Tadında Aşk Var - Tuğba Atıcı Coşar | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Tuğba Atıcı Coşar
Kitap Adı: Tadında Aşk Var
Özgün Adı: -
Seri Sıralaması: -
Baskı Yılı: 2021
Sayfa Sayısı: 408
Yayınevi: Müptela Yayınları
Kitaba Puanım: 5/5
Her sorunun temelinde kesinlikle sevgisizlik var, artık bunu fark eder hâle geldik. Biri kendini dışa kapatıyorsa, güven sorunu varsa bu ille de evebeynlerden kaynaklı gelen bir sorundur, fark etsin ki kişi, üzerine giderek çözümü olsun. Balım karakteri de tam olarak böyle. Annesinden sebep hayatındaki erkeklere karşı güvensizlik problemi yaşıyor, üstelik kendini kapatıyor zıtlaşıyor geri çekiliyor.

Bir de Kenan bey var ki of of, kesinlikle herkesin başına gelmesi gereken bir şans beyfendi kendisi. O kadar sevdim ve beğendim ki nasıl anlatayım. Başarılı yetenekli olduğu kadar yakışıklı da, zaten Balım'ı alarma geçiren tehlike sirenleri çaldıran da bu. Çocukluktan kalma korkuları, inatçılığı, burnunun dikine gitmesi derken ikili çoğu sefer karşı karşıya geldi. Ama Kenan beyim oy oy bir de maharetli ki sormayın, adamın on parmağı on marifet. Pek bir beğendim pek bir sevdim kendisini.

Tamam tamam ne oldu ne bitti onlardan da kısa kısa değineceğim ki karakterler için düşüncelere bir son verebileyim.

Kendine ait restoranında kendi halinde yaşayıp giderken Balım bir gün biriyle karşılaştı. Yaptığı yemeğine aldığı tavsiye (bunu müdahale sanıp küplere bindi ki yapman guzum yapman etmen diye okudum oraları) ile her şey değişti. Kenan bambaşka bir nedenden dolayı o restorantta bulunuyor olsa da dikkatinden kaçmayan lezzeti yapan kişiyi göz hapsine aldı. Birkaç kez daha gidip görerek bir teklifte bulundu, beraber bir yemek yarışmasına katılmalarını istediğini söyledi. Oralarda detaylar var fakat ondan bahsetmeyeceğim çünkü hikaye o detaylarda saklı. Gel zaman git zaman birbirine zit giden bu çift ellerinin lezzetiyle bir de aşka bulanmak istedi. Duyguları fark etmeleri kabul ederek aşka teslim olmaları biraz aksiyonlu oldu ki o kısımlarda baya eğlendim.

Kenan kesinlikle dışa dönük bir karakter, hissi ağzında ne yapmak istiyora o doğrultuda ilerliyor Balım'ın aksine. Balım ise daha kapalı, eh karakter yolculuğunda kendi ile yüzleşip açılması tamamen Kenan'a yoğunlaşması çok güzeldi.

Neler mi oldu dersiniz? Lezzetli bir pasta yapıldı, eşit olacak şekilde bir çok dilim kesildi, bıçağı tutan yazar, karakterler ise serviste, okuyana lezzetli bir yolculuk sunuyor.

Bir romantik komedi kitabından beklenen her şey kitap içinde vardı. Tuğba Atıcı Coşar kalemiyle ilk bu kitapla tanıştım, uzun zamandır okumak istiyordum kısmeti Tadında Aşk Var'a kısmetmiş. Akıcı anlatımı, eğlenceli benzetmeleri, çekişmeli karakterleri ve hissedilir aşkı (cağnim Kenan) her şeyi güzeldi.
Kesinlikle önerdiğim kitaplardan biri. Yalnız Balım&Kenan çifti de değil kitap içindeki her karakter inanılmaz eğlenceli. Esra&Engin çifti, Balım'ın teyzesi favorilerimden. 😍
Okuyun, okuyun derim.

Bir mutfakta sadece mis gibi kokular ve lezzetli yemekler yoktur. Savaş alanına dönüşme potansiyeli ve tezgâhında aşk mayası da vardır. 

Balım yaşadığı talihsiz olaylara rağmen, hayallerindeki restorana ve mutfağa kavuşmuş genç ve güzel bir kadındır. Kendi gibi inatçı ama bir o kadar da neşeli ve yakışıklı bir adam olan Kenan’dan aldığı teklifle birlikte öğrendikleri karşısında hayatı sarsılacaktır.

Kenan, Balım’a aslında hiç de istemediği bir teklifi yaparken aynı zamanda nefsiyle savaşmak zorunda kalacağından hiç haberi yoktur.

