçirdiği kaza sonrası parmaklarını kaybetmesi, her şeye öfke duyup sinirini Ellen'dan çıkarması, sevişirlerken dokunmasına izin vermemesi travma yaratmış ve bunu güzel şekilde -belki de dokunaklı ama ben hissedemedim- aktarıyor ama yok yani orada da sinir beynimi uyuşturuyor. Adam senden nefret ediyor bacım, adam seni istemiyorum diyor bacım, seni kapı dışarı edip kovana kadar AKLIN NEREDEYDİ? Yaa bana dokunmuyor dokunmama izin vermiyor diye tribe giriyorsun bir de. ALLAHIM SEN BENİM AKLIMI KORU! Romantizm böyle olmaz, böyle olmamalı dostlarım. Biri seni istemiyorsa istemiyordur kes biletini yolla, bak sonra kendi hayatına! Bundan travma devşirip hoşuna gitti bu beni becerir diyerek elin adamına sebepsiz yere alakasız yerde dokunamazsın ama...

Toparlamam gerekirse Ellen'ın eski kocasıyla alakalı eklenen ve davranışlarına anlam kazandırılsın diye yazılmış olan 'drama' gerçekten gereksizdi. Mantıklı bir yanı yoktu, bana ulaşamadı mantıklı bir şey bulmadım, hikayeyi anlaşılır almadım ve davranışa anlam konduramadım. Üzgünüm, ama etkilenmedim.

Bu kitap baştan sona olmamışlıklarla doluydu. Bir kere birbirlerinden gerçekten neden etkilendikleri yazmıyordu. Karakter bakışı ile yazılmış kitapta her iki karakterin de ağzından okuduk ama neden çekici ne sebebiyle etkileyici bulduklarını hiçbir zaman anlaşılır değildi ki okuduğumu anlayan biriyimdir, ben anlamadım bu işten, çıkamıyorum içinden.

Ellen, Flint için seksi takım elbiseli ya da ona benzer şey diyordu ve genelde kızdırmak ve kavga ederken son derede filtresiz konuşuyordu. Yani, neden? Bacım niye ya niye? Bu adama eridim donum ıslandı abooo diyon ama it gibi de davranıyoooon, amacın sadece düzüşmekse orasını bilmem ama aşk olmadığı aşikar.

Adam zaten kendinden umutsuz, mutsuz ve huysuz biri, geçmişte yaptığı hataya takılmış kendini de düşünmüyor varı yoğu oğlu ama çöpçatan kesilen asistanı ana babası biri hayatında olsun istiyor. Yani onu da öldürsün derseniz ben tamamım ya diyesim geldi her konu dönerken. Çünkü bir sürtüşme uzaklaşma mevzusu dönerken yine sadık manitasına sarıldı, içkiye! Senden bir bok olmaz yiğidim, sen düz devam et! 

Babasının felç geçirmesi ile Ellen gidiyor, plansız şekilde hamile kaldığını öğreniyor, eski kocası dönüyor diyor ki aha artık robotik parmaklarım var bana şans ver dndjdjd NE? Sonra babanne dede geliyor birbirinden yaşlılar babasına bakmaya vs ohoo o kısımlar ise ne düşüneyim ne hissedeyim boş boş okudum açıkçası. Ve beni rahatsız eden başka unsur da tüm karamsarlığa iç bayan temaya rağmen araya sıkıştırılmak istenen mizahi unsurlarla havanın dağıtılma çabası. Sevgili yazar, muhtemelen hep övgü aldın hep pohpohladın ama biri gerçekleri söylemeli üzgünüm. Olmamış hissedilemiyor ya da ben bu tarz konuda çok iyi kitaplar okudum diye bana yetersiz geldin, üzgünüm. 

Beni bağışlayın da ben sevemedim. İçerikte değindiğim yerlerde çok rahatsız oldum. Ne Ellen ne Flint beklentimi karşılayacak bir karakter değildi, seveceğim bir ilişki yaşanmadı geçmişleri bana geçmedi o acıyı hissetmedim. Dokunuşlar boştu bakışlar boştu, hint dizilerinde bile his vardı da işte... Kitabı okumayı düşünenler varsa beklentisiz okumalılar ya da bir şeyleri göze alarak başlamalılar. Yukarıda değindiğim noktalara takıntılı değilsiniz, benden daha fazla keyif alacağınız bir gercek. Ben harici herkesin okuduğunda beğendiğini görebiliyorum. 

