Yazar Röportajı #12 Elif Ebru Batı Wibrew - Ay Parçasının Güz Yaşları

 

Bazen ileriye gidebilmek için geçmişe geriye dönmek gerekiyor ve bugünü iyi anlamak için de geçmişi bilmek. Hem ne demiş Cemil Meriç; "Geçmiş geleceğin malzemesidir."

Bugünün sohbet konuğum Ay Parçasının Güz Yaşları kitabıyla okuyanın yüreğine dokunan yazar Elif Ebru Batı Wibrew. Kendi ailesinin hikayesini kaleme alarak öyle bir anlatmış ki, an an tüm hisleriyle birlikte kitabı sadece okutmuyor, bizzat yaşatıyor. 3 kuşağın yaşadığı aşkları, kırgınlıkları, özlemleri, korkuları... Tüm gerçekliği ile biz okurlarına sunuyor.

Bir filmden hafızamda kalan bir replik var benim. Şöyle diyordu karakter; "Parmak izlerimiz dokunduğumuz hayatlardan silinmez." Gerçekten de öyle. Ve ben de bir düzelti yapıyorum, iyi olan kitaplar dokundukları kalplerde yer edinirken onların hayatlarına silinmeyecek parmak izleri bırakırlar. Bu kitap benim için kesinlikle öyle.


●Sevgili Elif Ebru Batı Wibrew, bize kendinizden bahseder misiniz?

☆ Elbette. Samsun ve Sinop’un tam ortasında kalan eski adı Gümenüz olan Yakakent’te doğdum. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Arkeoloji bölümünden mezun olduktan sonra dil eğitimi için altı aylığına Londra’ya gitmiştim ama o gidiş dört yıla çıktı. Bari buradayım bir de yüksek lisans yapayım dedim. London Metropolitan Üniversitesi’nde Uluslararası Turizm Siyaseti ve Pazarlama’yı bitirdikten sonra yurduma döndüm. Bir yandan çalışırken bir yandan da roman çalışmalarıma başladım. Yolculuk böyle başladı yani.

●Kaleme aldığınız kitapta kurmaca bir kurgudan ziyade kendi ailenizin yaşadığı hayatları yazdınız. Sizi yazma evresine iten tetikleyici neden neydi? Ve ben bu hikayeyi yazma fikrinizin serüvenini de merak ediyorum. Ay Parçasının Güz Yaşları nasıl ortaya çıktı?

☆ Ay Parçasının Güz Yaşları benim üçüncü romanım. Ama diğer ikisini yazarken de bu romanım üzerime çalışıyordum zaten. İsmi de sonu da çoktan belliydi. Çünkü bizzat birinci ağızdan dinlediğim ve üzüntüyle bakıp çözüm üretemediğim bir hikayeydi. Ama üzerinde çok çalışılması gerekiyordu ve ilk kitabım olmamalıydı. Azıcık pişmem da lazım gelir diye düşünmüştüm. İyi ki de öyle yapmışım çünkü o zamanlar ilk bu romanı yazmış olsaydım yıllar içinde tesadüfen öğrendiklerimi kitaba yazamayacaktım.

Kitaptaki kahraman annemin babaannesi Mehpare… Sık sık ziyaretine giderdim. Vefat ettiğinde yirmili yaşların ortasındaydım. O yüzden birçok bilgiyi kendinden dinledim. Roman gibiydi. Biraz Aşk-ı Memnu’ydu, biraz Çalıkuşu’ydu ama gerçekti. Ve “roman gibi” olmaktan çıkıp roman olmayı hak ediyordu.

● Roman gibi hayatı olan birinin romanı kesinlikle olmalıydı ve iyi ki kaleme alarak biz okurlara sundunuz. Her insan için kendini ifade etme şekli farklı olabiliyor. Yazmak ile uğraşan insanlar ise kendilerini daha rahat yazarak ifade ettiklerini söylerler. Bu sizin içinde geçerli midir? Yazmanın sizin hayatınızda kattıkları ve kazandırdıkları nelerdir?

☆ Çok doğru söylüyorsunuz. Ressam resme, müzisyen bestelerine, şair şiirlerine aksettiriyor duygularını. Ben küçüklüğümden beri şiir yazarım. Bir arkadaşımla tartışsam şiir yazıp gönderir duygularımı anlamasını sağlardım. Ya da bir iki paragrafla ifade ederdim. Yazdıkça o kelimeler artık söze de yansıyor. Yine ve yeni konular yazmak için algılarınız her zaman açık oluyor. Bir insanı yargılamamak ya da ona acımasızca etiket basmamak lazım. Kim bilir nelerden geçti deyip anlamaya çalışmak lazım. Bence yazmanın bana kattığı en büyük şey bu.

Devamlı yüzleri incelerken buluyorum kendimi. Ne oldu da bu yüzde hüzün var ya da bu kadar acımasız duruşunun ardındaki hikaye ne diye soruyorum. O yüzler belki içlerindekini kelimelere dökemiyor ama bana model oluyorlar. Yüzlerini okuyorum sonra içlerini…

●Bir yazar için kitabın basılması, raflara çıkması çok önemli ve özeldir. Bu sizin gerçekleştirmek istediği bir hayal miydi?

