Maskeli Günlükler Okuma Etkinliği #4 Dilek Taygun - Gelinim | Kitap Yorumu


Yazar: Dilek Taygun
Yayınevi: Mendirek Yayınları
Sayfa: 471
Baskı YılıYılı: 2015
Kitaba Puanım: 3,5 - 4



Sevgili günlük, bu gün sana yazasım tuttu.
Yine güzel bir etkinlik ile gelmiş bulundum buraya. Güzel bir kitap okudum.
Sevdiğim bir yazarın sevdiğim kitabını okumuş olmaktan muazzam bir keyif aldım.
Kızgınlıklarım oldu bu kitapta, üzüldüğüm yerler oldu, ama en çok iç çektiğim yerler. En nihayetinde, her başlangıcın bir sonu olduğu gibi, bu kitap da bitti. Şimdi duygularımı aktarma zamanı!
Evet, geçelim o zaman yorumuma ;)


Kitaplar genelde farklı dünyaların kapısını aralarken, konuk olduğunuz yeni hayatlara birer bakış açısı sunuyor; düşündürebilir, sinir eder, belki güldürür, hatta tırnaklarınızı size yedirtir. Hele ki karakterler ile özdeşilirse, onların hissettiği her şeyi hisseder okur.
Gelinim kitabı da benim için öyle oldu. Çok sinirlendim, gözlerimi devirdim, tırnağımı yedim...

“Kalbimi çaldın, devedikeni... Yıllardır senden kurtarmaya çalıştığım kalbim artık senin esirin.”

Bu cümle kitaptaki en can alan yerlerinden biriydi. Zaten arka kapak yazısının başında da bizi karşılıyor, cümle ve ben bu cümleyi bir ayrı seviyorum. Bana çaresiz kaçışı, muhtaçlığı, umutsuzluğu, aşkı hissettiren dizelerdir de.

Kalbime Fısılda ile başlayan tanışıklığımız kitapları sayesinde derinlik kazanırken anlatımını sevdiğim yazarlardan biridir Dilek Taygun. Sade dili, yorucu olmayan, dinlendiren akıcı anlatımı ve çeşitliliği bol rengarenk karakterleriyle zihnini yormuyor okuyanın. Satırlara kapılıp giderken karakterlere kızıyor ve kitabın son sayfasına ne ara geldiğinizi şaşırarak sorguluyorsunuz.
Kitap konusu ‘zoraki evlilik’ ve bu temayı işleyen ve hakkını verebilen yazarlardan.

Karakterlere geleceksem, yazdıkları arasında -tabi ki okuduklarımdan kast ediyorum- en bir sevdiğim, hatta tek tane sevdigim Doğan’dır. Duruşu, bakışı, hele ki sevişi, nasıl da güzel seviyor. Tabi beni sinir eden bazı yerler olmadı değil ama severim herifi.

Gelinim yazarın basılan ikinci kitabı. İlk kitabı olan Kır Papatyası’na oranla daha hareketli ve daha oturmuş bir anlatım bizi karşılıyor bu kitapta. Funda, pek uçarı -bu kızı hiç sevmiyorum!- başına buyruk ve başına bela almayı seven tiplerden biri. Babasının zoru ile istemediği -istemem yan cebime koy hesabı- bir evlilik gerçekleştiriyor. Sevmediğini, nefret ettiğini, ayrılmak istediğini her fırsatta dile getiriyor ama gelin görün ki bulmuş, bunuyor. Bir icraatı, yok, ama Doğan için hayran olan kadınların varlığıyla çalan alarmı hemen ‘O benim kocam!’ moduna rahatlıkla geçebiliyordu. Dengesizliği mevcut, yo hayır çekememezlik değil benimki, zaten sevmediğimi de dile getirmiştim. Doğan ise -boşuna bu adamı sevmiyorum!- aklı başında bir adam. Avukat, parası var, yakışıklı ama işte gönül bu, ota püsüre hesabı... Kelimenin tam anlamıyla bu kadına tahammül ediyor. Kendince sebepleri ve verdiği sözler var. Geçmişindeki acıyı, geleceğindeki mutluluğa harmanlayarak yüreğini Funda için açıyor ama işte, bizim ki burun kıvırıyor.
Doğan talihsiz bir kaza sonucu anne babasını kaybederek Funda’nın ailesinin yanına yerleşmiş, Funda ile beraber büyüyor. Funda ailesini çalan bu kara gözlü çocuğa tahammül edemiyor başlarda. Serde kıskançlık var, onu dışlıyor ama içten içe onu seviyor.
Hayatının her anında kurtulamadığı, hoşlanmadığını dile getirmekten çekinmediği Doğan’ı, bu sefer evlenmek zorunda kalıyor. Funda için bu evlilik kabus okurken, Doğan için atlatılması gereken bir sınav oluyor.

“Kalbin... Çok hızlı atıyor.”
“Sadece senin için böyle atıyor.”
“Sadece benim için.”
“Evet, devedikeni. Sadece senin için ve bir ömür de yine sadece senin için atacak.”

Doğan gibi seven karakterleri okumayı seviyorum. Evet, fevri davranışları vardı. Susmaması gereken yerde susuşuyla beni deli etti kabul.

Hatta kırıcı söylemleri bile oldu ama Funda’nın üzerine titremesi de hayran olunmayacak değil. Ağlamasına kıyamıyor yahu...
Kitapta sevmediği tek şey, tabi ki Ömer faktörü, bu adamı sevemeyeceğim ben! Adamın her sözü mü batar bir insana, dengesiz mahluk -çok kızgın bir yüz ifadesi koyayım şuraya- sana ne başkasının nikahlı karısından, sana ne giyindiğinden, sana ne... Aaa. Sevmiyorum işte, sevemeyeceğim de. Zaten hala yayınlanmakta olan -üçüncü kitap olarak basılacağı kuvvetle ihtimal- Kalbime Fısılda kitabının baş karakteri (okumak için tık tık) , sevmiyorum bu herifi, sevemiyorum, her neyse..
Kitaptaki yan karakterlerden umutsuz aşık Behiye, neşeli Enes, ben sizi çok sevdim be. Behiye’ye kızmışlığımda var, ama sevmeli bir kadın o.  Doğan’ı zaten çok sevdim, Funda’yı hiç mi hiç sevemedim. Isınamadık hatunla, yıldızımız barışmadı.

Kitabın çıkacağı günü ne kadar beklemiş, belirlenen kapağı ile birlikte daha bir sever olmuştum Gelinim’i.
Hem göze, hem de ruha hitap eden bir kitap olarak çıka geldi evlerimize. Daha önce de okuma fırsatı yakalamıştım ama baskı halindeyken okumak daha değişik bir histi.

Kapağına, -ben de olmayan ama deli gibi istediğim- ayraçlarına, iç dizaynına bayıldığımı söylemem gerek, yapanın eline emeğine sağlık. Kitabın nazar boncuğu olarak nitelendirereceğim bir kaç hatası vardı fakat okumaya engel değildi. Sonraki baskılarda düzeltilebilir şeyler bunlar. Uzun lafın kısası sevdiğim bir kitap Gelinim, yazandan yayınlayanına emeği geçen herkese, elinize emeğinize sağlık.


0 comments:

Yorum Gönder