Birbirleriyle didişmekten konuşmaya fırsat bulamayan bu iki karakter aynı zamanda bir ekip olup yarışmaya hazırlanmak zorunda kalırsa o mutfakta neler yaşanabilir?

Karşısında ondan uzak durmasına izin vermeyen çok yakışıklı ve karizmatik bir adam varken Balım aşktan ne kadar kaçabilir?

Balım ve Kenan’ın düştükleri sorunun içine kalpler katılacak. Mutfakta yemekle birlikte tutkulu da bir aşk pişerken ortalık biraz dağılacak.

Peki, kavgayla başlayan bir ilişki aşka dönüştüğünde sevgi ve tutku kaç ölçek olacak dersiniz?

“Önlükler giyilsin, başlıklar takılsın ve aşk savaşı başlasın!”

Nefret Oyunu - Sally Thorne | Kitap Yorumu

 

Yazar Adı: Sally Thorne
Kitap Adı: Nefret Oyunu
Özgün Adı: The Hating Game
Seri Sıralaması: -
Baskı Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 384
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Kitaba Puanım: 5/5
Arkadaşlar nefeslerinizi tutarak okuyacağınız keyifli bir kitap yorumuyla geldim. Baştan söyleyeyim ki asla hayatta büyük laflar etmeyin, Lucy gibi 🤭 Nefret ediyorum diye dolaştığı adama daha sonrasında dut gibi aşık olurken büyük bir şok geçiriyor tabi. Efendim, Lucy Hutton, Joshua Templeman ismini dahi duymaya tahammülü yok, hatta ondan nefret ettiğini her yerde hatırlatacak ipuçları bırakıyor. Bilgisayar sifresine ondan sonsuza kadar nefret ettiğini kadar hemde.  Joshua ise özüne baktığımızda -üzgünüm Lucy, bir göz doktoruna falan görünmen gereken durumlar var.- hiç de nefret edilecek bir adam değil.

Tabi ki bu duygular karşılıklı olmaktan biraz daha fazlası... Yine de, ikisi de Bexley & Gamin Yayıncılık da ortak CEO'larından birinin yönetici asistanı olarak hizmet ettiğinden, profesyonel olarak bir arada olmak zorundalar. Lucy ve Joshua, zıt kutuplardır ve kendileri her ne kadar farkında olmasa da birbirlerine inceden inceye çekilirler. Başlangıç olarak birbirlerini elt etmeye, önde olmaya, ikisinden birinin patronlarınca öne gecmemesi için sürekli olarak irade ve üstünlük savaşına girişirler. Sonrasında gelişen olaylarla birbirlerini gerçekten tanımaya da başlarlar.

Lucy dışarıdan arkadaş canlısı, işkolik biri olarak tanımlayabilirim. Parlak renkli kıyafetleri tercih ediyor ve fazlasıyla tuhaf biri. Aslında Lucy kendini çok kolay şekilde öne çıkarmayı seviyor, dikkatleri üzerinde toplamayı ve hatta -bence tabi- fazla alıngan. Yani, en ufak sayılacak bir konuyu da büyüyüp kendini doldurabiliyor ve yanlış anlamaya da müsait, kendine has bir karakter. Joshua ise ahhh üzümlü kekim, bu adamı neden hep yanlış anlıyorlar ki. Dışarıdan bakıldığında acımasız biri gibi duruyor hatta çoğu iş arkadaşı ondan korkuyor, nefret ediyor (siz benim yiğidime kurban olsun pislikler 😒). Belirlediği düzenine göre her gün farklı bir renk gömlek giyen, masasını titizlikle düzenleyen ve (bakın burası çok önemli) son derece yakışıklı karakterimizdir.

Kitap konusu bu iki kendine has karakterlerin terfi savaşı esasında. Lucy'nin çocukluk hayali bir yayıncı için çalışmaktır ve çalıştığı konumun üstüne çıkabilmek için elinden geleni yapacaktır. İşi alırsa patron olacak, savaşı kazanacaktır. Eh, Joshua izin verirse elbette. 🤭 Joshua, gerekli donanıma sahip olduğu için kendinden emindir. Asla d taviz vermeyecek merhamet göstermeyecek bu savaşı kazanmak için elinden geleni yapacaktır. Bir eli arkasında bağlıyken Lucy'yi terfi için yenebileceğini biliyordur. Efendim, riskler artar, rekabet harlanır ve aradaki elektirik daha yoğun hale gelirken bir şeyler de değişir. Oynadıkları bu "nefret oyunu" artık yeni bir boyut kazanmıştır. 