İlişkisi yolunda gitmeyen ittirerek devam eden sevgili gibi hissediyorum kendimi, partnerime sorun sen de değil ben de diyorum sanki. Bunu söylüyorum ama asıl sorunun sende olduğunu fark et diye gözünün içine bakıyorum belki. Ortada bir sıkıntı da, irdelemek yerine okuyup geçsem sever miydim? Ya da yazar irdeleyerek daha güzel yazsa ben de aşık olur muydum? Şüpheli.
“Duygular bizim en iyi pusulamızdır.”

Flint Hopkins, hukuk bürosunun üzerindeki daire için mükemmel bir kiracı bulduğunda işlerin tepetaklak olacağından habersizdir. Yeni kiracısı Ellen müzik terapisti olmanın hakkını verir: Gün boyunca söylenen şarkılar ve susmayan müzik sesi genç adamın kozasının içine sızar. Acımasız avukat, kendi iyiliğini düşünerek bu fazla çekici, sürekli sevdiği melodileri mırıldanan kızıl saçlı kadına tahliye bildirisi gönderir. Ancak Flint’in otizmli oğlu Harrison ondan hoşlanmıştır ve şans Ellen’dan yanadır.

Flint ve Ellen’ın arasındaki tutku-nefret ilişkisi güzel ve trajik bir hikâyeye dönüşür. Hayat önlerine engeller koyarken aşklarına sahip çıkmak için vermeleri gereken zor bir karar vardır.

Aşk mı yoksa sorumluluklar mı galip gelecektir?
(Tanıtm Bülteninden)






Küçük Tatlı Yalanlar - Jill Shalvis || Kitap Yorumu


 Özgün Adı : Sweet Little Lies
Kitap Adı : Küçük Tatlı Yalanlar
Yazar Adı : Jill Shalvis
Seri Bilgisi : Heartbreaker Bay #1
Çevirmeni : Zeynep Yeşiltuna
Sayfa Sayısı : 359
Yayınevi : Nemesis Kitap
Baskı Yılı : 2019
Kitaba Puanım : 5/5
Herkese merhaba, güzel dostlar.
Sevdiğimiz türden okuduğumuz kitaplardan bazısı yüzümüzü güldürürken, bazısı bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Bazısı da kendine hayran bırakırken aşık olunası karakrerleri hayatınıza dahil ediyor. Bu yıl okuduğum kitaplar arasında tam puan alarak en sevdiğim 3 kitap arasına girmeyi başaran bir kitap olurken, her daim okuyacağım favorilerim listeme girdi.

Şu kadarını söylemeliyim ki, aldığı övgüleri hak ediyor. Küçük Tatlı Yalanlar ile yazar  hayatınıza dahil olacak enfes karakterler okura sunuyor. İnanılmaz eğlenceli, inanılmaz hareketli, inanılmaz sevilesi karakterli şahane bir kitap... Sizi aşka dostluğa doyuracak içinizi eritecek vee ateş basmanızı sağlayacak. Seriye başlangıç kitabı da böyle olur dedirten türde, bayıldım bayıldım ve bayıldım...

Bir romantik komedide isteyebileceğiniz her şeyi bu kitapta bulabiliyorsunuz. Karakterlerin arasındaki kimyası, eksik olmayan kahkahası, yeterli miktardaki cinsel gerilimi, aile bağı, bağışlanma duygusu, sorumluluklar, bacakları titreten aşk ve ters içinde bırakan şehvet! On numara beş yıldız bir hikaye.

Finn ve Pru ilk karşılaştıkları andan itibaren aralarındaki etkileşimlerin yoğunluğu, çatırdayan elektrikleri ve tek vucut olduklarında ortaya çıkan sıcaklık  kitabımın sayfalarından dışarı çıktığını hissedebiliyordum. *abartmıyorum asla!* Bunların hepsi büyüleyiciydi fakat bir unsur vardı ki beni kör eden; Finn'in ta kendisi! Finn kadar büyüleyici hiçbir şey yoktu. Şey, öhhö, aşklarını sayarsak bir şey daha varmış.

