Yazar Röportajı #6 Büşra Toraman - Zincirlenmiş Kalpler


Rüyaları gerçekleştirmenin en kestirme yolu, uyanmaktır.
# J.M.Power

Herkesin bir rüyası vardır uyanıp gerçekleştirmek istediği ve gerçekleştirmek için çabalar sarf ettiği. En güzel rüyalarda gerçekleşenlerdir hiç kuşkusuz
Ve rüyalarını gerçekleştiren bir başka güzel insanla daha birlikteyim şu an :)

Sevgili Büşra Toraman, bize biraz kendinden söz eder misin?

1993 yılınca Kocaeli’nde doğdum ve üniversite için Çanakkale’ye gidene kadar da ayrılmadım. Bu sene Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldum. Genel olarak çok sakin bir yapım var. Öyle kolay kolay sinirlenen biri sayılmam. Müzik dinlemeye bayılıyorum. Hemen her şey yaparken müzik dinleyebilirim. Onun haricinde resim yapmayı çok seviyorum ve yabancı dizi/film hastasıyım denilebilir. Kitap okumayı çok seviyorum elbette. Bu tercihimi genellikle fantastik serilerden yana oluyor. Başka bir dünyaya dalmak harika bir duygu. Beş yıldır yazı yazıyor ve bunları paylaşıyorum. Uzun bir süre oldu ve bu süre içerisinde sürekli devam ettim. Üniversite sınavına hazırlanırken, vize ya da finallerimi verirken… Belki klişe bir cümle gibi gelecek fakat yazmak sahiden nefes almak haline dönüştü. Aklıma dolup taşan şeyleri somut kelimelere çevirmek benim için bir rahatlama noktası oluşturdu.

Hayatında en fazla iz bırakan bir olay ya da durum oldu mu? Olduysa bunlar nelerdir?

Hayatımın heyecan dolu geçtiğini söyleyemem. Elbette tüm insanlar gibi bazı kırılma noktaları yaşadım fakat bunlara takılıp kalmadığımı düşünüyorum. Gerçek bir pencereden bakmamı sağlayan şey ailemden uzak dört yıl yabancı bir yerde yaşamam oldu. Büyüyüp, olgunlaştığımı söyleyebilirim.


En çok yoksunluğunu yaşadığın şey neydi?

 Belki yoksunluk belki değil fakat zaman zaman daha konuşkan biri olmayı dilemişliğim vardır. Bazen susmayı karşımdakini rahatsız edecek kadar çok sevdiğimi düşünüyorum.

Uzun bir yol aslında kitap serüveni, peki bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebilirsin? Ya da kendini ‘yazar’ olarak tanımlıyor musun?

İşin aslı kitabımı elime alana kadar buna inanamadım. Çok farklı bir duyguydu. Bazen hala “bunu gerçekten yaptım mı?” diyorum. Kitabımı elime alıp okumaya başladığımda sanki başka birinin cümlelerini okuyordum. İlk defa kendi kelimelerimi kitap kokusu alarak okuduğumda, ismimi üst köşede gördüğümde donup kalmıştım. Sonra kendi kendime gülümseyip kitabı okumaya devam etmiştim. Bence “yazar” güçlü bir kelime ve bu konuda uzun bir süre amatör olarak kalacağımı biliyorum. Kendime örnek aldığım yazarların seviyesine ulaşabilmem önümdeki birkaç yıl boyunca mümkün değil. bunun için çok daha fazla çalışacağım.


Kitaplarını ne kadar sürede yazıyorsun? Yani bir romanın ortaya çıkması ne kadar sürüyor?

Aslında bu kitaba göre değişiyor. Şöyle ki, ilk kitabım Zincirlenmiş Kalpler’i yazmam iki yıl sürdü. Bunun bazı nedenleri vardı elbette. Öncelikle bu yeni bir dünyaydı ve onları iyi tanıtmam, aynı zamanda konuyu işlemem gerekiyordu. Bu yüzden çok dikkatli ilerledim. Başka bir neden okulumun yoğun bir dönemine denk gelmesiydi. İkinci kitap altı ay gibi bir sürede bitti. Bir zemin oluşturduktan sonra tuğlaları üst üste koymak daha kolay oluyor.

