Yazar Röportajı #4 İlknur Birdal - Karanlığın Külleri



 “Basit yaşayacaksın, basit”  demiş Nazım Hikmet, “Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi.” Durup nefeslenmiştir de, ardından eklemiş; “Çay simit ve peynirle.”
Öyle değil midir hayat? Basit. Onca duyguları üçerli beşerli satırlara doldurup kalbimizi titreten şairlerin, yazarların yazdıkları gibi, doğru değil midir sahi?
Bir an gelir kahkahalara boğduran bu özel kalemler bir başka anda güldürdükleri gibi ağlatır da.

Sevgili İlknur Birdal, bize biraz kendinden söz eder misin?

Sıradan, her duyguyu içinde barındıran basit biri. Öfkeli, kıskanç, hırslı, duygusal, kinci. Yani iyi ve kötü birçok duyguyu yaşayan sıradan biriyim aslında :)

Hayatında en fazla iz bırakan bir olay ya da durum oldu mu? Olduysa bunlar nelerdir?

Her insanın hayatında muhakkak iz bırakan olaylar olmuştur. Benim anne ile babamın ölümüydü.

En çok yoksunluğunu yaşadığın şey neydi?

Anne sevgisi.

Her insanın hayatında bir kez olsun söylediği “keşke”ler ya da “iyi ki”ler vardır. Sizin hayatınızda da bu ikisinden en çok hangisi baskın?

Her insan bence defalarca söylüyor bu iki kelimeyi. Eşittirler sanırım benim hayatımda. Keşke dediğim çok an da oldu iyi ki dediğimde.

En çok da iyi ki diyebileceğin tatlı anların birikmesi dileğiyle. Peki, içindeki yazma aşkı ilk ne zaman ortaya çıktı? Seni yazmaya iten nedenler nelerdi?

Çok teşekkür ederim. Yazma aşkı ortaokul yıllarından beri vardı. Kompozisyon, şiir karalar dururdum. Duygu tahvilleri yapmaya bayılır, günlüğümün sayfalarını bir duyguyu irdeleyerek doldururdum. Yazmayı seviyorum ve nefes aldığımı hissediyorum yetmez mi?

Bir nevi terapi yöntemi gibi yazmak, öyle mi? Yazmanın sana kazandırdıkları ve elbette ki kattığı çok şey vardır. Bunlar neler?

Kesinlikle terapi gibi. İnsan bazen kendi dertlerinden kaçmak istediği zaman kitap okuma alışkanlığı varsa kitap okumak ister. Bende yazmak istiyorum. Kendi kasvetli hayatımı düşünmektense karakterlerimin ilginç ya da eğlenceli hayatlarına dalıyorum. Bundan iyi terapi mi olur? Yazmak bana birçok hayatın ve bambaşka diyarların kapısını açıyor. Ve biliyorum ki ben istemediğim sürece o kapı kapanmayacak. Sadece sizin giriş izninizin olduğu saklı bir bahçe hayal dünyası ve insanlar her satırı sizin dünyanızdan okuyorlar. Yazdıklarım benim küçük krallığım :)

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildin? Ya da kendini ‘yazar’ olarak tanımlıyor musun?

Ben daha çok yolun başındayım. Kendime yazar demek çocukluğum ve hayatım boyunca okuduğum yazarlara haksızlık olur. Yandım demek için kırk kez, beklide daha fazla fırına atılmak gerekir. Ben daha piştim diyemezken yandım demek ne haddime? Hem bu takdiri okuyucunun vermesi gerekmez mi?

Kesinlikle öyle, pişmeden piştim demek bence de yanlış bir durum olurdu. Kalemini az çok bildiğim için "Yazar" gözüyle baktığım ender yazarlardan birisi de sensin. Yazmak zaten yürekten gelen bir sevgi ırmağıdır. İçinde olmadan birinin ne kadar pratik yapsa da bir şeyleri yazabileceğini düşünmüyorum. Sence de öyle değil mi? Yani yazmak elbette ki yetenek işi.

Çok teşekkür ederim umarım buna layık olabilirim. Kesinlikle yetenek de gerekiyor. Yazmak aşk isteyen bir iş. Bir işi severek yapmıyorsan ne anlamı var bunun? Neden zorluyorsun? Seveceğin mesleğe yönel. Geçen gün bir mesaj aldım. Kafamda bir kurgu var nasıl yazmalıyım diye bana soruyor. Bir insan bu soruyu sorabiliyorsa yazmasın, sadece okusun.

Bıraksın gerçekten yüreğini koyanlar yazsın. Eline bir kitap alıp okumadığı halde yazmaya Sevdiğim bir özlü söz var. Yazmak için okumak, okumak için yaşamak gerekir. Sanırım böyle bir şey.

Kesinlikle doğru bir söz. "Yazmak için okumak, okumak için yaşamak gerekir." Peki kitaplarını yazarken seni zorlayan yönleri oldu mu? Satılık ve Karanlığın külleri, her ikisi de derinliği olan kitaplar.