☆Ben Londra’dan döndükten sonra İletişim Fakültesi’nden o sıralar mezun olmuş kardeşim Sedef’in dil eğitimi alması gerektiğin düşündüğüm için onu Londra’ya gitmeye ikna ettim. Zorla. İstemeyerek gittiği için hep negatif şeyler geldi başına. Negatif ve trajikomik. İlk romanım “Bir Londra Masalı” öyle hayat buldu. Yazarken de kahkahalarla yazdım, bitirince de kahkahalarla imzaladım. Onun çıkışındaki heyecanım kelimelerle ifade edilemez. Hayalim gerçek olmuştu ve raflarda ne zaman görsem gözlerim doldu o ilk aylarda. İkinci romanım “Gökten Üç Aşk” düştü çıkınca da aynı heyecan devam etti tabii ama adınızı ilk defa yazar olarak görmenin heyecanı başkaydı. İlk kitabım “en iyisi“ olarak kalmasa da hep “en özel” kalacak o yüzden.

●Hiç korktuğunuz an oldu mu? Yazarlık güzel bir serüvendir ve birçok tepkiler yazılanlara geliyor. İyisiyle kötüsüyle gelecek tepkilerden çekinip beğenilmeyeceğiyle alakalı endişeleriniz oldu mu?

☆ Ne kadar yazdığım konulara güvensem de insanlar farklı farklı. Kiminin çok güldüğüne diğeri tepki vermeyebiliyor. Kiminin çok sevdiği diğerine öylesine gelebiliyor. Bir eser ortaya çıkarmak isteyen herkes onaylanmak ve kitlelerce sevilmek, onaylanmak ister. Sadece kendin yaz kendin sev sloganı güden bir sanatçı ya da yazar zaten topluluğa hitap etmeyi seçmemiştir ki. Ben gözü doymaz bir sevgi arsızı olduğum için herkes sevsin bir tane bile sevmeyen çıkamasın diye yola çıkıyorum hep. Şükür şimdiye kadar olumsuz bir yorum almadım okuyanlardan ama alırsam üzerine gider bir sonraki adımlarımda daha çok kişiye hitap edeyim, sevilerek okunayım diye çalışırım. Ama bu sorunuzun cevabı evet... Yeterince sevilmezse diye kuşku her zaman oluyor. Olsun da. Olsun ki daha fazla yüreğe dokunabilmek için titiz çalışayım.

●Her yazarın hayalleri arasında kitaplarının beyaz perdeye taşınması da vardır, kuşkusuz. Olaki bir gün, kitaplarınız için film teklifi alsanız, cevabınız ne olurdu?

Ben şahsen Mehpare'yi beyaz perdede görmeyi çok isterim. Ve milyonların da bu hikayeyi izlemesini arzu ederim, umarım bir gün gerçekleşir ve seyretme imkanımız olur.

☆ Herhalde dünyanın en mutlusu olurdum. Çok isterim film olmasını. Son romanımı okuyan herkesten özel mesajlar alıyorum. İnanın hepsinin de temennisi bu. Mehpare’yi beyaz perde de tanımak. Bu hikaye ne kadar çok kişiyle buluşursa Mehpare babaannem sanki daha huzurla uyuyacak yattığı yerde. Bu çoklu buluşmayı da en fazla sinema sağlardı…


●Yazacağınız yeni kitap için, kurguyu oluşturacağınız zaman nelere dikkat edeceksiniz? Ay Parçasının Güz Yaşları kitabınızda olduğu gibi yine gerçeğe dayanan bir hikaye mi olacak yoksa bu sefer kurgu dünyası olan bir hikaye mi?

☆ Bu son kitabımda bir nevi ailenin tarihine yolculuk yaptım. Kafamda dört beş proje var bundan sonraki için. Üç yakın arkadaşın aşklarını anlatan ve üçünü bir yerde birleştiren, geçmişlerini deşen bir roman, bunun yanı sıra anneannemin hikayesi, ayrıca tuhaf aldatmaları içeren gerçek yaşanmışlıkları birleştireceğim projelerim var. Gerçek hikayeleri kelimelerle buluşturmayı seviyorum ama bunun yanında kurgusal roman planlarım da olacak. Şu anda nadasa çekildim. Bir iki ay içerisinde başlayacağım kısmetse.

●Bir yazar olarak severek okuduğunuz, yazımını kurgu dünyasını beğendiğiniz yazarlar kimlerdir?

☆ Reşat Nuri Güntekin her zaman listenin başındadır. Döne döne okurum eserlerini… Günümüz yazarlarından Buket Uzuner, Zülfü Livaneli, Azra Kohen… Kitaplarını keyifle okuyorum…

●Son olarak okurlarınıza ve takipçilerimize söyleyecekleriniz ya da benim unutup sizin eklemek istediği bir şey var mı?

☆ Çoğu okuyucum kitabımı okuduktan sonra duygu ve düşüncelerini benimle paylaşıyor. Bu beni hem çok sevindiriyor hem de motive ediyor. Bunun için size ve diğer herkese çok teşekkür ediyorum. Sizlerden gelen paylaşımlar benim için çok değerli ve her daim arşivimde saklanacak. Bu güzel sohbet vesilesiyle ulaşmış ya da ulaşacağım herkese sevgilerimi iletiyorum. Sağ olun var olun. ❤

☆☆☆

Yazarımıza bir kere daha buradan teşekkür ederim, beni kırmayıp teklifimi kabul ettiği için. Ve bu güzel insanları ilelebet anmak hatırlamak hafizalara kazınmasını sağlamak için yazdığı kitap için de teşekkürler. Harika bir serüvendi. Kitabı mutlaka öneririm, okuyunuz.
Sevgilerle...

0 comments:

Yorum Gönder