Lucy, Joshua'yi farklı bir pencereden bakar, gördükleri ise onu şaşırtır, sandığının aksine derinlik olduğunu fark eder. Joshua cephesunde de farklılıklar olur, Lucy'ye karşı biraz koruyucu, hatta belki birazdan fazla sahiplenici hisler duymaya başlar. Ah, tabi ki birbirlerinden nefret ediyorlardır, nefret ediyorlar mıydı ki son durumda? Evdeki hesapla çarşıdaki hesap denk tutmayınca neler mi oldu dersiniz, heh o kısmı öğrenmek için de bu iki çılgının hikayesini okuyarak merakınızı giderebilirsiniz.

Tam bir romantik komedi olup, sizi girdiğiniz buhrandan çıkarıp yüzünüze yapıştırdığı gülümseme ile kitabın kapağını kapatacağınızı söyleyebilirim. Başlarda biraz bocaladim hatta Elif ile bu konu hakkında konuştuk da (cağnim Elif Kaplan öpüyorum) hemen hemen aynı fikirdeyiz. Benden önde okurken bugün atak yaparak bitirdim. 🤭 Kurgu sizi sıkmıyor, gidişat hakkında kolay tahmin edebiliyorsunuz. Sally Thorne bu kitapla keyifli vakit geçirmemi sağladı ve diğer kitaplarını da çok merak ediyorum. Yakın zamanda da edinip okuyacağım. 😍

Kısaca  eğlenceli karakterler, biraz rekabet, biraz aile dramı ve oldukça ateşli yakınlaşmalar içeren bir hikaye okumak isterseniz, Nefret Oyunu'nu satın alabilirsiniz. Gözüm kapalı öneriyorum.
Düşman (isim):
1) Bir insanın yenemediği ya da üstesinden gelemediği bir rakip
2) Bir insanın felaketi
3) Joshua Templeman
 
Lucy Hutton ve Joshua Templeman birbirlerinden nefret ediyordu. Bu sadece hoşlanmamak ve birbirlerine katlanmak zorunda kalmak da değildi. Gerçekten nefret ediyorlardı. Ortak iki CEO’nun asistanları olarak karşılıklı çalışırken, duygularını pasif agresif yollarla birbirlerine göstermekten de hiç çekinmiyorlardı. Lucy, Joshua’nın işine neşesiz, sıkıntılı ve titiz yaklaşımını anlamıyor, Joshua ise Lucy’nin parlak elbiselerinden, acayipliklerinden ve iyimser tavrından dolayı hayrete düşüyordu.
 
Şimdi, aynı terfi için çabalarken çekişmeleri doruk noktasına ulaşmış ve Lucy, bu son oyunları neredeyse onu işinden edecek olmasına rağmen geri adım atmayı reddetmişti. Fakat Joshua ve Lucy arasındaki gerilim kaynama noktasına gelecek ve Lucy, belki de Joshua’dan nefret etmediğini fark etmeye başlayacaktı. Hatta belki de Joshua’nın da ondan nefret etmediğini. Yoksa bu sadece başka bir oyun muydu?
 
“Plajda bir gün için mükemmel bir seçim olacak mutlu bir hikâye, gerçekten harika.” –Kirkus Reviews

“Komik, zekice, yeni ve ilk sayfasından en sonuna kadar tamamen eğlenceli. Kesinlikle öneriyorum.” –Susan Elizabeth Phillips, New York Times çoksatan yazarı

“Bağımlılık yapacak, büyüleyici bir ilk kitap. Nefret Oyunu aşk (ve nefret) ve heyecanla dolu.” –Christina Lauren, New York Times çoksatan yazarı

“Sally Thorne, aşk hikâyelerinde kahkahayı özleyenlerin isteklerini yerine getiriyor. Karakterlerin sivri zekâlarının birbirleriyle çarpışması son derece komik, iğneleyici, seksi ve gerilimle dolu. Sonuç, Joshua daha Lucy’nin kalbini çelmeden okuru kendine âşık edecek. Haylaz, alaycı, romantik bir hikâye.”
–Sarah MacLean, Washington Post-

“Muhteşem, iğneleyici ve çok komik, yeni bir ses. Nefret Oyunu romantik komedi dünyasını kasıp kavuracak. Bugüne kadar okuduğum en iyi kitaplardan biri.” –Kristan Higgins, New York Times çoksatan yazarı

“Bazılarınız sadece ofisten uzaklaşmış olmak için plajlara kaçmış olabilir ama bize göre bu komik ve romantik ofis komedisi fikrinizi değiştirebilir. Lucy ve Joshua’nın hikâyesini keyifli ve seksi bulacağınızı biliyoruz.”
–Bookish-

“Thorne, dikkat edilmesi gereken güçlü bir yazar. İlk kitabı okurların, her ne oyun oynarlarsa oynasınlar Joshua ve Lucy’yi desteklemesine sebep olacak.”
–Library Journal- 
(Tanıtım Bülteninden)


Aşka Rehin - Sümeyye Akarçay | Kitap Yorumu


Yazar Adı: Sümeyye Akarçay 
Kitap Adı: Aşka Rehin
Özgün Adı: *
Seri Sıralaması: Rehine #2
Baskı Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 608
Yayınevi: Optimum Kitap
Kitaba Puanım: 4/5
"O bir aşık! Körkütük hem de... Sarhoşken bile aşkına ihanet edemeyecek kadar kara sevdalı..."