Daha önce Jill Shalvis kitabı okuyanlar daha aşınadır elbette ve bu söylediklerime de destek çıkacaklarını düşünüyorum. Kitaplarında destekleyici karakter kadrosunun da ana karakterler kadar renkli ve ilginçler. Bu kitaptaki karakter kadrosu ise harika! Her birine çok güldüm her birine bayıldım, tekrar söylüyorum böylesi bir arkadaş grubunun parçası olmayı çok isterdim. Beni de Pru'yu aralarına kabul ettikleri gibi kabul edebileceklerinden eminim. Tek sorun bir adet Finn O'Riley vardı ve onu da Pru kaptı. Şanslı sürtük...

Finn'in arkadaşlarının, sanki Pru da o grubun bir  parçası, sanki yıllardır onlarla birlikteymiş de hep tanıyormuş gibi hemen sevmesini okumanız gerekiyor. Nasıl bir arada olduklarını, birbirlerine verdikleri değeri, her zaman için birbirlerinin arkalarını kollamaları çok gerçekçi ve çok samimi hissettiriyor. O'Riley's Pub'da oturup Pru ile sıcak kanat yemek ve Finn'in o mükemmel çok seksi vücuduna bakmak, orada vakit geçirmek, tüm ekiple dart oynamak isteyeceğinize eminim. Çünkü ben istedim.

**Gelelim nasıl ve ne şekilde yolları kesişmiş ve neler olmuş? Burasından sonrası spoiler barındırıyor, zaten yorumun detayını bundan ötürü bloga sakladım ama değil mi?**

Finn ve Pru'yu birbirine bağlayan kader, çok can yakan bir hikâyeye ve dahası kızımızın vicdanına bağlanıyor. Sekiz yıl önce henüz bir ergenken katıldığı parti dönüşü babasının onu alması ile alakalı bir iletişimi olur Pru'nun. Sonrasında alkollü şekilde araç kullanan babası ve annesi karıştığı bir kazada canından olurken birçok insana da hem maddi hem de manevi zararları olur. Sırf bundan sebep kızımız hayatı boyunca derin pişmanlıklara sarılır. 

Pru, San Francisco'ya taşınıyor, orada bir tur teknesininde kaptan olarak yaşıyor ve şu anki hayatı konusunda bir şikâyeti yok. Onun ufak bir sırrı da var. Bu sırrı bilen kişi sayısı bir, o da kişi de eskiden sevgili olduğu ama yürütemeyeceklerine inanıp dost olmayı tercih ettiği patronu Jack. İçinde barındırdığı korkunç hislerden haberdar ve trajik kazaya karışan herkesi takip ettiğinide bir tek Javk biliyor. İsmini gizleyerek kazadan etkilenen tüm insanlara yardım ediyor. İyi olduklarından emin oluyor, hayatlarını daha iyi hâle getiriyor, bunun için çabalıyor; is buluyor, yurt buluyor, burs buluyor, resmi evraklarda vs yardımı dokunuyor... Dahası hayallerini gerçeğe dönüştürmek için ihtiyaç duydukları her şeye sahip oluyor.

Kazada babasını kaybeden biri var, onunda diğerleri gibi güzel bir hayatı olup kötü etkilendiğini düşünerek endişe duyuyor fakst görünürde olandan daha fazlasını çok çok sonraları öğreniyor. Sıradaki hayatına dokunarak mutlu olmasını sağlayacağı adama yoğunlaşıyor. Finn O'Riley. Uzaktan izliyor, onun için binasının çıkış kapısının baktığı avlusunda bulunan dilek çeşmesine çeyreklik atarak aşkı bulmasını diliyor, tabi aşkı onda bulması bir mucize... O öyle düşünüyor, o kısmı okuyanlar yaşadığı bocalamaya kahkahalarla gülmüştür eminim. Pru'nun düşünmeden edemediği bir pervane misali ateşe uçuşmasını sağlayan bu seksi adama vuruluyor.