Ben pek planlı yazan biri değilim. Hikâye yazdıkça şekil alıyor ve hiç beklemediğim bir anda bambaşka bir boyuta ulaşıyor. Bunun artısı kadar eksisi de olduğunu Satılık’ta keşfettim aslında. Satılık ilk, hikaye olarak yazılmıştı ve kitaba döndüğünde çok fazla olaylı olduğunu düşündüm. Bazı yerlerde gerçekten abartmışım. Acemiliğimden sanırım. Zira Satılık’ı baştan yazmış olsam ortaya çok başka bir hikaye çıkardı diye düşünüyorum. Ben Satılık’ı yazmaya başladığım dönemde çok fazla ünlü hayran hikayesi vardı ve bunlar bana o kadar uçuk geliyordu ki, böyle hayatlar da var demek istedim. Çok ön yargıları olan bir milletiz. Anlamadan eleştirmeyi de severiz ya, hani ben Aysel ve Hüzün ile bu yargıyı yıkmak istedim aslında. Hayat toz pembe değil. Sonu mutsuz bitmeye musait bir kurguydu aslında ama orada biraz daha iyimser olup kitaplarda bari mutlu olsunlar dedim. Birazcık olsun o hayatlara bakışı değiştirebildiysem ne mutlu bana. Hayat inişler ve çıkışlarla doludur ve umut her daim vardır. Satılık öyle bir kurguydu benim için. Karanlığın Külleri ise Satılık’a nazaran aşk üzerine kurulu. Sütten ağzı yanan bir adamla, yıllar boyunca sevdiği adamı elde etmeye çalışan bir kadının hikayesi.

Aslında yazdıklarımızın da bizle beraber yaşadıklarını düşününce onlarında mutlu sonu hak ettikleri fikrindeyim. İyi ki onca yaşanan zorlukların sonunda mutlu bitti hikayeleri.

Peki değiştirmek isteseydin ve elinde bir fırsatın olsaydı, hayatında ya da kitabında değiştirmek istediğin yer neresi olurdu?

Kitabım kalsın, hayatımı değiştireyim ve bir dakikalığına olsa da annemle babamı görebileyim. Babamı kaybedeli çok olmadı ama felçli olduğu için konuşamıyordu. Seslerini özledim ve kokularını. Öyle bir dakika olsaydı keşke.

Karakter oluşturmak için çok insan tanımak gerekiyor mu?

İnsan doğası ve yaşamı gereği hayatında birçok insan tanıyor ve karakterleri yeri geldiğinde onlarla özdeşleştiriyor. Bu biraz kurguya ve karaktere bağlı. Örneğin bir doktorun hayatını yazacaksınız doktor birisini ve onun hayatını tanımanız gerekir.

Bir romanın başarılı olabilmesi için sence olmazsa olmaz koşul nedir?

Sanırım bu soru benim için biraz zor oldu. Başarı tartışılır. Nasıl bir başarıdan söz ediyoruz? Bu soruyu net bir cevap veremem sanırım.

Her yazarın ya da okurun diyeyim kendine örnek aldığı severek okuduğu yazarlar vardır. Ve izleyip de etkisi altında kaldığı filmler. Bunlar hangileriydi diye sorsam neleri söylersin bana :)

Babam ve Oğlum filmi beni çok etkilemişti. Yazar olarak direkt bir kişi yok ama Türk ve Dünya klasiklerini çok severim. Özellikle Yaşar Kemal dilini çok sevdiğim bir yazar. Betimlemelerle hikâyeyi boğmadan tek bir konuşma cümlesiyle sizi tamamen içine çekiyor. Şimdiki zaman gibi nasıl desem süslü harfler yok. Biraz ağdalı olabiliyor bazen ama tek bir cümleyle bitiriyor sizi. Ve şair olarak vazgeçilmezim Orhan Veli Kanık. Garip Akımı dediğimiz fakir edebiyatı ile çok basit kelimelerle gönüllere oturan dizeler yazmış. Kesinlikle onun gibi bir şair olabilmeyi isterdim.

Şiirle aranın iyi olduğunu biliyorum. Hatta Satılık'ta bölüm başlarında yazdığın şiirleri okudum ve her bir mısra beni benden almıştır. İlham kaynağın ne diye sorsam cevabı ne olurdu?

Satılık da şiir yazarken bölüme uygun olmasına ve bölümü anlatmasına dikkat ettim. Normalde öylesine yazarken o an ne çıkarsa onu yazıyorum. İlhamı ne bilmiyorum açıkçası. Bazen düşünürüm kelime çıkmaz ama bazen kendiliğinden gelir. Çocukluğumdan beri şiir yazıyorum. Sanırım alışkanlık oldu. Gerçekten emin değilim

Peki ileride bir gün şiir kitabı çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Şimdilik öyle bir planım yok. Kitaplarımda şiirlerime de yer verdiğim için o isteği karşılıyor gibi. Ama ilerisini bende bilmiyorum.