Yazmak güzel olduğu kadar meşakkatli bir eylem. Peki sen, ne için yazıyorsun?

Kesinlikle zor bir yol fakat güzellikleri bu zorlukları hafifletiyor. İhtiyacım olduğu için yazıyorum diyebilirim. Çünkü aklımda sürekli o karakterler dönüp duruyor ve ben yazmasam bile maceralar yaşıyorlar. Sürekli aklımda kalmasındansa onları gerçekleştirmek daha doğru görünüyor.


Karakter oluşturmak için çok insan tanımak gerekiyor mu? 

Tanıdığımı söyleyemem fakat bazı küçük ipuçları topluyorum. Kitapta çok karakter kullanmayı seviyorum. Kalabalık bir aile gibi ve her birinin kendi kişiliği, kendi özellikleri olmalı. O yüzden ana karakterler haricinde bazen etrafımdaki insanları inceleyerek o olsaydı ne yapardı diye düşünerek karakterlerin fikirlerini oluşturduğum oluyor. Böylece ortaya farklı farklı, birbirinden bağımsız gerçek kişilikler ortaya çıkıyor.

Kitaplarındaki konuları seçerken nelere dikkat ediyorsun? Karakterlerini nasıl seçip oluşturuyorsun? Yazarken belirli bir teknik kullanıyor musun?

Ben gerçek olmayan şeyler yazıyorum. Kurtadamlar, cadılar, uzaylılar ya da amazonlar fakat aynı zamanda gerçekçi olmasına da özen gösteriyorum. Bana göre yaşanan olaylar olağanüstü olmalı karakterlerin yapısı değil. bu yüzden her ne kadar fantastik bir dünya oluştursam da karakterlerimi abartmamaya çalışıyorum. Bazen konunun yavaşladığı noktalar oluyor. Sayfayı açıp dakikalarca ne yazacağını düşünebiliyorsun. Bu noktada sayfayı kapatmak yerine kendimi yazmaya zorluyorum. İlhamı kovalayıp ensesine yapıştığım çok oldu.

Peki nasıl başladın yazmaya, bu maceraya başlarken örnek aldığın bir isim var mıydı?

Örnek aldığım iki isim var. Onlar da; Rachel Caine ve Stephen King. Rachel’ın her şeyi belli bir mantığa oturtmasına hayranım. Kalemi öylesine akıcı, güzel ve hayran bırakıcı ki kitaplarını okumaya başladığımda ben de yazmak için bir heves doğdu. Stephen King’inse dehşet verici aklına hayranım. Zihninde bir canavar besliyor gibi. Olaylara bakış açısı insanı hep ürpertiyor hem de hayrete düşürüyor.


Bir romanın başarılı olabilmesi için sence olmazsa olmaz koşul nedir?

Ne yazık ki iyi bir roman yazmanın yeterli olacağını söyleyemiyorum. Sosyal medya çağında yaşarken bunu söylemek çok zor. Bu yüzden bir romanın başarısı sadece yazarına değil aynı zamanda yayınevine ve tabi ki okuyucularına bağlıdır.

Kitabı yazarken, kafanda önceden belirlemiş olduğun bir kurgu var mıydı, yoksa yazdıkça mı gelişti her şey?

Kitabın giriş, gelişme ve sonuç kısmını kafamda kurup sonradan yazmaya başladığımı söyleyemem. Genellikle sadece gelişmeyi düşünüyorum. Giriş ve sonuç yazmak benim için daha sıkıntılı. Bazen yazarken düşündüğüm şeyleri değiştirdiğim ve farklı bir yola soktuğum da oluyor. Kelimelerle macera yaşıyor gibiyim bu konuda.

Zorlandığın, takıldığın anlarda, yazmayı bırakır mısın, yoksa kendinizi zorlar, yazmak için direnir misin?