İşler ters gitmeden gerçekleri anlatması ve ondan deli gibi etkilendiğini onsuz nefes alamaz olduğunu göstermesi gerek ama ne olsun? Finn o söylemeden gerçekleri öğrenip kızıyor. Biraz ahmaklık yapıyor da diyebiliriz aslında. Ufak bir ayrılık sonrası pişmanlık ve daha sonra vuslata eriyor cağnim çiftim.

Pru'yu çok sevdim ben. Yaşadığı onca kötü olaya rağmen mutlu olmaktan ve gülümsemekten asla vazgeçmemesi onun ne kadar güçlü biri olduğunun kanıtı. Dışa açık, özverili, verici, istekli, pes etmeyen bir karakter. En çok onun mutlu olması gerekiyor ve mutlu olduğunu okumak beni de inanılmaz mutlu etti. Finn ona iyi geldi, birbirlerine iyi geldi. Finn ise bu yıl karşılaştığım en tatlı erkekti benim için. Romantik, sevecen, anlayışlı ve en ateşli karakter! Ekibin geri kalanı da çok matraktı. Willa, Elle, Archer, Spence, Sean (Finn'in kardeşinin de umarım bir kitabı vardır. Elle ve Archer arasında gerilimi okurken hissetmemek mümkün değil, onların kitabını okumak için sıbırsızım. Bir de kitapta öyle ponçik öyle tatlı bir karakter vardı ki her ismi anıldığında şeker komasına girecektim. Thor! Çok tatlı bir köpek, kitaplarda hayvan dostlarımıza da yer verilmesine bayılıyorum.

Heartbreaker Bay serisi yeni gözdem olacak gibi... Bunca zaman beklettiğim için de gerçekten pişmanım, daha erkenden alıp daha erkenden okumam gerekiyordu. Küçük Tatlı Yalanlar şahane seri başlangıcı giriş kitabı, inanılmaz sevdim, bayıldım. Jill Shalvis, tüm karakterlerine aşık olmadan bizi bırakmayacak sanki. Serinin devamında neler olacağını görmek için sabırsızlanıyorum.

Yorumumun bu kısmına kadar okuduğunuz için teşekkürler.
Sahip Olamayacağın Tek Erkeği Seç…

San Francisco’da kıyı turları düzenleyen bir geminin kaptanı olan Pru genç ve güzel bir kadındır. Onun için fırtınalı denizlerle başa çıkmak oldukça kolay bir iştir. Asıl zor olan karada onu bekleyen yeni hayatıdır. Yeni evini ve dost canlısı komşularını çok sevmiştir fakat Pru Hariç Herkesin Bay Mükemmeli’ne âşık olmak gibi bir tehlikeyle de karşı karşıyadır.

Ona Aşık Ol, Hem de Sırılsıklam…

Şehrin en popüler mekânlarından birini işleten Finn O’Riley, arkadaşlarına her daim vakit ayıran, bir seksenden uzun boyuyla dikkat çeken, çalışkan bir yakışıklıdır. Finn’le arkadaş olan Pru, o koyu yeşil bakışların hedefinde bulunmanın ne kadar muazzam bir his olduğunu hemen keşfeder. Ancak bir dart okunun karıştığı saçma bir kaza –nasıl olduğunu hiç sormayın– üstsüz gerçekleşmesi gereken bir pansumana sebebiyet verir ve o noktadan sonra da işler arkadaşlık sınırının hayli ilerisine sürüklenmeye başlar. Hem de son hızla…
            
Ve Sonra Ona Gerçeği Söyle…

Pru’nun tek isteği Finn’in mutlu olmasıdır. Her hayali gerçekleştirdiğine inanılan o efsanevi çeşmenin başında tuttuğu dilek, hem onun hem de Finn’in hayatını değiştirmek üzeredir. Pru mutluluk sarhoşu olsa da tedbiri elden bırakmamalıdır çünkü her şeyi altüst edebilecek bir sırrı vardır.
(Tanıtım Bülteninden)