Çoğu yazar kitaplarında -ki buna amatör yazan kişilerde dahil- gerçek hayattan kesitler de eklemekte. Kitabınızda ya da kitaplarınızda yazdığınız karakterlerde gerçek hayattan kesitler var mı?

Elbette. Karakterleri harmanlarken mutlaka etkilendiğimiz ya da bir özelliği dikkatimizi çeken insanlar oluyor. Mesala Hüzün’ün Devran ile istemeyerek yaşadığı ilişkiden sonra ona aşık olması örneği var etrafımda. Elbette satılması değil sadece aşık olması. Ufak detaylar yani. Mesala ikinci kitabımda kız karakterin annesi felçli ve o bölümleri yazarken ve kadının hastalığını tarif ederken babamı düşündüm. Afra'nın annesinin her şeyiyle ilgilenmesi gibi bende babamla ilgileniyordum. Yazdığım hastalığın belirtilerini ve hastalık evresini bildiğim için ve o hastaya yapılan bakım konusunda bilgi sahibi olduğum için babamın hastalığını kullanmıştım. İnsanlar o hastalığın detaylarını okurken duygulanmayabilirler mesela ama ben ağlayarak yazdım. Çünkü gözümün önünde öyle bir hasta vardı.

Zor bir durum. Hem de çok zor. Kimsenin yaşamamasını ummaktan başka ne bir söz söyleyebilirim. Bir kitap yazma süreci sence tahmini ne kadar bir süredir sizce?

Sağ ol canım içten bir amin diyorum. Soruna gelince çok değişken ya. Bazen oturur kısa bir sürede sayfalar yazarsın bazen tek kelime çıkmaz. Mesela Karanlığın Külleri 6 ayda sadece 150 sayfa olmuştu. Satılık 1 yılda tamamlanmıştı. Değişiyor yani cidden.

Özetle bir kitabın yazılma düzenlenme süreci yazarın ruh haline göre değişim kazanıyor yani, öyle mi?

Kesinlikle. Mesala şu an yazdığım komedi kurgusunda moralim bozuk ise bir harf bile yazamıyorum.

Kitapların senaryolaştırmak için teklif geldi, yazdıklarından en az birini filme çekileceği söylense ne hissederdin ve kararın ne olurdu?

Mutlu olurdum. Ve elbette filme çekilmesini isterdim. Sanırım Tadımlık Aşk ya da Aşk Aptallıktır derdim.

Son olarak eklemek istediğin, okurlarına söyleyeceğin bir şey var mı?

Hepsine çok ama çok teşekkür ediyorum. Daima yanımda oldukları ve beni destekleri için. Umarım daima yanımda olurlar. Onlara çok şey borçluyum.


Her aşk kendi sınavıyla cebelleşir.
Devran ve Hüzün...
Onların yolu bir bar kapısında kesişti. Kader hiç ummadıkları anda, hiç ummadıkları bir yerde onları bir araya getirdi. Hayatın karşısında yeteri kadar kırılan kalpleri yeni bir serzenişi daha kaldırabilecek miydi?
Hüzün'ün korumak istediği kalbi, Devran'ın hayatını karmaşalar içine sürükleyen sırları vardı. Pis bir barın üst katında sahip olduğu kızın hayatının bilmecesi olacağını hiç hesaplamamıştı.
Sırlar ortaya çıktıkça değişen hayatlara, her aşkın kendi içinde verdiği savaşlara şahit olacaksınız.
"Sana sahip olmak hayatımda yaptığım tek doğruydu. Söylemesi biraz tuhaf olsa da, hayatım boyunca satın aldığım en güzel hediyesin."
"Sen benim başıma gelen en güzel yanlıştın. Seni Seviyorum Devran... Mutluluk benim için senin dudaklarının arasında ve sen bu gece sadece beni sevdiğini fısılda..."
(Tanıtım Bülteninden)


* * *




Bir adam, küllerinden yeniden doğabilir mi? Ve bir kadın, zifiri karanlık bir yüreğe ne kadar dokunabilir?Kalbini korumak için acımasız birine dönüşen bir adam ve aşkı için savaşmayı seçen bir kadın. Afra ve Devrim'in amansız mücadelesi…Amansız bir mücadeledir aşk; kendinle savaşırsın, duygularınla savaşırsın, sevdiğinle savaşırsın. Bir an gelir ayrılıkla savaşırsın. Acısıyla, yokluğuyla, özlemiyle savaşırsın. Amansız savaşın hiç bitmez aslında. Âşık olduğunda savaşmayı göze almalısın."Seninle ben olmayacak Devrim biz olacağız. Bir bütün olacağız. Hem de öyle güzel olacağız ki, bakan hayran, duyan âşık olacak."(Tanıtım Bülteninden)





0 comments:

Yorum Gönder