Herkesin aklında yer edinen, ne kadar zaman geçerse geçsin ilk okuyuştaki hisleri hissettiren sevdiği kitaplar vardır. Bu kitapta benim için öyle. Yıllar önce Facebook da yazar sayfasında bölüm bölüm paylaşırken Sümeyye heyecanla okur, anlık hislerimizi dökerdik. Aşka Rehin beni hep o anlarıma götürür, bir başka özeldir bana kitap. Bir de esas kahramanımız var ki, ne kadar anlatırsam anlatayım bir yanı hep eksik kalır Burak, hayatın bir kez olsun yüzüne gülmediği her döneminde acılar yaşattığı bir karakter. Saygılı, sevgili, sadık, sadakati sorgulanmaz bir adam kendisi; yakışıklıdır da üstelik.

Bir de içine sakladığı sevdası var, Betül. Çocukluktan tanıyıp genç kadın olduğu onca zamana şahitlik ettiği, başta masumane duygular besleyerek gittikçe aşık olduğu Betül. Benim hiç sevmediğim her hareketi gözüme batan ama Burak'cığımın her haliyle sevdiği Betül.


Daha önce de bahsini ettiğim gibi, serinin ikinci kitabı. İlk kitapta karşılaştığımız yan rollerdeki karakterlerimizin aralarında çatırdayan elektirikle harlanan aşkı Aşka Rehin ile devam ediyor. Rehine kitabındaki Esma ve Baran'ı burada evli mutlu birbirinden bilmiş zeki çocuklarıyla birlikte görüyoruz. Burak, yanında çalıştığı can dostum dediği Baran ile hayatına Betül giriyor. Başlarda dikkat etmediği bu güzelliğe zamanla kayıtsız kalamayarak öyle güzel seviyor ki, insanın içi eziliyor. Bu yüzden Burak sevgim sorgulanamaz benim, en sevdiğim karakterlerden biridir o. Betül ise kelimenin tam anlamıyla hislerini en uçlarda yaşayan biri diyebilirim onun için. Bazı noktalarda davranışları açısından elbette ki hak verdim, çocukluktan kalma korkuları ikilemleri hayata karşı kendini savunma şekli vs vardı fakat bazı davranışları çileden çıkarır cinstendi. Betül korkularına sığınarak çok ciddi hata yaptı ve bunun cezasını da çekti. Kitabın uzamasını sağlayan olaylar genel havaya hareketlilik katmıştı, ha sorarsanız olsa mıydı olmasa mıydı, benim için fark etmeyecekti. Kitaba başladığım heyecanla okuyup bitirdim.

Kitapta en dikkatimi çeken bir karakter vardı. Evet evet, Ömer 😍 Benim adamım. Esrarengiz ve gizemli oluşu kalpleri çalıyor ama uyarı, o Hayat'a -bana- ait. 😏

Serinin baskılarını bulabilirseniz öneririm. Okumanızı isterim.

"Kalp, kim onu seviyorsa ondan uzaklaşıyor ve aşkını en imkansız olan kişide buluyordu."
"Aşk perdenin arkasına saklanmış güçlü bir ışıktır. Perdeyi çekince gözlerin kamaşır." 
Bir yanda platonik bir âşık, diğer yanda aşkı arayan bir kız! Betül asla aşık olamayacağını düşünüyordu. Beklenmedik bir zamanda Tolga ile yakınlaşmaları, kalbinin ona oynadığı en büyük oyundu. Hayatının oyununu düğün günü bozarak gözlerindeki perdeyi kaldırır.

Burak, dört senedir içinde büyüttüğü aşkını usulca yüreğinde yaşamış, hiç kimsenin bilmesine izin vermemiştir. Sevdiği kişinin, hayatını değiştiren patronunun biricik kız kardeşi olması, birçok açıdan sorundur. 

-Yıllardır ağabeylik yaptığı kıza böyle güzel duygular besleyebilir mi? 
-Ona dokunmadan bu kadar güçlü karşılıksız sevebilir mi? 
-Aşk, platonik olmaktan çıkıp sevdiğini haykırabilecek midir?
(Tanıtım Bülteninden)