Kesinlikle zorlarım. Bazen kendime sınır koyduğum bile oluyor. O sınırı geçmeden sayfayı kapatmıyorum.

Amazon Üçlemesi Serisini, Zincirlenmiş Kalpler kitabını yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdin?

Zincirlenmiş Kalpler’in ilk kelimelerini yazalı üç sene oldu sanırım. Tam olarak nasıl başladığımı hatırlamasam da deli gibi farklı bir fantastik kahraman düşünüyordum. Arkadaşlarım baskın bir feminist yönüm olduğuyla ilgili benimle dalga geçerken aklıma gelmişti amazonları konu edinmek. Hem farklı hem de güçlü kadınlar vardı. Yazmak için mükemmel bir anahtar olduğunu düşündüm.

Bize kitabını anlatır mısın?

Kitabım polisiye bir girişle başlıyor –ki bu biraz komik çünkü daha önce hiç polisiye kitap okumamıştım. Dizi ve filmlerde çok izlediğim için aşina olduğum bir şekilde yazabildim ama kelimelere dökmek benim için yeniydi. FBI Ajanı olan Gregg Reese’in sekiz yıl sonra evine dönmesiyle başlayan bir macera. Üniversite öldürülen erkek öğrencilerin katilini bulmaya çalışıyor fakat hiçbir delile ulaşamıyor. Ona yardıma geldiğini söyleyen amazon kadınının teklifini kabul etmesiyle olaylar hem kanlı hem de fantastik bir hal almaya başlıyor. Bu süreçte Gregg hem kendini hem de amazonları keşfediyor. Kitap üçüncü kişi ağzından ve Gregg’in bakış açısıyla yazılmış durumda.

Kitap yazmanın senin açından zorlukları var mıydı?

Yazmak açısından bir zorlukla karşılaşmadım şimdiye kadar. Bu konuda hep hevesli oldum. Umarım bu heyecanımı hiçbir zaman kaybetmem çünkü gerçekten yazmayı çok seviyorum.

Kitaplarında en beğendiğin ya da beğenmediğin yerler var mı?

Beğenilmediği noktalar, karakterlerimin fiziksel özelliklerine çok değinmemiş olmamdı. Hikayelerimi okuyanlar bu duruma öyle alışmış ki gözlerine batmamış bile ama ilk defa okuyanlar için dikkat çekmiş. Bu konu üzerinde çalışıyor, daha fazla fiziksel ayrıntı vermeye çalışıyorum. Beğenildiği noktalar ise, güçlü bir kadın karakter oluşturmamdı. Gizemli oğlan, meraklı genç kız yerine meraklı bir ajanla tehlikeli bir kadının iletişimleri üzerine odaklandım. Sanırım bu farklılık dikkat çekti.

Kitapların senaryolaştırmak için teklif geldi, yazdıklarından en az birini filme çekileceği söylense ne hissederdin ve kararın ne olurdu?

Bir film kolik olarak bunu seve seve kabul ederdim.

Kendi kitaplarını yayınlatmak isteyen biz okuyucularına örnek olmak açısından ilk kitabını yayınlatma maceranı anlatır mısın?

Kitabımı bitirdikten sonra yayınevleriyle iletişime geçmeye başladım. Her yoldan onlara ulaşmaya çalışıyordum. Mail, sosyal medya… bulduğum her yoldan mesajlar gönderdim. Yaklaşık bir ay boyunca uğraştıktan ve “biz size döneriz” cevaplarından sonra ara vermek istedim. Birkaç ay sonra tekrar mesaj yollamaya başlayacaktım ama buna fırsat kalmadı ve Ephesus Yayınları benimle iletişime geçti. Attıkları ilk “merhaba” mesajını ve kalp atışlarımı nasıl hareket geçirdiğini hala hatırlıyorum. O an heyecandan bir süre cevap bile verememiştim.

Yayınevi önemi büyük sanırım. Buna nasıl karar vereceğiz peki? Yani hangi yayınevine gitmemiz gerektiğine...

