Geveze Kalemler #4 Linda Howard - Zamansız Fırtına || Alıntılar


Tur kitabımızı ne kadar sevdiğimi anlatsam sabahı bulur, zaten yazarın favori yazarım olduğunu dile getirmiştim.
Tur kapsamındaki akıntılarımıza bir de buradan göz atın ;)

**

O adam kazanmıştı. Kendi ise kaybetmişti. 


***
Arabası gibi yüzünü gölgeleyen şapkası da siyahtı. Siyah şapkalar kötü adamlarla ilişkilendirilirdi, öyle değil mi?


***
“Ağaçlardaki pençe izlerinin ne kadar yüksek olduklarına bakarak istediğiniz boyutta olduğunu söyleyebilirim. İki metre boylarında olmalı ki bu da siyah bir ayı için oldukça büyük bir boyut.”


***
Keşke... diye düşündü. Keşke demenin bir anlamı yoktu aslında, çünkü hiçbir şey geçmişi değiştiremezdi.


***
Neden bu hale düştüğünü düşünmeye artık gerek yoktu. Eğer vazgeçerse ölürdü. Kahretsin!


***
Dare yaklaşınca, “Neredesin? Lanet olsun, bir şey söyle? Konuş benimle!” diye bağırdı.
“Buradayım,” dedi biraz daha yüksek bir sesle. Bir yandan da ağacın dallarından birini yakalayıp biraz doğrulmaya çalışıyordu.


***
Kaba bir adamdı, öfkesi saman alevi gibi birden yanıverirdi ve sabırlı olduğu da pek söylenemezdi. Bu niteliklerin toparlandığı bir adamdan kibar kelimeleri bulma konusunda bir beceri de beklenemezdi. “Belki de gerçekten pislik bir herifim ve bu hallerim pek uzun sürmez,” dedi homurdanarak.


***
Başını hızla geri çekip koyu renk iri gözlerini kocaman açarak ona baktı. “Ne yapıyorsun sen?”
Dare, insanın kalbine işleyen, midesinde tuhaf hisler uyandıran ifadesiyle gülümseyerek, “Seni susturuyorum,” dedi.


***
Yüzü çamura batmıştı. Boğuluyordu. Çamur gözlerine ve burnuna kadar girmişti. Nefes almaya çalıştıkça daha fazla tıkanıyordu.


***
Onu seviyordu. Ya da en azından onu sevebilirdi. Bir eliyle karnına bastırıp içindeki mide bulantısına benzer hissi bastırmaya çalıştı. 


...

0 comments:

Yorum Gönder