Yayınevi kesinlikle büyük bir etken. Diğerleriyle pek bir iletişimim olmadığı için onlar hakkında bir şey söyleyemem fakat kendi yayınevim hakkında şunları anlatabilirim; yazarın ne düşündüğüne gerçekten önem veriyorlar. Reklam açısından her yolu kullanıyorlar ve kapaklar yazarın istediği gibi olana kadar bıkmadan tekrar tekrar üzerinden geçiyorlar. Her bir aşamaya dahil oluyorsun ve o heyecanı hep yaşıyorsun. Dünyalar tatlısı bir editörümüz de var. Daha iyi bir yayınevi düşünemezdim bile.

Peki yayınevleri nelere dikkat ederler?

Tanıdım ve kapağın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bir yazarı bünyelerine kabul ettikten sonra istikrarlı bir şekilde ilerlemek ve okuyucularla sürekli iletişim halinde olmak da aynı şekilde.

Günümüzdeki edebiyat durumunu nasıl buluyorsun?

Okulumdan dolayı bir senedir okumaya çok fırsat bulamadığımdan son zamanlarda çıkan kitaplar hakkında pek bilgili değilim ama ben genç insanların artık bu dünyada adının geçmesine çok memnunum. Beğendiğim beğenmediğim kitaplar oldu tabi ama her yazar için kendi kitabı kıymetlidir. Bu yüzden hayallerini gerçekleştirdikleri için onlar adına mutluyum.

Son olarak eklemek istediğin, okurlarına söyleyeceğin bir şey var mı?

Bunu her yazardan duyduklarına eminim ama okuyucularımı çok seviyorum. Kritik yerlerde bana isyan etmeleri, karakter hakkında beni sıkıştırmaları, kitabımın daha iyi olması için eksik yönlerini tatlı dilleriyle söylemeleri… her şeyi hoşuma gidiyor. Facebook, Twitter, İnstagram, Wattpad gibi yollarla yazılan her cümleye yanıt verip onların düşüncelerini duymak için sabırsızlanıyorum. Bu yüzden hepsine çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız. Böylece yazma gücü bulabildiğimi düşünüyorum. Fikirler her zaman orada olacak ama okuyan olmadıktan sonra bunların bir anlamı kalmaz. O yüzden hepsi benim için çok kıymetli.






Cinayetler, yalanların ve hırsların arkasına saklanmıştır. Tıpkı bazen aşkta olduğu gibi. O yalanı yaşamak mı isterdiniz, yoksa kaybedeceğinizi bile bile gerçeği haykırmak mı?

FBI Ajanı Gregg Reese sekiz yıl sonra, acı bir şekilde ayrıldığı evine geri dönüyordu. Blacksburg'deki Virginia Tech Üniversitesi'nde seri cinayetler işleniyordu. Dört erkek öğrenci öldürülmüştü ve katilin durmaya niyeti yoktu. Ortağı Kyle'la beraber Blacksburg'deki cinayetleri çözmeye gönderilmiş olan Gregg'in ilk görevi, üniversitede öğretmen rolüne bürünmekti. 

Ve bir kadın Gregg'e yardım etmeye gelir. Gizemli, yabani ve ilgi çekici bir kadın... Belanın kaçınılmaz olduğu bir kovalamaca ve bulmacanın içine düşen Gregg, doğruyu bulmak için gizemli kadının yardımını kabul etmeye karar verir. Yalanlarla örülmüş olan olayların arasında en az yalan olanı bulmaya çalışan Ajan Reese, çok geçmeden elinde olan doğruları da kaybetmeye başlar. 

Tüm bu yalanların içinde gerçek aşkı bulmak ve onu bulduğuna inanmak o kadar kolay mıydı sahiden? Peki ya amazonlara ve daha birçok doğaüstü yaratığa?

Her AŞK kendi hapishanesini yaratır. Ya MAHKÛMU olursunuz, ya gardiyanı…
(Tanıtım Bülteninden)



0 comments:

Yorum Gönder